Yahudi Olmak

Bu yazıyı okumadan önce kendinizi bir an için bir Yahudi olarak düşleyin ve öyle kabul edin. Bakalım yazının sonunda nasıl bir düşünceye sahip olacaksınız.

Tufan ERBARIŞTIRAN Perspektif
23 Ocak 2019 Çarşamba

İbrahim Peygamber’in Mekke ve Kenan diyarına gitmesiyle inancım yeşermeye başladı. Çöller, kızgın kumlar arasında yıllarca dolaştık, Tanrı’yı bulmak için ekmeksiz ve susuz kaldık. İlahi sözlerin önümüzde bir ışık gibi parlamasıyla, ufukta bizi bekleyen mutluluğa doğru yöneldik. Aylarca, yıllarca yürüdük. Bazen koştuk bazen yorulduk ama asla yılmadık. Tanrı’ya verilmiş bir sözümüz vardı. O’nun sözlerini anlatmak, O’nun büyüklüğünü dile getirmek için uğramadığımız kıyı bucak kalmamalıydı.

Bizim inancımız (Yahudi) zamana sığmaz, o tüm zamanların dışında kalan bir özelliğe sahiptir. İşte bu inanç sayesinde, Musa peygamberin öncülüğünde Mısır’dan çıktık, kendi topraklarımıza geçebilmek için, çöllerde tam kırk yıl boyunca dolaştık. Arkamızdan Firavun’un azgın orduları geldi, Musa’nın asası sayesinde Kızıldeniz ikiye ayrıldı ve Firavun’un ordusu orada boğuldu. Bir kez daha zaman donmuştu sanki. Yer ve gök iç içe geçmişti. Önümüzde hâlâ bizi bekleyen sayısız tehlike vardı. Ancak yürüdüğümüz bu yolun ilahi olduğunu biliyorduk. Hep birlikte kardeşçe, inancımıza sahip çıkarak yürümeye devam ettik. Bazen aç kaldık, isyan ettik hatta günaha bile girdik. Ancak sonradan yine ilahi yola yönümüzü doğrulttuk.

Yahudilikte zaman kavramı bizi geçmiş ve gelecek arasında ince bir çizgi üzerinde adım atmamızı sağlıyordu. Sonunda Tanrı’nın vaat ettiği topraklara ulaştık. Bir süre sonra yine sıkıntılar başladı. Kutsal Tapınak ve kurduğumuz devlet iki kez yıkıldı. Düşmanlarımız tarafından çaresiz bırakılmıştık. Tüm zorbalıklarıyla bizi topyekûn Irak, İran bölgelerine sürgün ettiler. Yanımıza sadece inancımızı alabilmiştik. Zaman kavramı bir kez daha dondu, sesler kesildi ve sanki hepimiz çıplak kalmıştık. Şaşkındık. Tanrı bize bunu neden yapıyor diye neredeyse yeniden günaha girecektik. Kendi topraklarımız başkalarının eline geçmişti ama zamanla onlar daha büyük günaha bulaşmıştı.

Yüzlerce yıl vatansız, topraksız yaşadık. Nereye gitsek bizi aşağıladılar. Çalışkanlığımızı, inancımızı, sakinliğimizi alay konusu yaptılar. Gözyaşlarımızı içimize döktük. Sustuk, sustukça bizi zayıf sandılar. Zaman onların lehine işliyordu artık. Neydi bu zaman denen şey, bilmiyorduk. Uzaklardan çöllerin kızgın kumlarının arasından kulağımıza iniltiler, hıçkırıklar geliyordu. Evet, atalarımız acılarını bizimle paylaşıyordu. Firavunlar, Sami’nin diğer boyları, Persler ve Irak putperestlerinin gözleri her zaman üzerimizdeydi. Sanki bize acı çektirmekten zevk alıyorlardı. Peki, ne suçumuz vardı? 

Dile kolay zamanın bile unuttuğu kadar uzun bir sürede neler yaşadık. Hani anlatsak değil sayfalara, kitaplara bile sığmaz diyebiliriz. Kendi aramızda dayanışma içine girdikçe, bizi bölmek ve öldürmek isteyenler ellerinden geleni yaptılar. Ama olmadı! Başaramadılar.

Biz sadece Tora’nın öncülüğünde yaşamak istiyorduk, hepsi bu. Onu bile bize çok gördüler: Havralarımız yakıldı/yıkıldı, hahamlarımız işkenceyle öldürüldü. Tora’yı sadece belleğimizde yaşatacak kadar saklamak zorunda kalmıştık. Yine de inancımızla ayakta kalabilmeyi başardık.

Evet, şimdi bir devletimiz var. Ancak düşman saldırıları bitmek bilmiyor. Koskoca dünyada parmak kadar bir ülkede bile bizi yaşatmak istemiyorlar. Firavunların soyu tükenmez derler, doğrudur ve bu kez de karşımızda başka firavunlar var. Zamanın içinde dolaşıp duruyoruz. Bir türlü rahat yüzü göremedik. İtildik, horlandık, sürgüne gönderildik, işkencelerden geçirildik, bunlar da yetmedi krematoryumlarda diri diri yakıldık. Şimdi kulaklarımıza başka bir ses geliyor. Çöllerin sıcağıyla krematoryumların sıcaklığı aynı gibi. Gözlerimizin önünde küller saçılıyor, parçalanmış cesetler, yüzleri yanık çocuklar görüyoruz. Bu kez neden diye bir ses ağlamaklı bir kulağımızda çınlıyor.

Evet, bizler Yahudi’yiz. Kadın ya da erkek olmamız neyi değiştirir ki? Yaşlı, genç, varsıl, yoksul, işçi, patron, şair, bilim insanı, siyasetçi, gazeteci, yazar… Bir inancın bu kadar nefretle karşılanmasının asıl nedeni ne olabilir? Sorular ve yanıtlar zamanın sonsuzluğunda beynimizin içinde dolaşıyor.

 İnsanlara sormak istiyoruz, bugün kullandığınız ilaçlar, teknik araçlar, giysiler, kremler, şampuanlar, ayakkabılar, okuduğunuz kitaplar, şiirler, evinizdeki makineler… Bunların birçoğunu biz yaptık ve herkesin hizmetine sunduk. Hiçbirini kendimize ayırmadık ki. Paylaşmayı ve insanları seviyoruz.

Yahudi olarak doğduk, yaşadık ve öyle öleceğiz. Size ne zararımız dokundu, bilemiyoruz. İstediğimiz tek şey, kendi topraklarımızda özgürce yaşamak ve ürettiğimiz tüm güzellikleri herkesle cömertçe paylaşmak. Bizi yeniden eski karanlık gönlere, zamanın neredeyse başlangıcına göndermek istiyorsunuz. Zamanın içinde yüzlerce yıl yaşamış bir halk olarak, eskiye değil de, geleceğe yönelik beraberce bir şeyler yapamayız mıyız? 

Bizi her zaman çıfıt, korkak, ukala, mistik, çirkin gibi sözlerle eleştirdiniz hatta alay ettiniz. Peki, bizden size böyle bir hakaret geldi mi hiç? Neden susuyorsunuz?  

İbrahim Peygamberle başlayan yolculuğumuzda, kuzen (doden) dediklerimiz bizi her zaman dışladılar, küçümsediler ve öldürmek istediler. Bir karış toprağı bile bize çok gördüler. İstediler ki, eski zamanlarda olduğu gibi, yine sessiz kalalım ve onların boyunduruğu altına girelim. İnancımızı gizlice yapalım ama bayramlarımızı bile kutlamayalım. Susalım, hep susalım istiyorlar. Yahudilikten neden bu kadar korkarlar anlamak öyle zor ki. Sonuçta Tanrı’nın bize verdiği özel bir görevi yerine getirmek istiyoruz. O’nun sözlerini anlatıyor, hepinizle paylaşıyoruz.

Yahudi olmanın bir bedeli vardır derler. Şu dünyada rahat yüzü görmeden yaşamak isteriz. İnancıyla ve kimliğiyle özdeşleşmiş insanlarız

Bizler de sizin gibi tek Yaratıcıya inanıyoruz. Hepimiz bir anneden doğduk, büyüdük, sosyal ve siyasal yaşamın koşullarına göre yaşadık. Sonunda herkes gibi biz de bir kara toprağın altına gömüleceğiz. Ancak Firavunlar tükenmiyor, her an bir zayıf anımızı bekliyorlar. Firavunlara rağmen yaşamak, onlarla baş etmek zorundayız. Evet, bir Yahudi’nin hazin öyküsü kısaca böyledir işte.  

↔↔↔

Bu satırların yazarı, bir Yahudi olmanın zorluklarını dile getirmek için farklı bir bakış açısı getirmek istedi. Tanrı’nın ilahi gölgesi altında yaşamak varken, bir karış toprak için savaşmak, kan dökmek neden diye sormak gerekmiyor mu? Birçok Yahudi dostum var. Hepsinin ortak görüşleri bu yazının içindedir. Anadolu’da en az iki bin yıldır birlikte yaşadık. Birçok geleneğimiz, danslarımız, düğünlerimiz, şarkılarımız bile birbirine benzer. İki kutsal kitabın bağlayıcı birçok hükmü öylesine benzer ki, insan okurken şaşırır. İnsanları inançları nedeniyle küçümsemek, bu doğrultuda onlara değer vermek, önyargıyla yaklaşmak günümüz insanı için ne denli doğru bir davranış olabilir ki? Birkaç siyasetçinin ve teröre bulaşmışların önüne ne zaman set çekeceğiz? Yaşamak bu dünyaya gelen herkes için vazgeçilmez bir haktır. Önemli olan bu hakkı anlamak, savunmak ve siyasetle bunu bozmamaktır. Karşılıklı konuşabilmenin güzelliğini, el sıkışmanın anlamını, gözlerimizin içine bakarak selamlaşmayı ne çabuk unuttuk? Henüz zaman tükenmeden yeniden dost olmayı düşünmeliyiz. Bırakın insanlar istedikleri gibi ibadet etsinler, bayramlarını kutlayabilsinler. Ne var bunda?

Yazımızda insanların inançları tartışma konusu olmasın istedim. Evet, Yahudi olmayabilirsiniz (tıpkı benim gibi) ama gerçekleri gözden kaçırmamak insani bir görev ve sorumluluk gerektirmez mi? Yahudileri siyaseten eleştirebiliriz, tamam. Ancak Yahudi inancına sahip olanları haksız yere eleştirmek, hele küçümsemek hiç de doğru değildir. Aynı şekilde farklı inançlara mensup olanların da hakaretlere uğraması kesinlikle kabul edilemez.

Ülkemizde özellikle son yıllarda bir Yahudi düşmanlığıdır gidiyor. Sürekli olarak her türlü sorunlarımızı onların sırtlarına yüklemeyi bir görev biliyoruz. Ama unutmadan söyleyelim ki, kendi başarısızlığımızı neden gözden geçirmiyoruz? Ekonomik, sosyal, kültürel ve teknoloji alanlarda gelişmek için elimizi kolumuzu bağlayanlar mı var? Bunları kendimizin yapması varken başkalarına çamur atmanın dürüstlükle bağdaştığını söyleyemeyiz.

Yazımızın başına dönelim artık. Yahudi olmakla sürekli aşağılandınız, hakaretlere uğradınız, halen günümüzde bile sizden nefret ediliyor. Şimdi soralım memnun musunuz Yahudi olmaktan? O halde, hâlâ Yahudi düşmanı olmak ister misiniz? Buna gerek var mı? İşte bütün mesele budur…