4 Kasım’da yazdığımız bu haberimiz gazetede yayınlandığında, ABD ara seçim sonuçları da aynı gün gelmiş olacak. En son bizde erken seçim kararının alındığı gün Şalom’da yer alan ‘FED-Ex Aşkımızı Unutmadık’ haberimizden bu yana, uzun zamandır ABD ekonomisini mercek altına almamıştık. Kısmet yine ABD ara seçimlerineymiş.
Bu “Nothing else matters” başka. Geçtiğimiz cuma akşamı Türkiye’ye ve İstanbul’a ilk kez gelen Garou’nun bir parçası. Tabii buradan James Hetfield’a selam çakmazsak olmaz. İstanbul’da iki kere dinleme şansına sahip olduğum Grammy’li Metallica’nın 1999 Ali Sami Yen’deki konserini kaçırmış olmam belki de bilinçli olarak kaçıracağım diğer iki Galatasaray maçının habercisiydi. Lady Gaga’nın İstanbul konseri Şampiyonlar Ligi’ndeki Galatasaray – Anderlecht maçı ile çakışıyordu. Kombinem vardı ve çok kararsızdım. Hatta metroda giderken Lady Gaga hayranları ile Galatasaray taraftarlarından hangisinin tarafına oturacağıma bile karar verememiştim. Bu ‘Poker face’ durum haliyle beni hiç pişman olmadığım Lady Gaga konserine götürmüştü. İkincisinde artık daha rahattım. Galatasaray – Fenerbahçe derbisi ile çakışan Garou konserinde güzellikleri ön plana aldığım için ‘Belle’ dinlemeye karar verdim. Türkiye’de futbolun geldiği noktayı herkesin iki hatta 90+2 kere düşünmesi gerekiyor. Kocaeli Üniversitesi’nden genç bir kardeşimizin vefatı ise bana Şimşek McQueen’in bir sözünü hatırlattı. Hiçbir teneke kupa (insan hayatından) kıymetli değildir. Allah rahmet eylesin.
Kramplı Yıllar
Garou’nun şarkısının bir pasajı şöyle diyor: “What’s it gonna matter when this moment’s gone? The world’s spinning faster but we’re just holding on.” Bu anlar gittiğinde ne olacak? Dünya daha hızlı dönüyor ve biz sadece tutun(abili)(u)yoruz. Macron geçen hafta, “Dünya 1929-1939 arasına çok benziyor. Dünya savaşı öncesini andıran bir dönemden geçiyoruz” dedi. Brezilya’da, dünyadaki birçok seçime benzer şekilde aşırı sağın yükselişi ve seçimi kazanması sonrası bu sözü söyledi. Aslında Marine Le Pen’e karşı Fransız Basın Konseyi destekli seçimi kazanması sonrası, içeride ilk defa aşırı sağcı oyların kendisinin oylarını anketlerde geçmesi sonrasına da denk geliyor bu demeci. İngilizlerin Brexit kararından, ABD’de Trump’ın seçilmesindeki söylemlerinden farklı değil bu konu. Şalom’da ABD ve Brexit seçimleri öncesinde bu sayfada çeşitli kereler yazmıştık. Küreselleşme bitti. Nitekim Trump seçildikten sonra seçim sayfasındaki (ekonomik) taahhütlerini hayata geçirmeye başladı. Çin’i henüz ABD Hazinesi döviz manipülatörü ilan etmedi ama Trump herkesi bir bir masaya oturtmayı başardı. Meksika sınırına söz verdiği duvarı yapamadı diye ilk dönemlerinde haberlerde (alay) konu(su) yapanlara bir hatırlatma. Son mülteci göçü için ABD ordusunu sınıra kalkan (duvar) olarak gönderme emrini verdi geçen hafta. Başkanlık koltuğuna oturmadan on gün önce Şalom’da bu sayfada sormuştuk. “Arkadaşlar hazır mısınız?” Aslında Trump’ın Paris İklim Anlaşmasından çekilmesini, NAFTA’dan çekilme tehdidini, nükleer füze anlaşmasından çekilmesini, İran’a yaptırım uygulamasını ve tüm bunları yapıyor olmasını kabul etmek zor ama anlamak çok kolay. Konu sadece muhafazarlık, milliyetçilik, korumacılık, küreselleşme karşıtlığı değil. Konu aslında ticari ve ekonomik. İş adamı batık ABD Hazinesinin sürdürülebilirliğini ön plana alıyor ve FED’in sonsuza kadar küresel ekonomiyi ve ABD Hazinesini fonlayamayacağını, dış ticaret ve cari açığı devamlı büyüyen ABD’nin küresel ekonomiyi ayakta tutmak adına girdiği anlaşmaların kendisine bir fayda getirmediğini biliyor ve düşünüyor. Derdi bunları ABD çıkarları adına revize edebilmek ki, Birleşmiş Milletler kürsüsünden zaten net bir şekilde söylemişti önceliğini: “Make America Great Again.” Tüm bunlar için elindeki orantısız gücü kullanma noktasında çekimser davranmıyor. Buradan Garou’nun parçası ile seslenelim. Dünyada doğa başta olmak üzere insana ve yaşama dair bu güzel anlar gittiğinde ne olacak?
Victor Hugo’lu Yıllar
FED Bernanke’nin 2013 Mayıs’ındaki demeci sonrasında dünya piyasaları türbülansa girdi ve hâlâ yön arıyor. Merkel’in, en iyi dönemini yaşayan Alman ekonomisine rağmen, aday olmayacağını açıklaması sonrası parite tekrar dolar lehine hareketlenmeye başladı. Trump’ın ikinci (perde) başkanlık döneminde tekrar USD/Mark paritesine dönüş olursa kimse pek şaşırmasın demek kimileri için ütopik veya çok erken gelebilir. Ancak ABD ekonomik verilerindeki düzelme bu hızla devam eder ve Yunanistan ile başlayan topu taca atma süreci, İtalya gibi daha büyüklerini idare etmeyi imkânsız hale getirirse 2020’li yıllar farklı olacaktır. Buna bir de kripto paraları ve diğer dijital ekonomi teknolojilerinin yıkıcı dönüşümlerini eklemek lazım. Roubini ve JP Morgan CEO’sunun kripto paralarla ilgili talihsiz tweet’leri ve demeci ile klasik muhafazakar kapitalistlerin, hâlâ faizli merkez bankalarını ve debt deb(t)eli tahvil hayatları ile yükselen faizlerle borçlanmaya devam eden kasaları boş ülke hazinelerini korumaya çalıştığı son günlerde olabiliriz. 2020’de uzay ordusunu görmek isteyen Trump bunun sinyali. Keynes ne demişti: “Kamu harcamalarında son aşama güvenlik harcamalarıdır.” Dünyanın geldiği Quasimodo noktasında Sefiller’deki Gavroche gibi dijital sokak çocuğu Satoshi Nakamoto’ların insanlığı Rönesans gibi Yeniden Aydınlanma Çağına ve 4. Sanayi Devrimine taşımasının hızına karşılık World Economic Forumu derebeylerinin rekabetinde kazananı yapay zekalı Victor Hugo yazacak.
Notre Dame de FED
2013 yılında 3 trilyon dolarlık tüketici kredileri Ağustos 2018 sonu itibarı ile 4 trilyona yaklaşmış durumda. Kapasite kullanım oranı 78.1 ile 2017 yılındaki 75.7’nin çok üzerinde, 1972-2017 ortalaması 79.8 oranına yaklaşıyor. FED bilançosu 4,5 trilyon dolardan 4,1 trilyon dolara gerilemiş durumda. Bu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki döviz hareketliliğini ve sermaye akımlarındaki yavaşlamayı açıklayan bir veri. Öte yandan FED daha önce aktardığımız gibi 1,7 trilyon dolara ulaşan emisyon hacmi ile ABD (para) piyasasını hızlı daralma oluşmasın diye fonluyor. Nitekim M1 iki yıl önce 3,4 trilyon iken şu anda 300 milyar artmış, M2 ise 1 trilyon dolar artışla 14,2 trilyon dolara çıkmış. FED’in açık piyasa işlemlerindeki yarıya yarıya ve elindeki hazine kağıtlarındaki azalma ABD tahvillerinin faizindeki artışa bir neden olabilir. Mortgage kredileri 2014’deki 13,5 trilyon dolardan 15,1 trilyon dolara ulaşmış, Trump sonrası artış ise yaklaşık 800 milyar dolar. 19,4 trilyon dolar olan GSYİH’nin büyüme hızı Trump seçildiğinde %1,8 iken şu anda iki katında. İşsizlik aynı dönemde %4,8’den %3,7’ye inmiş. Dow Jones Endeksi 18.000’den 24.500’lere gelmiş durumda, hatta düzeltme öncesi 27.500’leri gördü. Kişi başına düşen gelir 800 dolar kadar artarak 53.100 dolara yaklaşmış durumda. Döviz rezervleri 125 milyar dolar. Özel sektörün borcunun GSYİH’ya oranı %203. Cari açığın GSYİH’ya oranı -%2,4. Bütçe açığının oranı ise -%3,5 ile 2016’ya göre 0,3 yukarıda. Ancak kamu borcunun oranı 0,4 aşağıda. Toplam kamu borcu 21,5 trilyon dolar. İflas eden şirket sayısı 2016’ya göre son çeyrekte bin adet azalmış durumda. Tüketici güven endeksi 2016 seçimlerine göre 5 puan yukarıda 98,6. Dış borç toplamı 19,3 trilyon dolar. 500 milyar ile Çin,
300 milyar dolar ile Meksika ve Kanada en çok ithalat yaptığı ülkeler. (Ve bu bize niye Çin ve NAFTA açıklıyor.) Sonra Japonya ve Almanya geliyor. Çin ve Japonya 1,2 ve 1,1 trilyon dolar tahvil ile en büyük yatırımcısı.
Esmeralda’nın Seçimi
Bahar havası rakamlar ABD ara seçiminin sonucunu sürpriz olmaz ise net bir şekilde gösteriyor. İçerideki muhalefetse tarzına ve söylemlerine mi yoksa aksiyonlarına mı? Düşünmeli. FED’in faiz artış hızının önünde engel kalmadığına göre geriye çözülecek bir tek ABD Hazinesi kalıyor. İkinci perdede ABD hanehalkı Esmeralda’nın Phoebus’u ısrarla istemesine, Quasimodo’yla sonunu hazırlamasına pek şaşırmamak gerekecek. Bizde ise Frollo gitti, Esmeralda’nın kuru Garou geldi, Dany Brillant’lı günlere kısmetse.