Yusuf Tolga Ünker’in Holokost’un renklendirilmiş görüntüleri sergisi Amerika Florida’da 22 Ekim’de açıldı.
Ünker, 1939-1945 döneminde meydana gelen olayları yansıtan, ABD Holokost Anma Müzesi ile Yad Vaşem’den aldığı siyah beyaz fotoğrafları dijital ortamda renklendirdi. Ocak ayına kadar gezilebilecek sergiyi Tolga Ünker’in ağzından dinledik.
Maltepe Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi Yusuf Tolga Ünker’in Holokost’un renklendirilmiş görüntüleri sergisi Amerika’da Florida Nova Southeastern Üniversitesi, Alvin Sherman Kütüphanesinde 22 Ekim’de açıldı. Yusuf Tolga Ünker, 1939-1945 döneminde meydana gelen olaylar dizisini ve gerçekliği gösteren, ABD Holokost Anma Müzesi ile Yad Vaşem’den aldığı siyah beyaz fotoğrafları dijital ortamda renklendirdi. Ocak ayına kadar gezilebilecek sergiyi Ünker’in ağzından dinledik.
Holokost ile tanışmanız ilk ne zamandı? Size ne hissettirdi?
Ortaokuldayken TRT’de yayınlanan II. Dünya Savaşı belgesellerini seyrediyordum. Savaşta yaşananlara olan ilgim o dönemde başladı. ‘Kavgam’ı okudum ve insanın insana yaşattığı bu insanlık dışı durum beni derinden etkiledi. Bu korku salan ve nefreti kullanan imparatorluğun neden olduğu kötülükleri resmetme fikri o zamanlarda ortaya çıktı.
Holokost fotoğraflarını renklendirme fikri nasıl doğdu? Bu fikri gerçekleştirirken amacınız neydi?
Lisede okuduğum dönemde, eski fotoğrafların baskılarını veya çıktılarını kuru boya ve suluboya ile renklendiriyordum. Halen çeşitli fotoğrafları renklendirmeye devam ediyorum. II. Dünya Savaşı’ndan sahneleri de seçerek renklendirmeye başlamıştım. Fotoğraflar renklendikçe daha gerçek oluyordu.
Resmettiklerim ve renklendirdiğim bu fotoğraflar bir projeye dönüştü. Projeyi gerçekleştirirken düşündüğüm tek şey, bu acı olayın asla bir daha tekrarlanmaması gerektiğiydi. Holokost’u bilen bilmeyen herkesin bu büyük acıları yaşamış olan insanlara, yaşadıklarına yakınlık göstermelerini sağlamanın yanı sıra özellikle yeni nesillerin geçmişteki olaylara karşı bilinç ve duyarlılık oluşturmalarını sağlamaktı.
Holokost’ta ailesinin bir kısmını kaybetmiş birisi bana ulaşarak, o dönemden kalan bir aile fotoğrafını renklendirmemi istedi. 90 yaşındaki aile büyükleri, fotoğrafın renkli halini eline aldığında duygu dolu anlar yaşandı. Bu da projenin başka bir boyutunu oluşturuyordu.
Yaşanılan acı olaylardan etkilenmenin yanında bir sanatçı olarak gerekli duyarlılığı göstermek ve bir şeyler yapmak gerektiğini, bu cehaleti kırmak için sanatın gücünü kullanmamız gerektiğini düşünerek bu projeyi gerçekleştirmeye karar verdim.
Yakın geçmişte ABD’de serginiz açıldı. Bu sergi ne kadarlık bir çalışmanın ürünü? Destek aldığınız kimse oldu mu?
Renklendirmeleri önceleri kendimce seçtiğim portreler, tarihten kişiler üzerinde yapıyordum... Çalışmalarım zaman içinde büyüdü. Bulduğum her fotoğrafa, fotokopi veya kağıt çıktılar üzerine kuru boya ve suluboya ile renklendirmeler yaptım. Yaptığım bu çalışmaları bilgisayara aktararak dijital ortamda renklendirmelere devam ettim ve sosyal medyada da paylaşmaya başladım. Yıllar içinde şekillenen bu proje 2014’ten bu yana kendi içinde gelişen bir projeye dönüştü. Yetmişin üzerinde renklendirme çalışması mevcut. Sergide de 60 çalışma yer aldı.
Fotoğraf çalışmalarınızla ilgili nasıl tepkiler aldınız?
Kimileri olumlu, kimleri olumsuz tepkiler vermekte. Fotoğrafların paylaşılmaması gerektiğini söyleyenler bile çıkıyor. Sosyal medya paylaşımları ise çok sayıda olumlu tepki aldı. İnsanların tarihi olayları renkli halleri ile görmeye dair bir merakları var. Holokost’u bilenlerin yanında çok bilmeyen, fikri olmayan veya olumsuz fikirleri olanların da olduğunu gördüm. Bu projenin yeni nesillerin Holokost’u daha fazla anlayabilmelerine yardımcı olmasını temenni ediyorum.
Bu fotoğraflar insanların gerçek dışı buldukları insanlık suçlarının belgeleri olmaları sebebiyle inanmayanları gerçekle yüzleştirmeleri bakımından daha da önemli. O nedenle özellikle Holokost’u inkâr eden, “Bu yaşanmadı” diyen, antisemitizmi destekleyenlerin görmeleri gereken çalışmalar oldukları düşüncesindeyim.
Holokost ile ilgili olarak anlatılanların insanları ne denli etkilediği ortada ancak şu nokta unutuluyor. Aryan üstünlüğünü amaç edinen ojeni öğretisi Hitler ve Nazilerden çok önce ortaya çıkmıştı. Avrupa’da ortaya çıkan bu anlayış Ortaçağ’dan beri süre gelmekte olan antisemitizmin çeşitli metotlar kullanılan yalancı bilim ile desteklenen bir inanç şekline gelmişti; kullanılan propaganda yöntemleri ile milyonları etkisi altına almıştı.
Nazi İmparatorluğunun tarihe gömüldüğü düşünülse de yapılanların etkisi halen devam etmekte. Bugün ise tarihte yaşanılanların bilinmemesi veya bilinip çarpıtılması sonucu yer yer yeniden ortaya çıkması için uğraşanlar da olmakta maalesef. Çalışmaların bir dini grup için yapıldığı zannediliyor olsa da esas amacı bu büyük insanlık meselesini herkese anlatmak.
Bugün halen sabun ve fırın kelimeleri ile şakalar yaptığını sanan insanlar var dünyanın dört bir yanında. Yaşananların kendilerinin ya da akrabalarının başına gelebileceğini hiç akıllarına getirmemekteler. Korkunç olaylar kötülerin başına gelir gibi bir fikirleri var belki de ancak kötü olaylar masum insanların başına da gelebiliyor ve bunu tarih gösteriyor. Tarihe bakarak gerekli dersleri çıkarmayı amaç edinmek gerekiyor.