Bu hafta sizlerle gerçek hayatta yaşanmış mucizevi bir olayı paylaşmak istiyorum. Einstein’ın da dediği gibi, hayatın her anını mucize gibi gör ya da hiçbir anını. Seçim senin…
Bu haftaki kahramanımız bayram, gelenek ve Şabat kelimelerini sadece duyan ama bünyesinde hissetmeyen bir aile ortamında büyür. Yahudilik onun için sadece nüfus kâğıdında din hanesinde yazılı olan bir sözcükten ibarettir. İsrail’de yaşayan bu genç askerlik çağına gelir ve orduya girer. Birkaç ay sonra ailesini görmeye gider. Dönüşte otostop yaparak birliğine gidecektir. Önünde bir araba durur. Gencimiz arabaya biner. Sohbet çok hoştur. Adam, “Ben Rabi’yim. Seni çok sevdim, delikanlı. Keşke zamanın olsaydı da bu özel geceyi bizimle geçirebilseydin,” der. Asker, “Bu özel gece mi? Düğün mü var?” diye sorar. Rabi gülmeye başlar; “Bu akşam Şabat. Bizim için çok önemli bir gece. Düşünsene yüzyıllar önce atalarımızın yaşadığı bu güzellik, bir aile yadigârı gibi bize geçiyor. Biz çok heyecanlanırız ve birçok insan davet ederiz. Bizim için her cuma bayram havasında geçer. Şabat kalabalıkla daha coşkulu olur. Yemeklerimiz de çok lezzetli. Benim hanımın elinden çıkan her şey çok mükemmel olur. Haydi gel bu gece bize. Çok seviniriz,” der. Asker çok etkilenir “Aslında birliğime yarın katılmalıyım. Bu geceden gidip yarın sabah geç kalmak istememiştim ama geliyorum” der. Rabi ve eşi onu evlerine götürüp, misafir odasını açarlar.
Bu ortam onun hiç aşina olmadığı bir durumdur. Tatlı bir koşuşturma vardır. Anne ve kızları mumları yakar başlarında beyaz örtülerle. Sonra bembeyaz örtüler serilir. Yemek kokuları evi sarmıştır. Sinagogdan dönen erkekler ve tüm aile fertleri, masanın etrafında herkesin daha önce belirlenen yerlerine otururlar. Asker,dualar eşliğinde hep birlikte söylenen coşkulu Kiduş’tan, insanların gözlerinin içlerinin adeta gülmesinden ,babalarının tüm çocuklarını tek tek kutsamasından ve Rabi’nin eşine övgü dolu methiyelerinden çok etkilenir. Yemekler, şarap, sohbet, kahkaha onu mest eder.
Odasına çekilince kapısı çalar. Rabi, “Bir şeye ihtiyacın var mı, oğlum?” diye sorar. Çocuk, “Bakın Rabi size nasıl anlatsam; bir mitsva yapmak istiyorum ama insanların benim bu mitsvayı yaptığımı bilmelerini istemiyorum. Bu akşam anlattığınız 613 mitsvadan bu özellikte olanı var mı? Çok istiyorum” diye belirtince Rabi biraz düşünür: “Var, tabii. Önce sağ ayakkabını giyeceksin sonra solunu. Önce sol ayakkabını bağlayacaksın sonra sağını. Bunu yapabilir misin?” diye sorar. Asker, “Bunu yapabilirim. Çok kolay” diye yanıtlar. Rabi, “Bak oğlum hiçbir şey tesadüf değildir. Senin bu gece buraya gelmenin bir anlamı var. Tanrı bize özgür seçim verdi. Bunu doğru yönde kullanmak bizim elimizde. Senin yapacağın bu sana göre küçük olan adım karanlığa yakılan bir kıvılcım gibidir. Etkisinin büyüklüğünü tahmin bile edemezsin. Değerini bir gün anlayacaksın” der.
Asker birliğine gider. Ertesi sabah kalkar. Tam yemek yiyecekken aklına mitsvası gelir. Ancak unutmuştur. Yarın yaparım, diye düşünür ama bu yarınlar hiç bitmez. Hep unutur durur.
Bir gün büyük bir tatbikat vardır. Hazırlanır tam çıkacaktır, mitsvayı hatırlar. Arkadaşlarına, “Gidin ben iki dakika içinde geliyorum” der. Askeri postalları çıkarması kolay değildir, hele de bağcıkları açmak oldukça zordur ama Rabi’nin dediğini yapar. Ardından iç rahatlığıyla dışarı çıkar.
Ancak iki helikopter de havalanmıştır. “Kim bilir ne cezalar alacağım. Komutanım köpürmüştür şimdi. Nereden geldi aklıma bu mitsva” diye söylenirken büyük bir patlama sesi duyulur. Tatbikat yapmaya çıkan iki helikopter çarpışmış ve alevler içinde gökyüzünde yanıyordur. Tüm arkadaşları, komutanları içerdedir. Asker şaşkındır. Yaptığı bir mitsva sayesinde ölümden dönmüştür. Evet, o Rabi çok haklıydı, diye düşünür. Onun o arabaya binip onların evine gitmesi, mitsva yapmaya gönüllü oluşu ve özgür seçimi ile o sabah mitsvayı yapmak için o helikoptere geç kalışı...
Gazetelerde günlerce yazılan bu gerçek hikâye; yapacağımız bize göre en ufak şeyin bile karanlıkta nasıl bir aydınlık yarattığının ifadesiydi.