Japon kültürü uzmanı Prof. Ben Ami Şiloni, Japon toplumunun Avrupa ve Batı kültürünün aksine Yahudilerin sosyo-ekonomik hayatta baskın güç olmasını olumlu olarak gördüğünü, her iki kültürün birleşiminden kazanç çıkarmayı başardığını belirtti.
Yahudilerin Avrupa’da yakın tarihte küçük nüfuslarına karşın baskın bir karaktere sahip olması, Engizisyonda sınır dışı edilmeye, 20. yüzyılda ise ‘Dünyayı yönetiyorlar’ gibi komplo teorilerinin nihayetinde Nazilerin hedefi olmalarına yol açmıştı.
Prof. Şiloni’ye göre Avrupa ve Hristiyan kültürünü etkileyen radikal siyaset Yahudilerin dominant olmasını tarihin her çağında kendine karşı bir tehdit olarak görürken, Japon kültürü bunu tam tersi, ilham alınacak bir değer olarak görmüş.
Profesör Şiloni bu konuyu ele alan “Yahudiler ve Japonlar: Başarılı Dışlanmışlar” adlı kitabında teorisini örnekler ile açıklıyor. Her iki toplumun da yıllarca izole bir hayat yaşadığını kitabında anlatan Şiloni, Japonya’nın 1904’te Rusya savaşında galip gelmesini de Yahudi işadamlarının Japonya’daki yatırımlarına bağlıyor.
Ancak Yahudilerin 20.yüzyılın başında Japonya’ya gelmesi ile Avrupa’dan ihraç edilen antisemitizm de gelir. Şiloni’ye göre, Savaşta Japonya, Nazi Almanya’sı ile müttefik olmasına rağmen Japon halkı Yahudilere ve başarılarına her zaman saygı ile baktı ve onlardan öğrenmek istedi.
1923 yılında Albert Einstein Japonya’yı ziyaret ettiğinde halk tarafından büyük bir sevgi seli ve saygı ile karşılanmıştı. Savaş sırasında da Japonlar, Şangay’ı işgal etmiş olmalarına ve bölgeyi kontrol etmelerine rağmen Almanya’dan kaçarak buraya yerleşen Yahudilere dokunmamışlardı. Litvanya’da savaşta görev yapan Japonya Konsolosu Chiune Sugihara da hayatını riske ederek Yahudilere binlerce vize vermişti.