Faiz artışı ve Yeni Ekonomik Program (YEP) sonrası piyasalar dengelenme adına önünü görmeye başladı. Yeni ekonomik programda yer alan bazı ekonomi politikaları, strateji başlıklarının ve kurdaki dalgalanmaya karşı alınan önlem kalemlerinin Şalom’daki bu sayfamızda yer alan haberlerimizle örtüşmesi veya yakın unsurlar olması bizleri memnun etti. Ekonomi biliminde de diğer bilim dallarında olduğu gibi çokça teorilere rağmen tek bir gerçek, bu gerçeğe yönelik farklı uygulama yöntemleri bulunur. Yöntemlerin ve teorilerin örtüşmeye başladığı yerde ise evrensel kurallar ve değerler oluşmaya başlar. Buna işletme biliminde günümüzde ortak akıl deniyor.
Şalom’un ortak akla katkısı
‘Gıda enflasyonu ve tarımın finansmanına dair denemeler’ başlığımız ile sayfamızda üç kere konuyu mercek altına almış ve önerilerimizi sıralamıştık. Tarım arazilerinin kapasite kullanım oranlarının, kredi teminatı olan ipotekli arazilerin veya ekilebilir arazilerin statülerinin değişiminin takibi önerilerimiz arasındaydı. YEP’te bu konuda, enflasyonla mücadelede bir arz ve rekolte erken uyarı sistemi kurulması tedbirler arasında yer aldı. Keza buradan özerk bir ‘Tarım veya Gıda Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ kurulmasını önermiştik. Gıda fiyatlarındaki dalgalanma için ‘Ürün Gözetim Mekanizması’nın hayata geçirilmesi planda yer aldı. ‘Yerli malı yurdun malı, tasarruflar hızla artmalı’ başlıklı yazılarımızda başta kamu olmak üzere yerli ve milli ürün ve hizmetlere (danışmanlık, yazılım, eğitim, vb. dâhil) öncelik verilmesini yazmıştık, yerli malının özendirilmesi cari açık politikaları arasına girdi. Turizmde kişi başına düşen harcamaların düştüğünü haberimizde yer vermiştik. Bunu arttırmak için ‘Turizm Ana Planı’ oluşturulmasını görmek memnuniyet verdi. KOBİ’lerin markalaşmasına yönelik olarak salt kredi değil, eğitim ve danışmanlıklarla da desteklenmesi yine bu sayfamızda çeşitli kereler yer buldu. YEP’de büyüme ve istihdam başlığı altında tam bu konuda bir paragraf kendine yer buldu. Kitlesel fonlama, e-para, bireysel finansal aracılık, aracısız finansal hizmetler gibi yenilikçi finansal hizmetlerin bir çatı altında toplanmasını önermiştik. ‘Türkiye Finansal Hizmetler Kurulu’ ile tek çatı altında toplanma temel hedefler arasına girdi. ‘Türk Lirası’nın Özendirilmesi’ adı ile olarak “32. Sayılı Karar’da” güncellemeler yapılması yine bu sayfamızda yer almıştı, tasarruf mevduatlarında TL’nin özendirilmesi yine bir öneriydi. YEP’ten farklı olarak alınan diğer önlemlerde vade bazında munzam karşılık oranlarının değiştirilmesi ve döviz kredilerinde kısıtlama ile sözleşmelerin TL’ye çevrilmesi gibi kararlar ile sayfamızda yine uygulamaya bir adım yakınlaştık. Aslında tüm bu kararlar ve öneriler ortak aklın ve iktisat biliminin tek gerçek paydasının kesişim kümeleri. Peki yeterli mi, yetmez ama evet.
Yeni ekonomik
programa katkı
Peki daha neler yapılabilir? Önceki birçok yazımızda farklı alt başlıkları (bazen tekrarlarla) ele almıştık. Kısa bir güncel özet vermek gerekirse, yine YEP’te ele alınacak bireysel emeklilik sistemi. Genelde OKS’deki çıkışlar gündem konusu. Tasarruflar önemli. Emeklilik şirketlerinin çoğu kendi bankasının kredi kartlarını kampanyalarla katkı payı tahsilatları için öne çıkarıyor. Ancak her emeklilik şirketinin, yatırıma yönlendirme için geçen iki günlük sürenin üstüne ilgili bankanın POS blokaj süresini eklemesi söz konusu. Evet, on-us kart yüzdesi önemli, her bankanın fonlama maliyeti farklı ama süreler 28 ila 44 gün arasında emeklilik şirketine göre değişebiliyor, bazılarının sitesinde bu bilgiler yer almıyor. Ortalama olarak katılımcı bazında yatırımlarının yıllık olarak en az bir ay getiriden mahrum kalması anlamına geliyor bu durum. Zaten emeklilik fonlarının getirileri genelde enflasyonun reelde çok az üzerinde. Özetle, bireysel emeklilikte yatırımcı korunmalı.
OKS’de yurtdışı yerleşik Türk kökenli çifte vatandaşların ve mavi kart (kimlik) sahibi (vatandaşlıktan çıkma izni almış) kişilerin bu sisteme dahil edilmesinin yöntemleri çalışılmalıdır. Oy kullanma, SGK ve diğer vatandaşlık haklarından faydalanabilen bu tanımdaki vatandaşlarımızın ulusal tasarruflarımıza ve GSMH’mıza katkılarını özendirmek yine önemli bir kazanım olacaktır. Buradan hareketle yeni bir gurbetçi tanımına da belki ihtiyaç bulunmaktadır. Üçüncü nesle geçen, Avrupa’da vatandaşlık almış, iş kurmuş ve oranının hükümetine vergi veren, anadilini pek bilmeyen ancak İsveçli veya Norveçli turist gibi senede bir ay Euro’nun nimetlerinden ülkemizde faydalanan salt üçüncü nesli gurbetçi olarak kabul edecek miyiz? Bayramda yollarda şehirlerarası uygulamalarda yabancı plakalı araçlara, bedelli askerlik veya kurban bedellerinin (yurtdışı kredi kartlarında) daha düşük ücrete tabii olması gibi konulara gurbetçi kalmamalıyız. Hakları eşit paylaşıyorsak yükümlülükleri de paylaşmanın ortak paydası üzerine bu yeni tanım üzerinden çalışmalıyız. Dolayısı ile SGK hakları gibi OKS benzeri bir tasarruf sistemini mavi kartlı gurbetçiler ve çifte vatandaşlar için de tasarlayabilmeliyiz.
Bankaların çağrı merkezleriyle yaptığı aramalar
Ekonomide bir diğer konu bankaların anlaşmalı çağrı merkezleri ile yaptığı aramalar. Mobil bankacılık için bankanın havuz CRM sistemine düşen bir müşteriyi beş farklı çağrı merkezi arayabiliyor. Bunun ekonomi kitaplarındaki adı verimsizlik, pazarlama kitaplarındaki adı ise ‘müşteri odaksızlık’. Üstelik BDDK mevzuatı gereği kampanya aramalarında dahi müşterinin kişisel verileri teyit (güvenlik) amaçlı soruluyor. Güzel de kampanya müşteriye özel değil ki, kişinin o olduğu illa teyit edilsin. Üstelik anlaşmalı üçüncü parti çağrı merkezi elemanı diyor ki, sizin kimlik bilgilerinizi ben zaten görüntüleyebiliyorum, devam edebilmem için teyit etmeniz lazım. Kişisel verilerin turnover oranı yüksek çağrı merkezleri noktasında gözden geçirilmesinde tasarruf sahipleri adına önemle fayda bulunuyor.
YEP’te kredi borçlarının yapılandırılması yine dengelenmedeki önemli başlıklardan bir tanesi. Bu noktada istihdam, büyüme, maliye açısından özellikle belli büyüklükteki işletmelerin kredi teminatı olarak rehin edilen bankaya geçmesi birçok açıdan kayıp riski barındırmakta. Bankanın uzman olmadığı bir sektörde kredi bakiyesi önceliği ile aksiyon alması, rasyolarının bozulması ise istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Burada işletmenin stratejik önemine göre ‘Türkiye Varlık Fonu veya TMSF’ devreye sokulabilir. Yani bankanın mevduat primlerine mahsuben veya bir ‘Varlık Yönetim’ şirketine belli bir iskonto ile kredinin satışı gibi kredinin bu kurumlara şirketin hisseleri ve yönetimi ile birlikte devri karşılığında bankanın likiditesinin korunması, krediyi ödeme gücü olan hissedarların, yöneticilerin faal kalan şirketi krediyi ödeyerek geri alması, istihdam, üretim ve vergi matrahlarının korunarak makro göstergelerin desteklenmesi mümkün olabilir.
KRİPTO PARA HALKA ARZLARI
YEP’te bir diğer başlık ise devrim niteliğindeki kripto para halka arzları ve dijital dönüşüm maddesiydi. Venezüella’nın petrole bağlı Petro kripto parası gibi belki bizim de e-paralarımız olacak. Aslında 2013 yılında kabul edilen bir e-para kanunumuz ve mevzuatımız var. Ancak hala TCMB’nin EVDS’nde veya ODED’de (Ödeme ve Elektronik Para Derneği) hacim, adet gibi e-paraya ait verileri izlemek mümkün değil. Editörlüğünü, fikir sahipliğini yaptığım, iki bölümle de katkı sağladığım “Sermaye Piyasalarında Değişen Dinamikler” kitabımız çıktı. Kripto paraların kullanım alanları üç farklı bölümde detaylı işleniyor. Kitlesel fonlama aynen YEP’te yer aldığı gibi bir öneri kitabımızda. Gayrimenkul finansmanında kullanımı ve Kanal İstanbul, su yolu taşımacılığı (Kızılırmak, Sakarya, Menderes’te nehir taşımacılığı, Van Gölü’nde sahil güvenlik fikrini Türkiye’de ilk babam (Ali) Rıza Dirican gündeme getirmiştir, Mim Kemal Öke’nin gazete köşesinde yer almıştır) gibi mega altyapı projelerinin finansmanında yap-işlet-devret dışında önemli bir alternatif finansman metodu olarak kullanılabilir. Üçüncüsü ise posta işletmelerinin ‘Postcoin’ uygulamalarıdır. Güven noktasında sorunu olmayan posta işletmeleri kripto para arzı, dağıtımı, yüklemesi ve tediyesi noktasında önemli bir kanal olacaktır. Dünyadaki örneklerine benzer şekilde PTT Bank yine bu konuda ilgili bakanlıklarımıza altyapı ve çözüm sunabilecektir.
Son söz: Fransızların dediği gibi, “petrolümüz yok ama
fikirlerimiz var”.