Sevgili SANATIN GÜNCESİ Köşesi okurları;
Bazen insanın hayatındaki bütün değerlerin aynı dönem içinde sınandığı ve yaşamın anlamının ne olduğuna dair kendisiyle baş başa kaldığı bir uzunca bir süreç olabilir.
Bu süreç zarfında yitirdiklerini, kazanımlarını, ideallerini ve yaşamına olumlu olumsuz kattıklarını sorgularsın. Yine bu süreç zarfında sevgi ve dostlukla kimlerin el uzattığını, yaşamındaki destek ve değerlerini nasıl içtenlikle paylaştıklarını görür onların varlıklarına şükredersin.
Bu gün yine sizlerle “Şalom’un değerli okurlarıyla” bu küçük sanat köşesinde birlikte olmaktan ve sanatın yansımalarını sizle yeniden paylaşabilmekten mutluyum.9 Haziran 1981 tarihinde İsrail, Kudüs’te ailesinin tek çocuğu olarak doğan esas adı Natali Herşlag olan Natalie Portman, yapıtlarıyla çocukluğundan bu güne hep “IŞIĞIN SESİNE” kulak vermiş olup sanat hayatını dünyanın birçok yöresinde sürdürmekte…
Son yıllarda verdiği röportajlarında, Hollywood film endüstrisini ve kendi sanat gerçekleriyle ulaştığı olağanüstü devinim ile insanları şaşırtmaya devam ediyor.
Portman, çok küçük yaştan itibaren dans dersleri alarak sinema kariyerine ilk adımını model olarak attı. 12 yaşında çocuk modelliği yapmaya başladı ve 14 yaşında, Luc Besson’un Leon adlı filminde oynadığı rolle dünya çapında üne kavuştu. Ardından Star Wars film serisinin her üç filminde de Kraliçe Amidala rolü ile ışığın peşinde kendi sesini tüm sinemaseverlere duyurdu. Natalie Portman, 2005 yılında ‘Closer’ filmindeki rolüyle ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ Oscar’ına aday gösterildi ve aynı dalda Altın Küre Ödülü’nü aldı. 2011 yılında ‘Black Swan’ filmindeki rolüyle ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ına ve Altın Küre’ye aday gösterildi. Hem Altın Küre’yi hem o yılın En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülünü kazandı.
‘Boleyn Kızı’nda sevgiye susamış çelik iradeli, ‘V for Vendetta’ da anarşist ve şiddetin savunucusu, ‘Jackie’de trajedinin aynası şeklinde hep kendini farklı dünyaların kimlikleri peşinde ve onların sesinde yansıttı.
Natalie Portman kendini hem kameranın arkasında hem bir otobiyografik romanın anlatıcısı rolünde gördüğünde yıl 2016 idi ve Amos Oz’un anılarına dayanan ilk uzun metrajı ‘A Love of Darkness’ı yönetiyor ve başrol oynuyordu.
Çağdaş İsrail edebiyatının en bilinen yazarlarının başında gelen isimlerinden Amos Oz’un aynı adlı romanından uyarlanan filmde, Oz’un ailesinin Kudüs’te yaşadığı geçmiş yılları izlerken, işgal altında İngiliz mandasından İsrail Devleti’nin kuruluşuna giden tarihi sürece de tanıklık ediyoruz. Amos Oz’un çocukluğuna ve yazarlığa giden yolu da açıkça gördüğümüz filmin ana karakteri ise Oz’un henüz 12 yaşında bir çocukken intihar eden Portman performansında annesi Fania var.
Natalie Portman, her filminde kendisinden beklenen, ağır rollerle baş etmeye çalışmasını olağanüstü yeteneği, azmi ve sanatsal çabalarıyla aşabilmişti. Hollywood’un çelişkili yüzlerine karşı durabilmiş hatta Harvey Weinstein’ın baskısı ile karşılaşmış olması onu ilerlediği yolda daha da hırslandırmıştı.
Bugün bunları itiraf ederken film endüstrisinin hiç de masum olmadığını açıklayabiliyor.
40 yaşı öncesine kadar elde ettiği onlarca rolle, azmin başarının ve ilk gençlik yıllarından günümüze zihnimize nakşettiği her biri ayrı standartta filmlerinin sonucunda elde ettiği kariyeriyle olgunluğunun zirvesindedir artık Portman.
Natalie’nin babasının ailesi Polonya ve Romanya’dan göçen Yahudilerden olup annesinin ailesi de Avusturya ve Rusya kökenli Yahudi’ydiler. Natalie Portman’ın babası endokrinoloji uzmanı bir doktordur. Üç yaşına geldiğinde ailesi ile birlikte 1984 de ABD Washington’a, daha sonra da1990 yılında New York taşındılar.
Natalie, 1999 yılında liseyi New York’da Syosset High School’da bitirdi. Eğitimine Harvard Üniversitesi, psikoloji bölümünde devam edip 2003 yılında mezun oldu. Natalie Portman, Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi’nde halen yüksek lisans yapmaktadır.
İbranice ve İngilizceyi anadili gibi konuşabilmektedir. Ayrıca Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Japonca bilmektedir. Halen Arapça öğrenmektedir.
2005 yılında ‘Star Wars Episode III’ filminin galasından önce Natalie Portman, ‘V for Vendetta’ filmi için saçlarını kazıtır, bu durum magazin basınını hayli meşgul eder. Ardından ‘Goya’s Ghosts’ filminde rol alır.
Daha sonra ‘Black Swan’filminde tanımış olduğu Fransız balet ve koreograf Benjamin Millepied ile evlenir ve Haziran 2011 de bir erkek çocukları olur.
Portman, özellikle röportajlarında, sıra doğduğu ülkeye gelince, manşetlere giren siyasi görüşlerini ifade etmekten hiç çekinmedi. İsrail’le olan ilişkisini genelde karmaşık ve tıpkı çok çocuklu bir ailenin dışa vurumu gibi ele aldı. Politikalarını zaman zaman şiddetle eleştirdi.
“Aileni dünyadaki her şeyden daha çok seversin ve aynı zamanda da onları her şeyden çok yerersin, ilişkilerin çoğu zaman karmaşık kalabilir” şeklinde nitelendirdi. 2018 yılında ‘İsrael in Genesis’ ödülünü kabul ederek “Ülkeye her daim seyahat etme konusunda bir sorunu olmadığını” ama Netanyahu politikalarını benimsemediğini samimiyetle belirtti.