İnsan haklarının önde gelen savunucularından biri Andrey Dmitriyeviç Saharov’dur. SSCB’li nükleer fizikçi olan Saharov, tahmin edilebileceği gibi Komünizmin pençesine takılanlardandır. Komünizmin görece doğduğu ya da en çok yaygınlaştığı ülke olan dönemin SSCB’si, en diktatör en aşırı sağ rejimlerden daha hoşgörüsüz davranmıştır, kendi gibi düşünmeyenlere. Aslına bakarsanız bu komünizmin peşinden onu hiç anlamadan koşan birçok ülkede, birçok kitlede ve bireyde de böyledir.
Düşünce sahibinin kemiklerini sızlatır birçok ‘sözde’ komünist hatta sosyalist.
İşte en büyük örneklerdendir bu konuda Saharov. SSCB’de reformların yapılmasını ve komünist olmayan ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasını desteklemişti. Düşünsenize, bu biliminsanının ne kadar değerli ve hümanist bir bakışı vardı. Bu nedenle de 1975’te Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Ama yönetimin baskısıyla karşılaşarak 1986’ya kadar kendi ülkesinde sürgünde yaşadı. 1989’da ise öldü.
Babası gibi fizik öğrenimi gören Saharov, doktora çalışmasını 1947’de tamamladı ve 32 yaşında SSCB Bilimler Akademisi tam üyeliğine seçilmişti. Bu dönemde İgor Tamm ile birlikte SSCB’nin ilk hidrojen bombasının yapım çalışmalarını gerçekleştirdi ve denetimli çekirdek kaynaşmasının (füzyon) kuramsal temellerini attı.
Saharov, 1961’de Başbakan Kruşçev’in 100 megatonluk bir hidrojen bombasının atmosferde denenmesi yolundaki planına, deney sonucu oluşacak radyoaktif serpintinin yaygın hastalıklara yol açabileceği kaygısıyla karşı çıktı. 1968’de Batı ülkelerinde yayımlanan ‘İlerleme, Birlikte Yaşama ve Düşünce Özgürlüğü’ adlı yapıtında, nükleer silahların azaltılması gerektiğini savunarak, komünist ve kapitalist sistemlerin sonunda demokratik sosyalizm temelinde birleşeceğini savundu.
Saharov’un bu etkinlikleri ve daha sonraki yazılarında; yönetime ülke içinde çeşitli baskılar uygulamak, ülke dışında da düşmanca bir politika izlemekle suçlamasına neden oldu ve resmi sansür kuruluşunun hedefi haline geldi. 1980’de dönemin Gorki kentine sürüldü (Bugünkü adı Nijni Novgorod).
1984’te Sovyet aleyhtarı etkinliklerde bulunmakla suçlanan karısı da Gorki’ye sürüldü. 1986’da Mihail Gorbaçov’un sürgün cezasını kaldırması üzerine Moskova’ya döndü. Nisan 1989’da Halk Temsilcileri Meclisine seçilen ve itibarı iade edilen Saharov, yıllarca uğruna mücadele ettiği pek çok amacın Gorbaçov döneminde gerçekleştiğine ve resmi politika haline geldiğine ölmeden önce en azından tanık oldu.
Bir ideoloji onu anlamayanların elinde zavallı bir hale düşer. Kendi kişisel deneyiminizi geliştirmek için şimdi sadece etrafımıza bakmamız yeterli?!
Şimdilerde ‘sol’ ile ilgili kaygılar da bu serüvendeki gibi aslında. Kendi temel tanımlamalarını yapamamış, hırslı bir duygu ile erk arayışı içinde bulunan sol, ne yazık ki, ülke aydınlığının en acımasız zarar vericisi.
Oysa beklenti, daha aydın bir sol, daha hümanist ve gerçek bir solculuk.