Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri ve merkezi Suudi Arabistan’da bulunan Uluslararası Müslüman Alimler Birliği Başkanı Şeyh Muhammed el İsa’nın kaleme aldığı bu yazı, Washington Post gazetesinde yayınlandı.
Janet Mitrani
Auschwitz Ölüm Kampının kapıları yetmiş dört yıl önce yıkıldı ve Naziler korkunç suçlarını daha fazla saklayamadılar. Buna rağmen, yıllardır bazıları hâlâ Naziler ve yandaşlarının güçlerini ne şekilde kullandığını görmemeyi seçiyorlar. Nefret dolu bir temiz ırk oluşturma fikriyle yaratılmış bu şeytani planın sebep olduğu dehşeti ve bunun sonucunda da aralarında altı milyon Yahudi olmak üzere milyonlarca masum erkek, kadın ve çocuğun katledildiğini inkâr ediyorlar. Fakat bu tarihin inkâr edilmesi sadece nefret dolu ırksal, etnik veya dinsel saflık fikirlerini yaymaya çalışanların işine yarıyor; Burma olarak da bilinen Myanmar’daki Rohingya halkını katledenler gibi... Holokost’tan alınması gereken dersler evrenseldir ve bütün dünyadaki Müslümanların bunları öğrenme, uyarılara kulak verme ve “bir daha asla” tekrarlanmayacağını tüm milletlerle birlikte taahhüt etme sorumluluğu vardır. Bir yıl önce, Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü yaklaşırken, ABD Holokost Müzesi Müdürü Sara Bloomfield’e, dünyanın dört bir köşesindeki 1 milyardan fazla Müslümanı temsil eden organizasyon olan Dünya İslam Birliği adına bir mektup yazdım. Mektupta “İnsanlığı en derin yerinden sarsan, vahşeti ve dehşeti hiçbir aklıselim ya da barışsever biri tarafından inkâr edilemeyecek veya küçümsenemeyecek olan Holokost’un kurbanları adına duyduğumuz derin sempatiyi” ifade ettim. Ve ekledim: “Gerçek İslam bu suçlara karşıdır. Bunları en yüksek cezai yaptırım sebebi ve insani vahşetlerin en büyüklerinden olarak niteler. İnsan sorar; aklı başında kim bu boyuttaki bir vahşeti kabul edebilir, ona sempati duyar veya yapılanların boyutunu küçümseyebilir? Holokost’u inkâr etmeyi veya etkisini küçümsemeyi, tarihi çarpıtma suçu ve hayatlarını kaybeden o masum ruhların asaletine hakaret olarak kabul ederiz. Bu aynı zamanda hepimize bir hakarettir; ne de olsa aynı ruhu ve manevi bağları paylaşıyoruz.” Dünya İslam Birliğinin internet sitesinde, Arapça ve İngilizce yayınlanan bu mektup Holokost felaketiyle tarihi bir hesaplaşmaya sebep oldu. İslam din bilimcilerinden bakış açımı ve yazdıklarımı destekleyen yığınla telefon, mesaj, e-posta ve mektup aldım. Bir tek saygıdeğer alim bile bu fikre karşı çıkmadı. İtiraz kabul edilemeyecek bir konuya kimse itiraz edemez. Daha sonra mayıs ayında, Holokost Müzesini ziyaret etme amacıyla Washington’a gittim. Müdür beni müzede gezdirirken dağlar kadar delile şahit oldum; video kayıtları, fotoğraflar, afişler, röportajlar, hatıralar... Hepsi Holokost’un tarihi gerçekliğine tanıklık ediyordu. Holokost’un korkunç boyutlarını anlayabilmek için müzeyi gezmeye gerek yok, fakat müzeye gelen hiç kimse de bunu inkâr edemez. Yaşadığım en güçlü ve en etkileyici deneyimlerden biriydi bu... Tüm Müslümanlara Holokost’un tarihini öğrenmelerini, bu korkunç olayın müzelerini, anıtlarını gezmelerini ve bu konuda çocuklarını eğitmelerini ısrarla tavsiye ediyorum. Anlayış, birlikte yaşayabilme ve insanlık onuruna saygılı olma öğretilerini derinden önemseyen bir inanca bağlı kişiler olarak, günümüzde Adolf Hitler’in meşalesini taşımak isteyenlerin karşısında durma ve soykırımların masum hayatları tehdit ettiği her yerde, her millet ve inançtan, iyi niyetli insanlarla el ele vererek, bunu önleme sorumluluğunu paylaşıyoruz. Bunu ancak gerçekle donatılmışsak başarabiliriz. Biz Müslümanlar, Elie Wiesel’in Holokost Müzesinin duvarlarında taşa kazınmış “Ölenler ve hayatta kalanlar için, biz tanıklık etmeliyiz” sözlerindeki duyguları paylaşıyoruz. Kutsal Kuran’ın emrettiği gibi “Ey siz inananlar, Allah için dik durun ve hakkıyla tanıklık edin!” Hiç unutulmaması gereken bu konuda, hepimiz hakkıyla tanıklık etmeliyiz.