Dünyaya uzun vadeden bakmak

Diplomasi için kullanılan şöyle bir söz vardır: “Short-term pain for long-term gain.” Yani aşağı yukarı uzun vadeli bir kazanım için kısa vadeli sıkıntılar yaşamak anlamına gelir. Daha sonra ekonomiden finansal piyasalara ve sosyal hayata da yayılan bu deyim, halen birçok şirket için de başta gelen yönetim stratejilerinden biri. Türkiye’nin en önemli sıkıntılarının başında yukarıdakinin tam tersine, toplum olarak ‘short-term gain for long-term pain’ düsturuyla hareket etmesi olduğunu düşünüyorum.

Kadirhan ÖZTÜRK Ekonomi
24 Ekim 2018 Çarşamba

Kadirhan Öztürk

Daha önce tarım politikalarındaki olumsuz sonuçların enflasyona ve daha sonra da faizler yolu ile ülke ekonomisine nasıl darbe vurduğunu anlatmıştım. Bugün dünyada büyük bir ekonomik mücadele varken, devam eden şirket birleşmeleri ve teknolojik gelişmelerle, herkes üretim maliyetlerini azaltmaya çalışıyor. Tüm dünya bir şekilde bir ürünü mümkün olduğundan daha ucuza üretme çabası verirken, Türkiye’de zaten enerjide dışa bağımlı haldeyken ve üst düzey teknolojiler kullanmazken fiyat anlamında dışarısı ile rekabet etmek oldukça güçleşiyor. Özellikle geçtiğimiz on yılda, dövizin de görece ucuz olmasıyla birlikte, ülke olarak fiyat avantajımız olmayan ürünlerde (hatta bazen fiyat avantajımız olan ürünlerde de) ithalata gitme yolunu seçtik. Örneğin 2009 yılında beş liraya üretebildiğimiz bir ürünü iki dolara yani yaklaşık olarak iki lira seksen kuruşa ithal etmeyi seçtik. Bu şekilde zayıf dolar döneminde ucuza ithal ettiğimiz ürünlerle cari açığımızı artırdık. Daha da kötüsü birçok üründe üretim kabiliyetimizi kaybederek dışa bağımlı hale geldik. Bunların en başında da tarım ve hayvancılık sektörleri geldi. Ülke topraklarının miras ya da başka sebeplerle giderek küçük parçalara ayrıldığı ve verimin azaldığı ortamda, yurtdışında yapılan kurumsal tarımla fiyat anlamında rekabet edemedik. Yapmamız gereken ucuz dolar dönemini fırsat bilip kurumsal tarım faaliyetlerine geçmek ve bir süre daha 2 dolara değil 5 liraya o ürünü daha pahalıya almak iken, biz bu sektörleri kaderine terk edip, ithalatı seçtik ve ürünleri iki doların altına üretme şansını uzun bir süreliğine kaybettik. Bugün artık bunu anlayıp tekrar uğraş versek bile, geçen on yılın ardından yurtdışı ile rekabet etmek hem daha zor, hem de bedeli daha ağır olacak. Çünkü artık hem kendi üretim kabiliyetlerimizi kaybettik, hem de dünyadaki rakiplerimizin üretim kabiliyetleri arttı. Özetle, kısa vadeli kazançlar için, uzun vadeli kayıplar verdik.

Üretim kabiliyetlerinin azalmasının sonucu, bundan en zararlı çıkan çalışan kesim oldu. Beyaz-mavi yakalı fark etmeksizin, emeğin genel refah seviyesi sert şekilde düştü. Bu düşüşteki temel sebep, dış dünya ile fiyat rekabeti edebilmek için, maliyet kesintisinin kaynağın en bol olduğu yer olan emek tarafından yapılması oldu. Kısa vadeli olarak çeşitli sıkıntılara katlanılmaması, uzun vadede tüm ülke vatandaşlarının üzerinde bir yük oluşturdu.

Bundan sonra ne yapılabilir?

Mevcut problemleri çözebilmek için, örneğin tarım ürünlerinde ne pahasına olursa olsun üretim desteklenmeli. Çoğu zaman enflasyonu düşürmek için bazı gıda ürünlerinin ithal edileceği haberlerini okuyabiliyoruz. Herhangi bir ürünü yurt dışından ithal etmek enflasyonu düşürmez, sadece erteler. Bundan sonra yapılacaklar listesinin başında, düşük maliyetlerle üretim yapmak olmalı. Bunun süresi beş yıl ya da on yıl olabilir. Ancak şirketler ve devletler için bu süre kısa bir süredir. Tıpkı tarımda olduğu gibi sanayide de, uzun vadede avantajımızın olabileceği, güçlü olmaya daha yakın olduğumuz sektörler, kısa vadede fazla kazanç getirmiyor gibi görünse de, desteklenmelidir.

UZUN VADE PERSPEKTİFİ VE YABANCI YATIRIMCI

Türkiye’de TL cinsi varlıklara çoğu zaman olması gerekenden de negatif fiyatlandığına dair sitem dolu açıklamalar gelir siyasilerden ya da ekonomistlerden. Ancak yabancı yatırımcıyı anlamak burada çok önemli. Enflasyonla mücadele paketi için fiyatlarda %10 indirime gidileceğinden bahsediyoruz ve bunun olumlu etki yaratmasını bekliyoruz. Asıl önemli olan ise şu; uzun vadede enflasyonu kalıcı olarak düşürebilme potansiyeli olan adımları atacak mıyız? Akdeniz toplumlarında, kısa vadeli çıkarların daha ön planda olduğu sosyolojik bir gerçek. Ancak dünyanın düzeni bu şekilde değil. Milyar dolarlara hükmeden fon yöneticileri, yatırım kararlarından önce on, yirmi hatta elli yıllık tahminler üzerine hareket ediyorlar. Kısaca şirketler ve devletler, uzun vadeli planlara sahip olmak zorundadır. Bu insanlardan bu ülkeye inanıp yatırım yapmalarını istiyorsak, onlara uzun vadeli planlarımızdan bahsetmek zorundayız.