Başkalarına uyumlanmak aslında kişinin kendi isteklerini dile getiremeyerek sürekli diğer kişilerin istek ve taleplerine uyum göstermesi demektir. Tabi ki uyumlanmak sözcüğünü iyi anlamda da kullanmak mümkün. Ancak benim bugün size anlatmak istediğim ‘uyumlanma’ ‘uyumlu’ olmaktan daha farklı bir oluş halidir. Sürekli uyumlanan kişi, gerçek duygu ve düşüncelerini dile getirmekten çekinir çünkü karşısındaki tarafından reddedilmekten korkar. Bu korkunun daha da altında aslında ‘ya sevilmezsem’ endişesi yatmaktadır. Biz insanlar çoğu zaman sevilmeme korkusu ile hareket ederiz. Çocukken anne babamızın onayını ister, okulda öğretmenimizinkini ve daha sonra eşimizin, dostumuzun onayını yani aslında sevgisini isteriz. İnsan sevebilen bir varlıktır ve ilişki kurmak üzere yaratılmıştır. Bu ilişkiler sadece kişilerle değil canlı, cansız birçok varlık ve objelerle de zaman içinde kurulur. Tüm bu ilişkilerin temelinde sevgi ve kabul yatar. Sürekli uyumlanan kişi bu kabul ve sevgi için başkalarının varlığında adeta kaybolur. Mesela arkadaşıyla hangi restoranda gideceklerine hep diğerlerinin karar vermesine izin verir. Kendi isteğini söylemez. Masada nereye oturacağını bile önce arkadaşına sorar, istediği yere oturamaz. Sevgilisi veya eşi ile tartışmalarda duygularını dile getirmekten kaçınır çünkü tartışmaya girmeyi sevmez ve tercih etmez. Tartışmalar, reddedilmeler doğurabilir ve bu da terkedilme, sevilmeme korkusunu tetikler. Bu tarz insanlar çok çabuk hasta olurlar, sürekli bir yerlerinde bir ağrı, bir sorun, bir sıkıntı vardır çünkü sevgiyi almayı öğrendikleri yöntem muhtaç olmaktır. Yani hasta olursam bana bakarlar, benle ilgilenirler ve bu da beni sevdiklerini gösterir diye düşünür. Bu davranış kalıbını yüksek ihtimalle çocuklukta öğrenmişlerdir. Evde yeterince ilgi göremeyen çocuk ya ağlar, ya yaramazlık yapar ya kriz çıkartır ya da hasta olur. Sevgi bu kişiler için koşulludur. Maalesef ki koşul olmadan sevilebileceklerine, oldukları gibi kabul göreceklerine inanmazlar. Grup içinde daha sessiz, daha sakin, risk almayı pek sevmeyen, her zaman güvenli alan içinde kalmak isterler. Hayatlarında ya yalnızdırlar ya da kendilerine onları yönetebilecek güçte bir eş bulmuşturlar.
Bu kişiler için sevildiğine inanmak zor olduğu için karşısındakinin sevgisini sürekli test edecek davranışlarda bulunurlar ancak bunu bilerek değil içlerinde ki kaybetme korkusundan dolayı yaparlar. Sürekli beni seviyor mu oyununu oynamak adeta içlerinden gelen bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Bu kişilerin düzenli olarak bir uzmandan yardım alması ve psikoterapi teknikleri ile içindeki çocuğu iyileştirme yolunda ilerlemeleri gerekmektedir. İyileştirilmeyen yaralar anne- babalar tarafından kendi çocuklarına aktarılır. Çocuklar sözlerle değil davranışlar, duygu ve hislerle hareket ederler. Aşırı uyumlanan ve öz sevgi eksikliği yaşan bu kaygılı anne ya da babanın duyguları aileye yeni bireyin gelmesi ile birlikte artacak, olan kaygı ve endişe durumlarında kendini gösterecek ve çocuğa da bu hisler aktarılacaktır.
Bu durumlarda yapılması gereken şey önce kendine bakabilmek, farkındalık kazanabilmek ve yardım talep etmektir.
Sizlere, duygularınızı sağlıklı bir şekilde dile getirebildiğiniz, istek ve arzularınızı paylaşıp sevgi ile kucak kucağa olduğunuz sağlıklı bir yıl dilerim.
Hepinize mutlu, sevgi ve huzur dolu yıllar diliyorum.