Diyelim ki herhangi bir sebepten dolayı Cennet’tesiniz ve Baş Melek size soruyor: “Dünya’ya dönmek için bir şansın daha var ancak Ishiguro’nun ‘Malvern Hills’ hikâyesindeki üç karakterden birini seçmen gerekiyor: Müzisyen mi, Tilo mu, Sonja mı olarak dönmek istiyorsun?” Cevabınız ne olurdu?
Herhalde Baş Melek’e ilk sorunuz bu karakterlerin analizi olurdu... O da şöyle cevap veriyor:
“Müzisyen genç bir delikanlı, kaliteli şarkılar yazıyor, ancak daha değil basamakları tırmanmak doğru merdivene bile geçemedi. Şimdilik ablası ve eşinin kafesinde sözüm ona onlara destek olarak yazını geçiriyor. Ancak biraz da bulma çabasının yarattığı stresten bencillik yaparak, değil yardım etmek varlığıyla bile onların hayatını zorlaştırıyor.
Tilo ve Sonja bölgeye tatile gelen müzisyen bir çift.
Tilo, hayatı biraz hayalperestlik penceresinden yaşayan ama çoğunlukla mutlu olmaya çalışan biri... Başına ne gelirse gelsin, iyi tarafından yaklaşıp o şekilde yorumluyor.
Sonja ise hayatı oldukça gerçekçilik perdesinden aralayan biri. Genelde bir şey iyiyse keyfine varan ama değilse hemen negatif yanlarını fark edip bunu karşındakiyle tartışma safhasına getirecek kadar ifade etme zorunluğunu içinde hisseden bir kadın”.
Şimdi okuyucum, bir an için gözlerinizi bu yazılardan ayırıp kendi kendinize düşünür müsünüz? Siz hangi karakteri seçerdiniz?
Birini seçtiniz mi? O halde seçtiğiniz karakteri sağ cebinize koyun.
Şimdi devam edelim!
Zaten Cennet’ten Dünya’ya dönme imkânı bulduğunuzda içiniz içinize sığmıyor ama öte yandan da üç adaydan birini seçmek zorundaysanız aklınıza şu ‘Sherlock Holmes’ sorusu da gelebilir. Ishiguro bu hikâyesinde en fazla hangi karaktere odaklanmış? Yani subliminal olarak bize vermeye çalıştığı bir mesaj mı var?
Ricam tekrar bir an için yazıyı okumayı bırakıp bir düşünür müsünüz? Bu kadar az bilgi verdiğim halde sizce bu üç karakterden hangisi en önemlisi yazar Ishiguro için?
Şimdi gelelim Baş Melek Holmes’un yorumuna:
“Görünürde hikâye Müzisyen üzerine yazılmış gibi. Bu bir sinema filmi olsaydı kamerayı en fazla onun etrafında görürdük”.
Fakat Baş Melek’in şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: “Bu hikâyede ana karakter aslında Tilo. İnsanın en önemli varoluş sebeplerinden biri ‘mutlu olmak, hatta kendini iyi hissetmek’. Tüm yaptığımız davranışlar, aktiviteler, iş hayatında sevdiğimiz bir işi seçmek, ilişki seçimlerimiz, ‘sanat’ denilen ruh yüceltici faaliyetler zinciri, bağlandığımız objeler hepsi bize pozitif enerji vermek üzerine kurulu. Bu hikâyede de hayata en çok pozitif bakan kişi Tilo”.
Aslında Müzisyen’in ablası ve eniştesi hakkında neredeyse hiç bilgi verilmemesine rağmen onların Müzisyen’e olan davranışları da pozitif mesajlar içeriyor ama ‘hikâyenin kamerası (odağı)’ onlardan iyice uzak diyebiliriz. Tilo, ne Müzisyen’in kafesinde ne Müzisyen’in bilerek tavsiye ettiği yörenin en kötü otelinde ne de ormanda Müzisyen’in bestelerini dinlerken bir an bile yapıcı pozitif bakış açısını kaybetmiyor. Her an etrafına tam gaz billur bir enerji vermeye hazır. Tilo’nun tek eleştirilebilecek noktası karısının negatif enerjisinden sonunda bunalması ve ondan uzaklaşması (belki de terk etmesi) ki sonuçta bu bir insanın akümülatif psikolojik tepkisi olduğu için ne kadar bu konuda onu suçlayabiliriz bilemiyorum. Uzun süredir evli kaldıklarından (oğulları Peter’ın yaşından bunu algılayabiliriz) bir zaman sonra Tilo’nun kendi tolerans sınırına ulaşmış olduğunu varsayabiliriz. Ancak yine de toleransı daha fazla olmalıydı gibime geliyor. Çünkü aralarında yılların getirdiği bir mutluluk ve sevgi var. O halde Tilo da toleransı ve pozitif enerjisiyle savaşmaya devam etmeli diye düşünüyorum. Tabii ki dışarıdan bakması kolay…
Baş Melek burada bıyık altından gülüyor ve ekliyor: “Pek tabii ki Müzisyen’in kendi yaratımı olan şarkılarıyla hayata tutunma arzusunu, Tilo’nun hayata pozitif yaklaşımını ve Sonja’nın gerçekçi bakış açısını topladığımızda (hatta Müzisyen’in ablası Maggie’nin kardeş sevgisi ve empatisiyle eniştesinin toleransını da katarak) belki de mükemmel insana ulaşıyoruz”.
Eh ama bu sefer de mükemmeli altı kişinin en iyi taraflarını alarak bulmuş oluyoruz, bu zaten insan yaşamı için imkânsız. Daha elmayı yediğimizde büyü bozulmuştu.
O halde tekrar soruyorum size sevgili okuyucum, şimdi düşünseniz kendiniz için kimi seçerdiniz? Sağ ceptekini mi belki de yeni oluşturduğunuz soldakini mi?