Arkeolojik buluntuların ışığında birçok Tevrat ayetini doğrulamak mümkündür.
. Araştırmalar, 1947’de Yigal Yadin öncülüğünde Ölü Deniz Parşömenleri’nin keşfi ile başlamış, bu arada MÖ 10. yüzyıla ait ve İstanbul Arkeoloji Müzesinde mevcut olan eski İbranice çivi yazısı ile yazılmış Luah Gezer yazıları keşfi ile süregelmiş ve bu makalede görüldüğü üzere modern yöntemlerle ve hızla devam etmekte. Her keşif, Tevrat’ın tahrif edildiği savına karşı kanıt oluşturmakta.
Ba’al putperestliğinin yasaklanması
Ba’al, sahip anlamında olup, Kutsal Kitap dönemlerinde Kanaan ve çevresinde ilahî bir tabir idi ve genellikle Fırtına Tanrı’sına atıfta bulunurdu. Yakın zamanlarda Khirbet Keiyafa’da MÖ 11-10 yüzyıllara ait yazıtlar ile Kudüs’ün 20 mil güneybatısında ilginç bir yazıt bulundu. İbrani Üniversitesinden Yosef Garfinkel’e göre, alanda muhtemelen Piliştiler ile savaşan Kral David’in bir kalesi bulunuyordu. Bir toprak kap üzerinde mürekkeple yazılmış ibarede ‘İşbaal, Beda’nın oğlu’ cümleciği yer almaktadır. Bazı arkeologlara göre bu keşif, Ölü Deniz yazmalarından sonra ulaşılan en büyük keşif ve bulunmuş en eski İbranice metindir. Söz konusu yazı, Kanaani stilde yazılmıştır.
Tanah’ta Ba’al kelimesi, Kral David’in dönemindeki veya ondan evvelki halklar ile ilgili olarak yer almakta. Örneğin Hâkimler 6:32’deki Jerubbaal, 1. Tarihler 09:40’taki Meribbaal gibi… Ancak Kral David’den sonra Ba’al içeren isimler, Tevrat’ta ter almamakta. Lakin arkeolojik buluntularda durum biraz değişiktir. Kral David sonrası dönemlerde (MÖ 9’uncu – 6’ıncı yüzyıllar) İsrael ve Yehuda devletlerine ait ilgili binden fazla mühür ve kayıt bulundu. Bunlarda İşbaal kelimesi mevcut değildir ama Ba’al kelimesi İsrail devletine ait bu buluntularda bazen yer almakta; kuşkusuz Pelişti, Ammon ve Fenikelilerin bölgesinde de mevcuttur. Ama ilginçtir Yehuda devletine ait olanlarında yoktur! Öyle anlaşılmaktadır ki, Ba’al ve İşbaal deyimleri Kral Davud’un krallığında yasaklanmıştır. Bunun bir nedeni, en azından Yehuda’nın resmen tek tanrıcı oluşuydu. Bu durumda ‘İsrail’in Tanrı’sına rakip olan özellikle Ba’al gibi yabancı bir tanrının adı ile kurgulanmış isimlerin oluşturulması, ‘koşer’ (helâl) bir eylem olmayacaktı. Üstelik Kral David’dan evvelki kral olan Saül’ün İşbaal adında bir oğlu vardı. (1. Tarihler, 8:33 veya ‘İşboşet’, 2. Samuel, 2-4). Bu kişi iki yıl hükümdarlık yapmıştı. (2. Samuel, 2-10). Bu da, Kral David’in krallığında bu ismin yasaklanması için başka bir neden teşkil etmekteydi1…
Hazor Kazıları
Ammon ben Tor, Tevrat’taki Kanaanlıları kimin yıktığını ortaya koyuyor: “Yeoşua o zaman geri döndü ve Hazor’u ele geçirdi ve kralını kılıcı ile öldürdü. Çünkü Hazor, daha önceleri bütün bu kralların başkentiydi. Ve orada bulunan tüm halkı kılıçlarının ucu ile öldürdüler; sonra onları yok ettiler… Sonra Hazor’u ateş ile yaktılar.” (Yeoşua, 11:10-11)
Böylece Yeoşua Kitabı, İsrailoğulları’nın Tevrat’ta adı geçen Kanaanlıları Hazor’da nasıl yok ettiklerini anlatmaktadır. Bu gerçekten vuku bulmuş mudur ama? Birçok arkeolog, kazı alanındaki delillerin bu ayeti desteklemekte yetersiz olduğunu ileri sürda. 1950 ve 1960’larda eski ünlü arkeolog bulguları, İsrailoğulları’nın Tevrat’ta adı geçen Kanaanlılar’dan sonra Hazor’da yerleştiklerini destekler gibiydi ama bu kentin imha edilmesi hakkındaki birçok soru da cevaplanamamıştı…
Kudüs’teki İbrani Üniversitesi profesörlerinden Amnon Ben-Tor, 1990 yılından beri tekrar Hazor kazılarına yöneldi. Asistanı Sharon Zuckerman, 2006 yılından 2014’teki ölümüne dek kazılara katıldı. Bu yoğun çalışmalar, yıkılan kentin ünlü mabetleri, sarayları ve kamu binaları ile kentin aşağı bölümü hakkında ilginç bilgiler sağladı. Kentin ortasında meydana çıkarılan ‘seremoni sarayı’nın yıkıntıları arasında bronz heykeller, fildişi objeler, mücevherat, mühürler ve hatta aslan başlı bir bardak bulundu. Bunlar, Kanaanlı yöneticilerin zenginliğini simgeliyordu. Ayrıca bu sarayı ve Kanaan Hazor’unun büyük bir kısmını yok eden bir yangının bulgularına ulaşıldı. Bu bulgulara ve daha fazlasına istinaden Amnon Ben-Tor, İsrailoğulları’nın bu kenti yok ettiği kesin kanaatiyle sonuca varmaktadır2.
Kral David’in Kenti’nde keşfedilen Kanaanlılara ait kale
Kral David’in Kenti dolaylarındaki Gihon Su Kaynağı civarında yapılan kazılar, 3.800 yıl yaşlarında bir kaleyi ortaya çıkardı. Arkeologlar, buna ‘Su Kaynağı Kalesi’ adını takmış olup bu keşif, Hayfa Üniversitesi’nden Prof. Ronny Reich ve İsrael Antiquities Authority kurumundan Eli Shukron’un 19 yıllık kazı çalışmaları sonunda gerçekleşti.
Bu devasa ve MÖ 18. yüzyıldan intikal eden yapının, 2. Samuel Kitabı’nda adı geçen ve Kral David’in zapt ettiği kale olduğuna inanılmaktadır. “Kral ve adamları, Yeruşalayim’e Yebusilere ve yörede yaşayanlara karışı harekâta giriştirler. Bunlar Kral David’e dediler ki: Buraya giremeyeceksiniz; körler ve topallar dahi sizi geri püskürtecek. (David’in oraya giremeyeceğini düşündüler.) Bununla Birlikte David Siyon’un gücünü ele geçirdi ki bugün David’in kentidir.” (2. Samuel, 5:6-7)
Gihon Su Kaynağı, aynı zamanda Kral Şelomo’nun taç giydiği yerdi.
“Kral David dedi ki: ‘Bana Rahip Zadok, Peygamber Nathan ve Jehoida’nın oğlu Benaish’ı getirin.’ Kral’ın önüne getirildiklerinde Kral onlara şöyle dedi: ‘Sizinle birlikte efendinizin hizmetkârlarını da alınız ve oğlum Şelomo’yu benim katırımın üstüne oturtunuz ve onu Gihon’a indiriniz. Orada Rahip Zadok ve Peygamber Nathan’ın onu İsrail üzerinde Kral olması için yağ ile mesh etmesini sağlayınız; sonra boruları öttürünüz ve [Kral Şelomo çok yaşasın!] deyiniz.”
David’in Kenti’ndeki geliştirmelerden sorumlu müdür Oriya Dasberg’e göre, “Kaynak Kalesi, kenti onu zapt etmeye gelen düşmanlardan suyu korumak ve muhafaza etmek için inşa edilmişti. Aynı zamanda da su temin etmek ve suyu kente getirmek için kaynağa giden halkı korumak amacını da taşıyordu.” Duvarları 7m kalınlığında olan ve 3,5m eninde taş bloklardan oluşan Su Kaynağı Kalesi, günümüze dek İsrail’de keşfedilmiş en büyük kaleydi3.
Kanaanlıların soyu devam etti mi?
Kanaanlıların soyu ne oldu? İlk kez olarak araştırmacılar, eski Kanaanlıların iskeletleri üzerinde DNA örneklemeleri uyguladı ve Kanaanlıların soyundan gelenlerin günümüzde saptanabileceği sonucuna vardılar. Kanaanlılar, Semitik kökenli ve Kanaan’da (Lübnan, Güney Suriye ve Transürdün’ü kapsar), MÖ 2. milenyumdan itibaren yaşamış olan ve Akdeniz Bölgesi boyunca etkilerini sergileyen kültürel bir gruptu. Tora’da Kanaanlılar, İsrailoğulları Kanaan ülkesine yerleşmeden evvel mevcut olan ülke sakinleri olarak tarif edilmektedirler (Örneğin Yaratılış, 15:18-21 Çıkış/Eksodüs 13:11). Kanaanlılar hakkında geriye fazla kayıt kalmamıştır. Muhtemelen bunun nedeni, bu kavimlerin dayanıklı kil/çivi yazıları yerine kayıtlarını yazmak için papirüs kullanmış olmalarıdır. Kanaanlılar hakkındaki tarihçenin önemli bir kısmı, onların döneminde yaşamış olan başka halkların yazıtlarından ve bu kayıtların arkeolojik tetkiklerinden elde edilmiştir.
Mare Haber, Claude Doumet-Serhal, Christiana Scheib ve başka 13 bilim adamından oluşan bir heyet, DNA bulguları ile ilgili bilgileri, “The American Journal of Human Genetics (AJHG)” adlı dergide kısa bir süre önce yayınladılar. Araştırmacılar, Lübnan’daki Kaanaan kenti Sidon’da gömülü bulunan beş kişinin genomlarından örnekler aldılar. Bu iskeletler, yaklaşık M.Ö. 1700 tarihine aitti. Araştırmacılar, aynı zamanda günümüzün Lübnan’ında yaşayan 99 kişiden de genom örnekleri aldılar. Araştırmalarının sonuçları bir irtibatı belgeliyordu: “Şunu müşahede ettik ki, bugünkü Lübnanlılar, Kanaanlılara bağlı bir halktan atasal özelliklerinden çoğunu devralmıştırlar. Bu da, bu doğu bölgesinde en azından Bronz Çağı’ndan beri ciddi ölçüde bir kalıtımsal devamlılık oluştuğunu ispat etmekte. Sidon’da bulunan iskeletler üzerindeki DNA araştırmaları, Doğu’nun bu bölgesinde yaşamış bulunan halkların tarihçelerini anlamak hususundaki en önemli uğraştır4.
Tevrat’taki Sidon Kenti: Kraliçe Jezebel’in yurdu
Sidonlular kimdi ve dinleri hakkında ne bilmekteyiz?
Sidonlular Akdeniz’de çağdaş Lübnan’ın bir limanı olan kadim Sidon’da yaşarlardı. Tevrat’a göre, İsrael ve Yehuda krallarının yönetimleri döneminde etkili ve zengin bir Fenike kentiydi. Ancak Sidon, bu dönemden de evvel önem arz ediyordu.
British Museum’dan Claude Doument-Serhal, “Sidon-Canaan’s Firtsborn” adlı ve “Biblical Archaeology Review” derginin temmuz / ağustos sayılarında yayınlanan makalesinde Sidon’daki kazılar hakkında ayrıntılar vermekte. Bu çalışma, Tevrat dönemindeki Sidonluların çok tanrılı dinleri ve ibadet tarzlarına ışık tutmakta. Bronz Çağındaki (MÖ 3000 – MÖ 1200 dolayları) Sidonlular, Kanaanlılar idi ve güney Lübnan bölgesindeki halklarla aynı tanrıları ve adetleri paylaşıyorlardı.
Ancak Demir Çağındaki (MÖ 1200 – MÖ 586 dolayları) Sidonlular ise Fenikeliydi. Esas itibariyle Fenikeliler de Kanaanlıların devamıydı ve Piliştiler ve İsrailoğulları gibi yeni halklar ile karşılaşmamışlardı. Bununla beraber Fenikeliler, kendi özgün kültürlerini oluşturmuşlardı. Tevrat dönemindeki Sidon’un en önemli hususlarından biri Fenikeli prenses Jezebel’in (1. Krallar, 16:31) doğum yeri olmasıdır. Jezebel MÖ 9. yüzyılda Kral Ahab’ın hükümdarlığı döneminde İsrailoğulları’nın kraliçesi olmuştu ve onların tek Tanrı inancını takibata alıp, Baal’e ibadet etmelerini zorluyordu. Nitekim de arkeolojik kazılar, yörede Baal ibadetinin derin kökenleri olduğunu kanıtlamaktadır.
Örneğin Sidon’un Fırtına Tanrısı’nın yıkıntılarının civarındaki bir Kanaan mezarında bulunan ve M.Ö. 1750 yılından intikal eden bir kabza, üzerindeki kabartmalar söz konusu tanrıyı bir ejderha şeklinde betimlemektedir. Doumet-Serhal kabzadaki ikonografinin, Mezopotamya’nın en önemli tanrılarından biri olan Fırtına Tanrısı ile ilgili olduğunu ve denizci Fenikeliler döneminde bu tanrının Baal veya Bel olarak adlandırıldığını belirtmekte5.
Moabit Kayası
1868 yılında Prusyalı önde gelen bir zat olan F.A. Klein, eski Moab’ın başkenti olan Dibon kentinin yıkıntıları arasında üzerinde çok tarihi bilgiler bulunan 90 cm yüksekliğinde ve 66 cm eninde bazalt bir kaya buldu. İbraniceye benzer bir dilde ve üzerinde 34 satırlık bir metin bulunmaktaydı. Tanah’a göre; Yeroboam, Yehuda devletinden ayrılan İsrael’in ilk kralı olmuştu. Göreceli bir istikrar döneminden sonra ülkede darbeler ve iç savaş çıktı… Ta ki Omri tahtı ele geçirene dek. Omri, Suriye ordusunu yendi; Yehuda Devleti ile barış ihdas etti Moablıları, ordusu ile bastırdı. Moabit Kayası’nda ise şunlar yazılırdır: “Ben Meşa’yım, (Tanrı) Şemoş’un oğlu Moab’ın kralı. Benim babam Moab’ın üzerinde otuz yıl hüküm sürdü ve Şemoş için Karoh’taki bu tapınağı inşa eden babamdan sonra hüküm sürdüm... İsrael’ in kralı Omri’ ye gelince, o Moab’ı yıllarca aşağıladı ve Şemoş onun ülkesinde kızgındı.”
İkinci Krallar Kitabı’na göre: “Ve Meşa, Moab Kralı koyunların sahibiydi ve İsrael Kralı’na yüz bin kuzu, yüz bin koçu yünüyle birlikte verdi. Ve zaman geçti. Ahab ölünce, Moab Kralı, İsrael Kralı’na karşı isyan etti.“ (II. Krallar, 3:4-5) Aynı şekilde Moab Kayası, böyle bir isyanın gerçekleştiğini onaylar: “Ve onun (Ahab’ın) oğlu onu izledi ve ayrıca dedi ki: Moab’ı aşağılayacağım… Fakat onun üzerinde bir zafer kazandım.”
Moab Kayası’nın üzerinde Tanah’taki buna benzeri metinleri tevsik eden başka örnekler de bulunmaktadır6.Keza arkeolojik buluntuların ışığında daha birçok Tevrat ayetini doğrulamak mümkündür. Araştırmalar, 1947’de Yigal Yadin öncülüğünde Ölü Deniz Parşömenleri’nin keşfi ile başlamış7, bu arada MÖ 10. yüzyıla ait ve İstanbul Arkeoloji Müzesinde mevcut olan eski İbranice çivi yazısı ile yazılmış Luah Gezer yazıları keşfi ile8 süregelmiş ve bu makalede görüldüğü üzere modern yöntemlerle ve hızla devam etmektedir. Her keşif, Tevrat’ın tahrif edildiği savına karşı kanıt oluşturmaktadır.
Kaynakça
1 “First Person: Banning Baal” Herkel Shanks“Biblical Archeology Review”, Mart/Nisan 2016 Sayıları
2 “Hazor Excavations: Amnon Ben-Tor Reveals Who Conquered Biblical Canaanites”, Biblical Archeology staff, 21/05/2017
3 “Canaanite Fortress Discovered in the City of David”, “Bible and Archeology News”, Robin Ngo, 02/08/2018
4 “What Happened to theCanaanites?”, “Bible and Archeology News”, Robin Ngo, 28/08/2018
5 “Biblical Sidon – Jezebel’s Hometown”, Biblical Archeology staff 19/06/2017
6 “The Moses Legacy”, Graham Phillips, Pan Books, İngiltere, 2002 S. 47-48
7 Yigal Yadin, Hersel, Shanks, “Biblical and Archeology Review” Eylül 1984
8 Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt 2, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik, İst. 2001, S. 367-368