Eyvah Eyvah 2

Fransa’da yaşanan olaylardan sonra Avrupa Birliği, geleceği, ticaret savaşları daha çok konuşulmaya başlandı. Yoksa yeni bir Prag baharı mı ufukta görünüyor sorusu şimdi akıllarda.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
18 Aralık 2018 Salı

26 Nisan 2017 tarihli ‘Düğün Dernek’ başlıklı yazımızda Fransa’daki 1. tur cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ülkenin nasıl ikiye bölündüğünü ve Marine LePen ile aşırı sağın Avrupa’nın geneli gibi yükselişe geçtiğini yazıp, yazımızın sonuna ‘Düğün Dernek 2’ ‘Eyvah Eyvah 2’ye döner mi, beraberce göreceğiz demiştik. Aslında bugünkü sarı jilelileri bu süreçten ayırmamak gerekiyor. Fransa’da makro ekonomik veriler uzun zamandır Avrupa Birliği ve Euro Bölgesinde olduğu gibi iyi değil. Sarkozy sonrasında Hollande bu tabloyu değiştirememişti. Brexit ve Trump seçimleri sonrasında ise Fransa’da Macron seçilince küresel piyasalarda bir pozitif hava oluşturulmuştu. Ancak Fransız Basın Konseyinin seçim ofisindeki yazışmaları yayınlamama kararı ve Melenchon’un çekimser kalması ile Macron seçildi. Bugünse ‘Occupy Wall Street’ veya ‘Arap Baharı’ndan farklı bir tablo olarak görmemek lazım Fransa’daki nahoş olayları.

Yeni Bir Prag Baharı mı geliyor?

Belçika’da aşırı sağın göç, ekonomi gibi AB politikalarına verdiği tepki örneğindeki gibi ekonomik sorunlar sokaktaki halka yansıdıkça, sendikaların güçlü olduğu Fransa’da sorun görünenlerden daha büyük sokağa yansıdı. Vandalizm boyutu çok üzücü olan olayların temelinde ülkedeki gettolar, göçmenler varmış gibi gösterilse de aslında yukarıdaki tüm bu bileşenler Avrupa Birliğinin en güçlü iki ülkesinden birinde belki de birliğin, avronun geleceğine dair soru işaretlerini ayyuka çıkardı. Hatta 1968 Prag Baharı sonrası yaşanan değişimlere benzer etki ve sonuçların önünü açtı. Aşırı sağ mı yoksa Fransız solunun tepkisi mi diye sormaktan çok, hepsinin toplamı ile Pari(s)’de yaşanan bu olayların diğer ülkelerdekinden farklı sonuçları olabileceğini düşündüren bir tarih var aslında.

Rönesans sonrası Avrupa’da ‘Aydınlanma Çağı’ olarak bilinen edebiyat ve sanat akımlarının yansıması Fransız Devrimine yol açmıştı. Voltaire, Montesquieu, Rousseau gibi yazarlar Victor Hugo’nun Sefiller’indeki sokak çocuğu Gavroche’un barikatlarda vurulduğunda ağzında şu dizelerle yer bulmuştur: “Je suis tombé par terre, C’est la faute a Voltaire; Le nez dans le ruisseau, C’est a la faute de Rousseau”. Fransa’da sarı jileliler Avrupa Birliğinde Brexit ile resmileşen ayrılık akımlarının bir yansıması aynı zamanda. Her ne kadar bugünlerde Brexit yeniden referanduma götürülsün dense de Boris gibi birçok İngiliz siyasetçi, “Bu halkın aldatılması anlamına gelir” diyor. ABD’de süren sorguda Trump’ın görevden alınması dillendirilmeye başlarken Başkan, “Bu olursa halk sokağa dökülür” diyor. Ortada bir gerçek ortak payda var tüm bu örneklerde. 2008 Lehman Brothers sonrası yönetilemez ve büyümez hale gelen dünya ekonomisindeki sorunlar, farklı coğrafyalarda benzer tepkiler veriyor. Ekonomiler daraldıkça, sorunlar arttıkça, ticaret savaşları, muhafazakarlık, korumacılık artıyor, sokaktaki halk sesine kulak vermeyenlere tepki veriyor. FED’in helikopter parası, ECB’nin eksi faizleri ekonomileri büyütemiyor. Victor Hugo’lu yıllar diyerek 7 Kasım 2018’deki ‘Nothing Else Matters’ başlıklı FED yazımızda Fransa belki de içimize doğmuştu.