Bu hikâyem, öğrencilerimin bana defalarca bıkmadan usanmadan tekrar tekrar anlattırdıkları, işitmeye doyamadıkları, her seferinde heyecanla ilk kez duymuşçasına dinledikleri (nedenini hâlâ çözemedim), bizzat bendenizin başından geçmiş, tamamı gerçek, çok basit ve sıradan gibi gözüken altında önemli bir mesaj olan duanın gücünü barındıran bir anıdan ibarettir.
Küçük bir kız çocuğu iken saçlarım oldukça kısaydı. ‘Küçük Ev’ dizisi modası ile tüm arkadaşlarım upuzun saçlara sahiplerken beni, kalabalığın içinde, ’şuradaki kısa saçlı kız’ diye tanımlamaları yeterliydi. Aralarında kısa saçlı olan tek kişiydim. Uzun saçlı iki taraftan örgü ile dolaşan dizideki Laura’ya benzeyen yaşıtlarıma inanılmaz gıpta ile bakardım.
Bir yaz Büyükada’ya yazlığa gitmiştik. Annem elimden tutup beni o zamanki ismi Mahazike Tora olan, bugünkü adıyla Talmud Tora’ya götürdü. Yaş grubumdakiler tuvaletlerin bulunduğu arka kısımdaydı. Bir yer buldum ve oturdum. Çok kalabalık bir sınıftı. Derken içeri öğretmenimiz girdi. Onu görünce adeta küçük dilimi yutacak gibi oldum. Beline kadar lüle lüle saçları ile adeta salına salına yürüyor, bizlerle göz teması kuruyor, bir şeyler anlatıyordu. Büyülenmiş gibiydim. Adımı sorsa cevap veremeyecek durumdaydım. Sadece onu izledim tüm ders boyunca. Çok tatlı, güleryüzlü ve aynen reklamlardaki kadınlar gibi saçlarındaki bukleler eşliğinde raks eder gibi ışıltı saçıyordu. Hayranlığım her geçen an bir çığ misali artıyordu. Bir şeyler anlatıyordu ama dinlemiyor sadece onu seyrediyordum. Nihayet ders bitmişti. Herkes orayı yavaş yavaş terk etmeye başladı. Kimse benim oracıkta oturduğumu fark etmedi. Tek başıma kalakaldım donuk bir şekilde. Hareket edemiyordum, çarpılmış gibiydim adeta ve birden istemsiz bir olay yaşadım. Ağzım kendiliğinden açıldı. “Allah’ım ne olur bir gün ben de öğretmen olayım ve saçlarım böyle lüle lüle belime kadar uzasın” deyiverdim. Bu dua, içimin en derinliklerinden gelmişti planlayarak ve de bilinçli değildi, ben bile anlayamamıştım bu kelimelerin nereden var olduklarını. Öylece çıkıvermişlerdi düşünmeden kurmadan.
Bir anda annemin, “Neredesin kızım? Her yerde seni arıyorum?” diyen sözleri ile irkildim. Yaşım henüz yedi idi. Ancak günlerce onun etkisinden kurtulamadım. Bugün bile yaşadıklarımı ve hissettiklerimi net hatırlarım, zaten duygular hiç yaş almıyor kanımca.
Aradan yıllar geçti ve o duamı tamamen unutuverdim. Büyüdüm ve bu arada saçlarım uzadı. Artık kısa saç modası vardı ve bu sefer de arkadaşlarımın arasında uzun saçlı yegâne kişi bendim. Marjinallik bu olsa gerek.
Büyükada Sinagogundan rahmetli Rav Moşe Benveniste beni yanına çağırdı: “Başarılarını duyuyorum. Burada sana bir sınıf vermek istiyoruz. Duyuru yaptık. Sınıfında şimdilik 50 çocuk var. Bu bir rekor. Sen nereyi istersen orayı sana vereceğiz. Öncelik sende. Nereyi istersin?” diye sorunca bir saniye bile düşünmeden, “Tuvaletlerin olduğu bölümü istiyorum” diye cevapladım onun benim deli olduğumu düşünüp şaşkın şaşkın gözlerini açarak bakışlarına maruz kalırken.
Tuvaletlerin oradaki bölüme gittim. O duamın ardından tam tamına on koca yıl geçmişti. Dün gibi hatırlıyordum o anı. Tam da o duayı ettiğim nokta üzerindeydim. Saçlarım belime kadar lüle lüleydi ve öğretmendim artık. Bir kız çocuğu geldi yanıma, “Amora (Öğretmenim) sınıfımız burası mı?” diye sordu bana, tatlı tatlı tam da seneler önce benim oturduğum yere otururken. Bu şirin kız çocuğu bana dünyaları verse bu kadar sevinemezdim. Anlayacağınız duam Tanrı katına yükselmiş ve tam 12’den kabul olmuştu. Ellerimi havaya kaldırdım; “Çok büyüksün Tanrım çok büyük” diyerek şükranlarımı dile getirdim o yedi yaşımdaki kız çocuğu edasıyla kalbimdeki o tatlı heyecan eşliğinde yanaklarımdan sevinç gözyaşları süzülürken...
Dualar dualar... İçten edileni de kabul olsun edilmeyeni de yeter ki haklarımızda en hayırlısı olsun.
Hepimize ettiğimiz duaların tez zamanda ve hayırlara vesile olacak şekilde nasip olacağı birbirinden mutlu günler dilerim.