Meriç Aytekin
Siyasal İslamcılar için bugün Selanik demek Abdülhamid’in tahtan indirilmesi, sözüm ona büyük Yahudi komplosunun gerçekleşmesi ve Siyonizm’in zafer kazanması demektir. Bilindiği üzere 31 Mart Ayaklanması Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılmış akabinde Abdülhamid tahtan indirilmiş ve Selanik’e sürülmüştü. Abdülhamid Selanik’teki sürgün yıllarını Yahudi bir sanayici olan Alatini’nin köşkünde geçirmişti. Bugün siyasal İslamcılar bu olanları son derece dramatik bir şekilde Abdülhamid’in bir Yahudi kentinde bir Yahudi köşküne hapsedilmesi olarak anlatır, zira onlara göre bu olanlar büyük Siyonist projenin bir parçasıdır.
Abdülhamid’in neden ve nasıl tahtan indirildiğini veya 31 Mart Ayaklanması’nın sonuçlarını bu yazıda tartışmak gibi bir niyetim yok. Burada bugün ister tarihsel bir gerçekliği olsun ister olmasın siyasal İslamcılar tarafından siyaset alanında Selanik şehrine dair nasıl bir hafıza kurgulandığından bahsetmek istiyorum çünkü eğer Selanik şehrine yapıştırılan etiketleri ve imajları anlayabilirsek bugün İzmir’e duyulan nefreti de daha iyi anlayabiliriz.
Mustafa Kemal’in doğup büyüdüğü Selanik bilindiği üzere son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel olarak yüzünü Batı’ya dönmüş şehirlerinden birisidir. Şehir çok kültürlülük açısından Yahudilere, Rumlara, Bulgarlara, Müslüman Türklere, Arnavutlara ve daha birçok farklı kesimden insana ev sahipliği yapmıştı. Siyasal atmosfer açısından ise şehir batıcı subaylarla İttihat ve Terakki’nin entelektüel merkezi olarak tanımlanabilir. Bugünün siyasal İslamcıları için tüm bu çok kültürlülük soyut bir düşman olarak ‘Yahudi’ kelimesinde özetlenebilmekte. Yahudi ile Sabetaycı siyasal İslamcı için aynı şey olduğu gibi batılı modernleşme yanlısı subaylar da aşağı yukarı Yahudi’nin bir alt kümesi. Bugün Mustafa Kemal’in Yahudi veya Sabetaycı olduğuna dair dönen tartışmalar böylesi bir antisemitizmin dışavurumudur.
Toparlarsak Selanik’in tarihi ve siyasi geçmişi ne olursa olsun bugün Selanik siyasal İslamcılar için sözüm ona bir Yahudi komplosunun merkezidir. Siyasal İslamcılara göre Osmanlı’nın son dönemlerinde çeşitli reformlar talep eden ve padişaha muhalif olan batıcı subaylar zaten bir Yahudi kentinden gelmektedir; Abdülhamid’i tahtan indirerek onu bir Yahudi kentine sürmüşler ve bu da yetmezmiş gibi onu bir Yahudi konağına hapsetmişlerdir.
Siyasal İslamcıların soyut düşmanı Selanik bugün Türkiye sınırları içerisinde değil, Yunanistan sınırları içerisinde bulunuyor. Dolayısıyla bugünün siyasal İslamcıları tipik bir sağ popülizm için Selanik/Yahudi soyutlamasını projekte edebilecekleri bir şehre ihtiyaç duymakta ve özellikle 2000’li yılların başından itibaren İzmir bu soyut düşmanlık için siyasal İslamcıların sık sık tercih ettiği ‘yeni Selanik’ oldu.
Öncelikle şunu hatırlamakta fayda var: İzmir yaşadığı yangın ve savaşlara rağmen ‘gâvur’ olma özelliğini yitirmemiş bir şehir. İster yeni ister eski olsun, halen hatırı sayılır sayıda kilisesi ve sinagogu olan bir şehir İzmir. İstanbul’dan sonra en çok Yahudi’nin veya Yahudi kökenli vatandaşın yaşadığı şehir de yine İzmir.
Bütün İzmirliler ve Selanikliler o meşhur “Selanik İzmir’in kız kardeşidir” cümlesini sanıyorum ki bilirler ancak bu kardeşlik iki şehrin sadece şehir planlamasıyla veya sahiliyle ilgili değildir. Bu iki şehir kültürel ve siyasi açıdan birçok benzer özelliği taşıdı ve taşımakta. Selanik nasıl ki siyasal İslamcılar için imparatorluğu çökertme planları yapanların yuvalandığı bir Yahudi kentiyse İzmir de yüzünü Batı’ya dönmüş bir ‘gâvurluğun’ temsilidir.
Oysa tüm bu siyasal İslamcı önyargıları bir kenara koyduğumuzda bugün İzmir’in her şeye rağmen Türkiye’nin nadir çok kültürlü şehirlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Elbette İzmir’in tarihinde eleştirilmesi gereken çok şey vardır ve muhakkak bugün kurgulanan İzmirli imajına dair de söylenecek sözler vardır ancak hiçbir şey İzmir’in Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslüman Türkler için zenginlikli bir şehir olduğu gerçeğini değiştirmemekte.
Burada siyasal İslamcıların Yahudi kelimesinde somutlaştırdıkları Batılı, aydın, seküler, demokrat nefretine kapı aralayan bazı solcuların da kendilerine sorması gereken önemli bir soru var: Yozgat, Kayseri, Kırıkkale, Konya Çankırı gibi birçok konuda hayli tutucu ve kapalı olan şehirler varken İzmir’in bu kadar eleştiriliyor olması gerçekten hakkaniyetli midir?
Elbette İzmir tarihi eleştirel bir gözle okunabilir ve elbette İzmirlilik denilen olgu sonuna kadar eleştirilebilir ancak her şeye rağmen Türkiye’nin çok az yerinde görebileceğimiz bir kozmopolitlik hâlâ İzmir’de bir şekilde yaşıyorsa sürekli eleştirilen şehirlerin en başında İzmir mi gelmelidir?
İzmir’in siyasal İslamcılar veya bazı muhafazakâr çevreler tarafından bu kadar eleştirilmiş ve eleştiriliyor olması İzmir’in kendine has tutuculuğu veya milliyetçiliği ile anlaşılamaz. Ortada 150 yıldır sürmekte olan demokratikleşme sancısına bağlı olarak ortaya çıkan hıncın şehirsel ölçekte nasıl alındığına dair açık bir örnek durmaktadır. Günümüzün Siyasal İslamcısı Osmanlıyı yıkıma sürükleyen şehir olarak Selanik’i işaret etmektedir ve bu şüphesiz antisemit ön yargılarla bezenmiş kolaylıkla taraftar toplayabilecek bir seçimdir. Aynı siyasal İslamcı Selanik’ten alamadığı hıncı ve intikamı İzmir’e projekte ederek güncel politikası için şehir bazında bir günah keçisi yaratmaktadır.
İzmir’in Yahudi tarihi açısından önemi bir şehir olması ve Sabetay Sevi’nin İzmir doğumlu olması antisemit gizem teorileriyle birleştirildiğinde ortaya siyasal İslamcılar için toplumsal ölçekte hedef tahtası haline getirilebilecek bir şehir çıkmakta. Şehir sosyolojisi teorilerinden bilebileceğimiz üzere bir şehir çoğu zaman bir yaşam tarzına ve dünya görüşüne karşılık gelir. Dolayısıyla siyasi gruplarda bir şehre duyulan bir nefret varsa orada bir yaşam tarzına ve dünya görüşüne duyulan bir nefretin olduğu da hemen akla gelmelidir.
Siyasal İslamcılar için Selanik nefreti antisemitizm ile harmanlanmış Neo-Osmanlıcı tarih yazımının en önemli parçalarından birisidir ve bu parça güncel siyaset için yeterince işlevli olmadığında onun ikamesi veya daha doğru bir ifadeyle tamamlayıcısı olarak İzmir nefreti güçlendirilmektedir.
Türkiye Solu da her İzmir eleştirisinin masum bir kemalizm eleştirisi olmadığının farkında olmalıdır çünkü çoğu zaman İzmir eleştirisi siyasal İslamcı ideolojinin Selanik-İzmir hattı üzerinden kurguladığı bir antisemitizmin ve elbette bir gericiliğin meşrulaştırılmasıdır. Bir şehir milliyetçiliğine düşmeden ama tam da siyasal İslamcıların referans verdiği şekliyle yazıyı bitirmek istiyorum: Daha çok Selanik. Daha çok İzmir. Daha çok demokrasi!