“Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olamazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz.” Sokrates
Acı nedir? Neden acı çekeriz diye kendinize hiç sordunuz mu? Yaşadığımız acıların ızdıraplarımızın bir anlamı ya da amacı olabilir mi?
Şimdi! Bu yazıyı okurken, sana duygusal olarak acı ve ızdırap veren bir konuyu hatırlamanı istiyorum. Bunu yapabilir misin? Olayı nerede ve ne zaman yaşadın? Kimler ya da ne buna sebep oldu? Belki de şu anda zaten sana acı veren bir konu var ve acın, alevi henüz sönmüş bir ateşin korları gibi taptaze... Neden bu soruları sorduğumu merak ettiğini biliyorum, fakat senden, kısa bir süre için, sadece acına neden olan olayları hayal etmeni istiyorum. Yaşadığın acının bedenin üstündeki etkisini tahmin edebiliyorum. Çünkü her insan acı çeker. Bazı insanlar doğrudan acıya sebep olan olaylara takılıp kalırken, bazıları da acılarından beslenerek hayatlarını olumlu yönde değiştirmeyi seçerler. Sen hangisini seçenlerdensin?
Acının en önemli anı ortaya çıktığı andır ve acı sebebi keşfedilmediği sürece rahatsız edicidir. İster aşk acısı isterse maddi kayıplar veya felaketlerin sebep olduğu acı olsun, ancak ona neyin sebep olduğu keşfedildiğinde acı katlanılır olacaktır. Büyüklüğü, kapsamı ve görünürdeki nedeni ne olursa olsun acı çekmenin bir anlamı vardır.
‘Samsara’, Hint felsefesinde neden-sonuç ilkesine dayalı, ekilenin biçildiği, geçici bir yanılsama, acının, cehaletin, zamanın sonsuz döngüsünün hükmündeki dünyayı ifade eder. Sufizm, Kabala, Budizm, Şamanizm gibi Asya felsefelerinde illüzyon olarak adlandırılan bu dünyadan, zamanın hükmü altında akıp giden kozmik döngüden çıkışın yolları ve yöntemleri aranmıştır. Kişiyi kurtuluşa taşıyacak olan bilincin değişimini ve dönüşümünü hızlandıracak, farkındalığın kandilini tutuşturacak ateşin, ‘acı’ olduğu anlaşılmıştır. ‘Acı çekmek’ bizi dönüştürecek olan katalizördür. Aşk acısıyla yanan Mevlana, “Hiçbir ayna, tekrar demir olmadı. Hiçbir ekmek dönüp de yeniden buğday olmadı. Hiçbir üzüm tekrar koruk hâline dönmedi. Piş ve olgunlaş, yani iyice yan ki, bozulmaktan kurtul!” demiştir.
Asya felsefeleri yanı sıra psikoloji alanında da acıya sebep olan travmalar ve acının insanların kişisel gelişimine olan katkıları üzerine araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar ‘Travma Sonrası Büyüme’ olarak adlandırılır. Psikolog Richard G. Tedeschi ve Lawrence G.Calhoun’un 1990 yıllarında yaptıkları araştırmaya göre, travmatik bir olayı deneyimledikten sonra acı çeken insaların yüzde 90’ının Travma Sonrasında Büyüme’nin en az bir belirtisine sahip olduklarını tespit edilmiş.
2016 yılında vizyona giren ve yönetmenliğini Scott Derrickson’ın yaptığı ‘Doktor Strange’ filmi bize, çektiği acı sonrası değişim ve dönüşüm yolunu seçen bir kahramanın hikâyesini anlatır. Kahramanımız egosu yüksek, hırslı ve inatçı fakat çok başarılı bir beyin cerrahıdır. Öyle ki ameliyatına girmiş olduğu ünlülerin, bakanların, orduda görevli üst düzey komutanların operasyonlarından hep başarılı sonuçlar alarak çıkmıştır. Hayatında maddi ve manevi anlamda her şeyin yolunda gittiğine inanmaktadır... Ameliyattan çıktığı bir gün süper otomobili ile hız yaparken, telefonu çalar ve onu cevaplayayım derken arabasının kontrolünü kaybederek uçuruma yuvarlanır. Kaza sonrasında vücudunda iyileşmesi imkânsız gibi görünen kırıklar oluşur. Doktorumuz bu kırıklar sonrasında ellerini kullanamamakta, tarifi zor acılar çekmektedir. Bu durumda iken doktorluk yapması imkânsızdır. Tüm umutları bitmiş olsa da vazgeçmez. Egosunu besleyen, kendini var ettiği tek yer hastanedir. Fakat ne yaparsa yapsın elleri eskisi gibi çalışmamaktadır. İşindeki başarısızlık ve fiziksel olarak çektiği acıların etkisiyle kurtuluş yolunu aramaya başlar. Onu kurtaracak bilginin peşinde kararlı bir şekilde araştırmaya koyulur. Daha önce kendisi gibi iyileşmesi zor görünen vakaları incelerken bir kişinin düzeldiğini keşfeder. Gidip bu adamı bulur. Onun bunu nasıl başardığını öğrenir. Adam ona Asya’da var olan ve sadece hakedenlerin girebildiği gizemli bir okuldan bahseder. Doctor Strange çıktığı bu yolculukta gizemli okulun başındaki ‘Kadim Kişi’ ile tanışır. Kahramanımız ‘Kadim Kişi’ sayesinde her şeyin enerji olduğunu, içindeki enerjiyi nasıl uyandırıp yönetebileceğini öğrenirken acıdan ve zamanın döngüsünden kurtulur.
Sizce kahramanımız acı çekmeseydi bu yolculuğa çıkar mıydı? İşte bu nedenle acılarınızı sevin ve kabul edin! Onları annesi tarafından görülmeyi ve onurlandırılmayı bekleyen bir çocuk gibi bağrınıza basın. Çünkü bilincin doğumunu sağlayacak ve sizi özgürlüğe taşıyacak yolu gösterecek olan şey acılarınızdır.