Gaga Felsefesi
Vanessa Taragano
‘Hareket dili’ olarak nitelendirilen Gaga’yı seneler önce duyup araştırmış, okuduklarım daha da merak etmeme sebep olmuştu. 2013 Kasım’da Tel Aviv’de Suzanne Dellal Centre’da bir gösterisine gitmiş ve fakat daha büyük bir soru işareti ile de ayrılmıştım. Bu sebeple geçen hafta Batsheva’nın artistik direktörü Saar Harari ile röportaj yapma fırsatı doğduğunda çok heyecanlandım. Üstelik iki Gaga dersine de katılabilecektim. Röportajı da iki dersin arasına aldım ki, ilk dersi önyargısız deneyimleyebileyim.
Akbank Sanat’ın 6. katına çıktım. Bir dans stüdyosunda alışılmışın hayli dışında tüm aynalar kapatılmış, sadece dışarıya bakan camlar açıktı. “Kendine baktığında dünyada ve formunda neler olduğunu kaçırmaman için kapatılıyor” dedi koreografımız Guy Shromoni. Üstelik önümüzde değil, kurduğumuz dairenin tam ortasında dönerek konuşuyordu hepimizle, gözlerimizle… Hiç durmayacağımızı, sürekli akışta olacağımızı, yorulsak bile hareket motorumuzun yüzdesini azaltabileceğimizi ama durmamızın kabul görmediğini ekledi. Her şeye rağmen durmak isteyen olursa sınıfın dışına çıkması gerektiğini de belirtti.
Ders boyunca şiirsel anlatımı kulaklarımıza müzik oldu. Yeni başlangıçlar, bitişler, tamamlanmadan bitenler, dönüşenler, düşüşler, kontrolsüz ve kontrollü düşüşler… Akışa bırakma, ağırlıklar ve yüzdeleri, gerilmeler, esnemeler, uzatmalar, uzanmalar… Yerçekimi, yerçekiminden hızlı olma, yumuşama, dış etkenler, deprem, su, ateş, kaos, alan ve sınırlar, temaslar, hisler, beklentiler, tepkiler… Sadece Gaga değil hayata dair dersler verir gibiydi.
Bir duyguyu başında yakalamayı inceledik. Mesela bir gülüşün doğuşunu karnımızda hissettik.
Duşa girdik ama birden sıcak su kesildi ve buz gibi akan su, tüm bedenimizi şoklar halinde titretti.
Sonra yere uzandık, biraz yeri sevdikten sonra çikolata yedik, yerken öyle hissettik ki hücrelerimize yayılan seratorini gerçekmiş gibi algıladık.
Çabalarken zevkle tanıştık. Zorlanırken ona kadar sayıp sınırlarımızı genişlettik.
‘Basit iş’ deyip yaptığımız işi kolaylaştırdık.
Bedenimizde kapılar açtık, daha önce hiç bağlanmamış yerleri, kıpırdamayan kasları ekolandırdık, hayata getirdik, bazen de yok ettik.
Hele son beş dakika, sözler bittiğinde, odanın duvarları ve insanların arasından yükselen müzik sesine teslim olduğumuzda, özgürlüğün tadı işte benim için en çok o zaman çıktı.
Saar Harari: “Sınırlarımızı aştıkça yenileniyoruz”
Dün Guy ile dersim harikaydı, çok derindi ama aynı zamanda eğlenceli ve öğretici bir meditasyon gibiydi. Bazı hislerin ve belki kasların uyanışı da vardı.
Aynen, Gaga fiziksel bir meditasyon, bir psikolog seansı, koşu, pilates, yoga, jimnastik... Hepsi aynı saatte üstelik. Sadece kendimizle değil, gözlerimiz açık yapıyoruz ki başkalarıyla, mekânla, dünyayla olan sınırlarımızı da araştıralım, geliştirelim.
Ne güzel… Guy’ın ders boyunca konuşuyor olması da çok hipnotik geldi. Her zaman böyle mi oluyor?
Hoca konuşuyor ama her zaman değil. Mesela ‘kagami’ diye bir Gaga tekniği, sadece hocayı taklit ediyoruz; ruhunu, bedenini, ritmini. Ancak fiziksel olarak aynen kopyalasak bile ‘dil’ aynı. Aynı araştırmayı yine yapıyoruz hislerimizde, hareketlerimizde, zayıflıklarımızda.
‘Gaga’yı bir dil olarak tanımlıyorsunuz. Normalde bir dil öğrenmek için zaman, pratik, ezber gerekli. Ama Gaga sanki sınır tanımıyor değil mi?
Evet Gaga sürekli bir evrim sürecinde. Bu yüzden bilmek diye bir şey yok. Dinlemek var. Yapmak var. Zaten her daim gelişmekte olan bir dil olduğundan her ders de farklı oluyor. Dolayısıyla hepimizin deneyimi ve araştırması da değişiyor. Hoca olmak için bir senelik bir eğitim süresi var ama Gaga’da ezber yok. Dinlemeyi öğreniyoruz, hareket dilinin ruhunu öğreniyoruz, kendimizi, bedenimizi dinlemeyi öğreniyoruz. Geçenlerde oğlum doğum günü hediyesi olarak Gaga/çocuklar’a gitti. Ardından beraber markete gittiğimizde ağır bir yük taşıdığından ona yardım etmek istedim ama bana ‘basit iş’ dedi. Bir şey ezberlemedi ama zorlandığı bir durum karşısında ona farklı bir bakış açısı getiren Gaga’dan öğrendiği bir duyguyu hatırlayarak çözüm bulmuş oldu.
18 senedir bu işi yapıyorsunuz. Farklı bir sürü ülkede bir sayısız kültürle çalışıyorsunuz. Gaga dilinde bedenlere işlenmiş ya da gizlenmiş kültürel kimliklerin izlerini görebiliyor musunuz?
Ülkece genelleme yapmak bana ilginç gelmiyor. Ayrıca bence bu kişiyle ilgili bir süreç. Ne kadar meraklı, uyumlu, müsait ve eğilimli olduğuyla ilgili. Sınırlarımızı da kendimiz çiziyoruz. Öncesinde 100 diye adlandırdığımız toleransa 70 deyip yüzde 30 daha da zorlamak yine bizim elimizde. Sınırlarımızı aştıkça yenileniyoruz. Kaslarımızın ağrımasını istiyoruz ki daha sağlamlaşsınlar.
Çalıştığınız onca grup arasından paylaşmak istediğiniz bir dönüşüm hikayesi var mı?
Çok farklı gruplarla çalışıyoruz. Oturarak Gaga yaptığımız 90+lar, Parkinson hastaları, kaza geçirmiş olanlar, engelliler, Gaga/dansçılar, Gaga/aileler, Gaga/insanlar... Bizim için herkesin yapması çok önemli. Senin başta da söylediğin gibi; kişiden kişiye çok değişmiyor, genelde nasıl uyandıklarını anlatıyor insanlar. Gaga’da hepimizin limitleri olduğunu görüyoruz. Amaç zaten nerede ve nasıl çözeceğimizi dinlemek, araştırıp bulmak. Bizce sınırlar ayrıştığımız yerler değil, tam tersine araştırmaya davet ederler. O yüzden de herkesin hikâyesi farklı. On yıldır hareket etmeyen 100 yaşında bir katılımcımız, Gaga sayesinde yavaş yavaş hareket etmeye başlıyor. Gerginliklerini zamanında hissedip rahatlayabilenler artık yorgun olmadığını iletiyor. Acıyla çok daha kolay baş edebildiğini söyleyenler de var. İstek olduktan sonra sınırımızın ne olduğu hiç fark etmez, Gaga gerekli altyapıyı sağlıyor.
Teşekkürler Ohad, Saar, Guy, Badsheva, Şalom, Aksanat, Mr. Gaga belgeselinin yönetmeni Tomer, hepiniz ilham oldunuz. ‘Hiçliğin özünde her şeyin olduğunu’ bir daha hatırladık. Hayat gibi Gaga’da da keşfedilecek belli ki daha çok şey var... Hayatımızın koreografisini Gaga kadar derin, gelişen ve sağlam yapabilmemiz dileğiyle…
‘Özel bir bağ kurduruyor’
Gaga’nın kurucusu Ohad Naharin, profesyonel dans eğitimine 22 yaşında başlamasını şans olarak değerlendiriyor. Çocukluğundan beri insanların, hayvanların hareketlerinden büyülenen Ohad bu sayede içindeki hayvanla da daha uzun yaşayabildiğini belirtiyor. Hareket dünyasına olan merakı seneler içinde dansçılarına, zihnindekileri anlatma ihtiyacıyla da birleşince Gaga’yı doğuruyor. Gaga şimdilerde dünyada birçok ülkede uygulanan, insanların kendilerini araştırıp geliştirdikleri bir hareket dili olarak tanımlanıyor. Araştırmanın doğaçlama niteliği, katılımcıların Gaga ile kişiye özel derin bir bağ kurmasını sağlıyor. Bedeni keşfetme yolunda geliştiriyor. Uyuşuk alanlar uyanıyor. Alışkanlıklar ışığa çıktıkça yerini esneklik, dayanıklılık, çeviklik, koordinasyon, verimlilik alıyor. Hücrelerimizin farkındalığı artıyor, çaba içinde keyif alma teşvik ediliyor.
Naharin’in anlatımıyla, “Çok boyutlu hareketi araştırıyoruz, yanma hissinden hoşlanıyoruz, kaslarımız kopmaya hazır, patlayıcı gücümüzün farkındayız ve bazen kullanıyoruz. Hareket alışkanlıklarımızı bularak değiştiriyoruz. Tanıdıklarımızın ve sınırlarımızın ötesine geçiyoruz. Aynı anda sakin ve uyanık olabiliyoruz.”