kumbaracı50 sezonu, Brezilyalı Vinícius Piedade’nin ışık tasarımını da yaparak yönettiği ve oynadığı tek kişilik performansı ‘Hapishane’ ile açtı. Yanetki ise sezonun ilk oyununda Branden Jacobs-Jenkins’in ‘Gloria’sı ile seyircileri yayın dünyasının perde arkasına götürüyor.
Genç İstanbul Tiyatrosu’nun en kıdemli üç topluluğundan, öğrencilik yıllarında tiyatroyla ilgilenip, mezun olduktan sonra da tiyatroya devam etmenin yollarını arayan İTÜ ve Boğaziçi kökenli amatör tiyatrocular tarafından 2001’de kurulan Seyyar Sahne, 2012’de Şirince Köyünde Türkiye’nin Tek Performans Araştırmaları Merkezi olarak açılan Tiyatro Medresesini kurmuştu. Hem inziva hem buluşma halini içeren ikili yapısıyla medrese mimarisinin yeğlendiği mekânda, sanatçıların ayrı çalışmalar yürütebileceği özel alanlar ve birbirleriyle karşılaşabilecekleri bir avlu oluşturulmuş, bu kendine özgü kamusal alanda inziva halinde üretilenler, başkalarıyla paylaşılarak bir ortak yaşam atmosferi yaratılmıştı. Ağustosun son haftasında düzenlenen, Türkiye’den ve dünyanın her yerinden sanatçıların tek kişilik performanslar sergilediği Monodrama Festivali, geleneksel olarak her yıl devam ettiriliyor.
‘Hapishane’yi ilk kez ağustos ayında Tiyatro Medresesinin festivalinde sahneleyen Vinicius Piedade çok yönlü bir Brezilyalı sanatçı. Tiyatro yönetmenliği, dans, bedensel metin, felsefe, estetik, dinamik tiyatro, şan, temel tiyatro, nötr maske eğitimleri almış, Solo projeleriyle temel tiyatro tekniklerini daha derinlere götürmeye çalışmış. Sahne performanslarına paralel olarak altı kitap, üç dramaturji ve üç kısa hikâye kitabı yayınlamış.
Son beş yıldır, beş kıtada 15 ülkede solo çalışmalarını büyük başarıyla sergileyen Piedade’nin repertuvarı dört oyundan oluşuyor: ‘Bir Korsandan Mektup’, ‘Hapishane’, ‘Söylenemez’ ve henüz düzenlenme aşamasında olan ‘Papillon’. Yorumlarında, özgür doğaçlamadan çağdaş dansa, uyumsuz komediden pantomime birçok stili harmanlayan Piedade, araştırmalarından ve kişisel gelişiminden esinlenen oyunlarında olağanüstü durumlardaki karakterlerin davranışları üzerinden insan varoluşunun derinlerine inmeye çalışıyor.
‘Cárcere / Jailhouse / Hapishane’, anlatıcı / oyuncunun izleyicilere nefessiz kaldığı, hapsedildiği rüyasını paylaşmasıyla başlar. Seyircisiyle anında, çoğu zaman interaktif bir iletişim kuran oyuncu, uyandığında da hapishanede olduğu için, bunun büyük bir haksızlık olduğundan şikâyetçidir. Gerçekten de oyun, özgürlüğü ve piyanosu elinden alınmış bir piyanistin hapishanede bir isyan sırasında rehin alındığı bir haftayı anlatır. Piyanist, pazartesi başlayan ve pazar günü sona eren isyan boyunca beklentilerini, izlenimlerini, hatıralarını, hislerini, düşüncelerini ifade ettiği bir günlüğü paylaşır.
Bir saati aşkın süreyle durmaksızın konuşan, şarkı söyleyen, tüm bedeniyle oynayan, arada izleyicilerle laflayan Vinícius’un çarpıcı yorumu, müthiş etkileyici ve heyecan verici. Tek handikapı, bizim gibi kulağı Brezilya Portekizcesine aşina olmayan seyircilerin oyunun müthiş yoğun metnini üst yazıdan takip ederken oyuncunun olağanüstü performansını kısmen de olsa kaçırmak. Bittiğinde “keşke bir daha oynasa da, bu kez metni fon müziği olarak algılayıp sadece oyuncuya odaklanabilsek” dedik!
Yıllardır kendi prodüksiyonları dışında, başta Seyyar Sahne olmak üzere, çok sayıda tek kişilik oyunu misafir eden kumbaracı50’nin bu kez Tiyatro Medresesinden gelen bir çalışmaya ev sahipliği yapmasının yeni bir geleneğin başlangıcı olmasını umut ediyorum. Amatör ruhuyla ülkesinden koşup, Şirince’de çoğu meslektaşı olan izleyicilerle tanıştıktan birkaç gün sonra İstanbul seyircisiyle karşılaşmak, hem sanatçılar için Medrese’de başlamış yakın iletişimi İstanbul seyircisiyle pekiştirme fırsatı yaratacak, hem de bizlere yeni tiyatro mevsimine heyecan verici bir mini-festivalle girme olanağı sağlayacak.
Yanetki’nin yeni oyunu ‘GLORİA’
1984’ün son günlerinde Washington’da doğan Branden Jacobs-Jenkins, 2006’da Princeton Üniversitesi Antropoloji Bölümünden mezun olmuş. Mastırını New York Üniversitesi Tisch School of the Arts’da Performans İncelemeleri konusunda yapıktan sonra (2007), Juilliard School’un oyun yazarlığı programını bitirmiş. Tisch School ve Princeton’da oyun yazarlığı eğitimi de vermiş olan Jacobs-Jenkins, bugüne kadar kaleme aldığı altı oyunuyla genç Amerikan tiyatrosunun büyük umutlarından biri olarak görülüyor.
2015’te ‘Off Broadway’da prömiyer yapan, 2017’de Londra’da, 2018’de Melbourne’da sahneleneni, Pulitzer Ödülü finalistlerinden ‘Gloria’, yanetki’nin yeni oyunu olarak ilk kez 21 Eylül’de Toy İstanbul’da seyirci karşısına çıktı.
Üç yıl süreyle eleştiriler yazdığı ve editörlük yapmış olduğu ünlü New Yorker dergisinde yaşadıklarıyla herhangi bir benzerliği olduğunu kabul etmeyen, ancak karakterlerinden birine derginin efsanevi editörü Shawn’ın adını vermiş olarak The New Yorker’e selam çakan Jacobs-Jenkins, Gloria’da otobiyografik bir öykü anlatmasa da, seyircisini ıcığını cıcığını çok iyi bildiği bir ortama, bir gün ünlü yazar olmak hevesindeki profesyonel editör yardımcılarının dünyasına sokuyor.
Yaklaşık iki yıllık bir süreye yayılan oyunun ilk yarısı Manhattan’da, bir derginin ofisinde geçiyor. Geveze içkici Dean, az biraz asosyal bilgisayar kurdu Ani, alışveriş ve kahve bağımlısı, benmerkezci, kırıcılıkta ve aşağılamakta uzman Kendra, masa başı işlerinin tekdüzeliğinden sıkılmış bir halde, iş hayatının getirdiği stres, hırs ve rekabetin yarattığı gerilimle, kimi zaman birbirine tatlı tatlı sokuşturarak, kimi zaman birbirlerine açıkça saldırarak, ‘sıradan bir iş günü’ yaşarken, genç ve iyimser stajyer Miles, bürodaki son gününü geçirmektedir. Ofisin daha yaşlı elemanları, yayıncılıkta kariyer yapma ihtirasıyla dolup taşan bu genç kuşak editör yardımcılarından daha sorunsuz değildir.
Haberlerle ilgili bilgilerin kontrolünden sorumlu Lorin, terfi beklentisinden umudunu kesmiş, işini bıkkınca yapmakta, yaşamını 15 yıldır çalıştığı dergiye adamış olan, ofisin münzevi ucubesi Gloria, giderek normal hâlinden bile daha garip davranmaktadır…
Jacobs-Jenkins, son derecede zekice yazılmış ilk bölümde, ofis hayatının hınzır bir yergisini yaparken, bir yandan da derinlere inerek, sağlam karakter tahlillerine yöneliyor. Temposunu hiç düşürmeden, izleyiciyi “İyi de, bundan sonra nereye bağlayacak?” noktasına getirdiğinde de, perdeyi beklenmedik bir sürpriz finalle, oyundaki herkesin yaşamını alt üst edecek bir ‘olayla’ bitiriyor.
Birinci perdedeki ‘olayın’ yankılanmalarının ele alındığı ikinci perde, fiilen ya da dolaylı olarak etkilenenlerin yaşadıklarına odaklanırken, günümüz medyasının bir krizi anında istismar etmeye yatkın ruhsuzluğuna ve acımasızlığına sert bir eleştiri getiriyor.
Berk Bergiten ile Tolga Turna’nın Türkçeye çevirdiği Gloria’yı, yapımcısı Faruk Barman ile birlikte dekor tasarımını da üstlenen Serkan Üstüner yönetiyor.
Branden Jacobs-Jenkins, 13 karakterli oyununda, kimi oyuncunun birden fazla kişiyi canlandıracağı altı kişilik bir kast düşünmüş. Serkan Üstüner, Tuğçe Tanış (Gloria, Nan), Evrim Doğan (Kendra, Jenna), Murat Eken (Dean, Devin), Sinem Reyhan Kıroğlu (Ani, Sasha, Callie), Kutay Kunt (Miles, Shawn, Rashaad), Tayfun Yılmaz (Lorin)’den parlak ve sağlam bir takım oyunculuğu elde ediyor. Hepsi de karakterden karaktere, kişilikten kişiliğe rahatlıkla geçiyor. Şık, hafif dekolte elbisesi ve ponponlu ayakkabılarıyla Evrim Doğan, ilk perdenin hem itici hem çekici Kendra’sı ve onun ikinci perdedeki evrimleşmiş hâliyle müthiş etkileyici bir tezat oluşturuyor. İlk perdede sadece sesini duyduğumuz baş editör Nan’ın ikinci perdenin başlarında ‘olay’ sırasında yaşadıklarını içinden geldiği gibi samimiyetle, süslemeksizin anlattığı uzun monolog ve giderek itici bir çıkarcıya dönüştüğü bir sonraki sahne ile Tuğçe Tanış nefes kesici. Onu ilk kez izleyen arkadaşımızın (haklıydı da, Tuğçe iki başka insan gibiydi) ancak oyun sonunda selâma çıktığında Gloria’yı da canlandırdığını fark ettiği Tuğçe’nin, Sevil Akı prodüksiyondan prömiyere çok az kala ayrıldığında, rolüne beş günde, sadece beş provada hazırlanmış olması ise gerçekten bir mucize.
Yeni tiyatro mevsimi iyi başladı. Bu sezon, oyun seçimlerini ve program yapımını Sami Berat Marçalı’nın üstlenmiş olmasının Toy İstanbul’a heyecan verici yepyeni bir soluk getirdiği belli oluyor. Başarılarının daim olacağını biliyorum.
Tabii ki ‘Gloria’, mutlaka izlenmesi gereken oyunlardan. 27 Eylül, 2, 3, 23, 24, 27 Ekim ve sezon boyunca Toy İstanbul’da. Yeni sezonda iyi seyirler dilerim.