Tarım toplumuna geçilmesinden itibaren, zenginlik ve rahat yaşam, hep arzu edilen ve istenilen bir durum oldu.
Yerleşik yaşamın biriktirmeye elverişli koşulları ile insanlar, kendi çocukları için de rahat bir yaşam hazırlama imkânına kavuştu. Başlıktaki soruma elbette geleceğe güvenle bakmak, sağlık harcamaları, çocuklarına rahat bir gelecek hazırlamak gibi cevaplar verebilirsiniz. Fakat bu hafta, “Neden para kazanırız?” sorusuna dünya tarihinin en kalabalık çağına denk gelmiş bizlerin çok fazla göstermek istemediği sebeplerden yola çıkarak cevap aramaya çalışacağım.
Sanayi Devriminin ardından, üretimi sınırlı olan pek çok ürün, çok büyük sayılarda ve çok hızlı şekilde üretilmeye başladı. Fakat bu üretim süreci içerisinde zamanla, üretilen ürün her ne kadar ucuzlasa ve herkesin tüketebileceği fiyatlara yaklaşsa da, Sanayi Devriminden önceki orijinal halinden uzaklaştı. Örneğin bugün bütün bir tavuğu, dünyanın ortalama bir ülkesindeki (dünyada ortalama kişi başı gelir 10 bin dolardır. Ortalama bir ülkeyi kişi başına düşen geliri 10 bin dolar olan bir ülke olarak düşünebilirsiniz) asgari ücretli bir insan, rahatlıkla alıp yiyebilir hale geldi. Bundan 500 sene önce Avrupa’da tavuk dahi lüks bir gıdaydı. Fakat bugün marketten tavuk alan biri, 500 sene önceki tavuğa ne kadar yakın bir madde satın alıyor? 500 sene önce bir köylünün günlük olarak kullandığı kıyafetler ile, bugün oldukça ucuza alabileceğiniz bir gömlek aynı kalitede mi?
Sevgili dostlar aslında şunu düşünmekten bahsediyorum; insanoğlu Sanayi Devriminden itibaren bir şeyi ucuza yapmak ile kalitesi arasında marjinal faydası yüksek bir takas yaptı. 500 milyon insanı 10/10 gerçek tavukla doyurmak yerine, 2 milyar insanı 7/10 gerçek tavukla doyurmayı yeğledi. Bu sayede dünya çok daha kalabalık nüfusun karnını doyurabilecek ve çeşit çeşit kıyafetlerle giydirebilecek bir hale geldi. Ancak bundan 500 sene önce bir insanın kıyafeti en kötü ihtimalle bir hayvanın derisinden ve yüzde 100 doğalken, bugün insanların neredeyse tamamı petrolden elde edilen (polyester, akrilik vb) insanla ve doğayla hiç de uyum içerisinde olmayan zararlı ürünleri kullanmakta. Ne yazık ki ilerleyen teknoloji, daha fazla insana yetecek kaynakları sağlasa da, bu kaynakların kalitesi ve doğaya uyumu konusunda sınıfta kaldı. İnsan sağlığına zarar vermeyen gıdalar ya da kıyafetler almak yine eski çağlarda olduğu gibi, sınırlı sayıda imtiyazlı kitlenin yapabileceği bir şey olarak devam etti. Yazının başında sorduğum ‘Neden çok para kazanırız?’ sorusuna 21. yüzyıl insanları adına verebileceğim ilk cevap işte bu: Herhangi bir şeyin gerçeğini elde etmek için çok para kazanmak isteriz. Yani her şeyin sahteleştiği, peynirlerin x isimli kimyasaldan, şekerlerin fruktozdan, kıyafetlerin petrolden yapıldığı bir yüzyılda, gerçek bir tavuk yiyebilmek ya da 500 sene önceki ile aynı doğallıkta bir kıyafet giyebilmek için… Toparlamak gerekirse, yaklaşık 200 yıldır kaşar peynirinden süte, şekerden baklavaya her şey sahteleşirken, bunların orijinal ve aslında çok daha kaliteli hallerine sahip olmaya çalışmak bir 21. yüzyıl entelijansiyasının işidir ancak.
Son on yıldır dünyada gelişen organik trendinden organiğe dönen de, dönmeyen de haberdar. Organik trendinin tüketim bilincinin artmasıyla devam edeceğine ve insanların fruktoz yiyip, üzerlerine petrol giymekten vazgeçeceğine inanmak istiyorum.
Yazının başında kaydettiğim bir diğer ayrıntı da, 21. yüzyıl insanları olarak dünyanın en kalabalık dönemine denk gelişimizle ilgiliydi. Sanayi Devrimi ile ürünler orijinalliğinden uzaklaşmış olsa da, çok fazla insana yetecek kadar üretme kabiliyeti yakaladık. Bu durum haliyle nüfusta bir patlamaya neden oldu. 1900 yılında 1 milyar olan dünya nüfusu yaklaşık 100 yıl sonra 8 milyara geldi. Yani dünya artık çok daha kalabalık ve her birimiz için çok daha az yer var. Bu açıdan dünyanın büyük metropollerindeki kalabalığı bir düşünün. Bir insanın hayatı boyunca ürettikleri tüm ekonomik varlıkların toplamı bile, o metropollerde bir kulübe almaya yetmeyebiliyor. Uzakdoğu’daki sıkışık mahalleleri, yüksek apartmanları hayal edin. Ya da Tokyo’da 15 metrekare büyüklüğünde kutularda yaşayan insanları. Bu bağlamda; bence bu neslin insanlarının en büyük çabası, çılgın kalabalıktan uzaklaşmak olacak. Komşusunun sesini duymayacağı, penceresinden rahatça bakabileceği evlerde yaşamak küçük bir örnek. Milyonlarca adet aynısından imal edilmiş tişörtlerden, sadece size özel tasarlanmış bir kıyafete geçmek ya da sadece size ait olan bir araçla seyahat etmekten, yalnıza sizin olduğunuz bir havuzda yüzmeye kadar… Örnekleri çoğaltabiliriz. Birinci neden olarak herhangi bir şeyin gerçeğini elde etmek için para kazanmak isteriz demiştik. İkinci sebep olarak da şunu söylemek istiyorum Bir şeyin mümkün mertebe size özel olması için çok para kazanmak isteriz.
Sevgili dostlar, zaman zaman bu şekilde ekonomi felsefesi yapmak oldukça hoşuma gider. Ekonomi sevmeyenler için biraz sıkıcı olabilir, ancak sevenler ve bu maddelere yeni maddeler eklemek isteyenler bana [email protected] adresinden yeni nedenler eklemek ya da fikirlerini iletmek için ulaşabilir.