• “Annem yaşananlara şaşırmazdı çünkü antisemitizm ile ilgili hayal kurmazdı. Babam ise çok üzülür ve umutsuzluğa kapılırdı. Ben ise hiç şaşırmadım. Artık tüm olanlara dair nadiren şaşırıyorum, bu eylemlerde bulunan kişiler bunları gizli yapıyorlar, çünkü bunun kötü olduğunun farkındalar. İşin aslı ne zamanki bir toplum kötüye gitse, olanlar Yahudilerden biliniyor, onlara karşı saldırılar artıyor.” Bu sözler, Fransa’nın ilk kadın sağlık bakanı olmayı başarmış, Fransa’dan toplama kampı Auschwitz’e 16 yaşında yollanan, Pantéon’da ise naaşı olan tek kadın siyasetçi Simone Veil’in oğlu Pierre-François Veil’e ait. Pierre-François Veil’in bu sözleri sarf etmesinin nedeni ise, salı günü annesinin, Paris’te 13. bölgede posta kutularının üzerinde bulunan resimlerine gamalı haçların kazınmış olması. Deniz Bağrıaçık – www.t24.com.tr
VE Trump yönetimi Varşova’da ‘Ortadoğu’da Barış ve Güvenliğin Geleceğini Desteklemek’ başlıklı daha çok İran’a karşı cepheyi güçlendirmeye yönelik uluslararası bir konferans tertipledi. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da katıldığı zirveye üst düzey katılım sağlayan ülkelerden biri de İsrail’di. Konferansa katılan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, zirveyi ‘tarihi bir dönüm noktası’ olarak niteledi. Körfez Arap ülkeleri bakan ya da bakan yardımcısı düzeyinde katıldı.
Nükleer anlaşmanın devamından yana olan ve Tahran’a yönelik ABD yaptırımlarını aşmak için mekanizma geliştirmeye çalışan Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya ve Fransa, bakan düzeyinde katılım sağlamazken, İran ile anlaşmanın müzakerecilerinden AB Dış Politika Temsilcisi Federica Mogherini de Varşova’ya gitmedi. Zira Türkiye de bu konferansı büyükelçilik düzeyinde takip etmeyi tercih etti.
ASLINDA Varşova girişimi her ne kadar tam da ABD’nin hedeflediği ağırlıkta olmasa da Washington’ın Ortadoğu’da yeni bir oyun kuruculuk girişimini andırıyor. İran’ın ortak tehdit olarak öne çıkarıldığı bu hamlede İsrail ile Arap yakınlaşması hedefleniyor.
Peki Arap ülkeleri İsrail ile böylesine bir normalleşme sürecine girer mi? Şimdilik belirsiz. Ancak bu yakınlaşma önündeki en büyük engellerden biri Filistin konusundaki çözümsüzlük.
ABD bu konuda da bir plan geliştirmeyi hedefliyor. ABD yönetiminin, İsrail’de nisan ayında yapılması beklenen ve Netanyahu’nun favori olduğu seçimlerin ardından Trump’ın damadı Jared Kushner tarafından geliştirilen ve ‘Yüzyılın Planı’nı diye anılan yeni barış planını gündeme getirmesi bekleniyor.
ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasının ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Washington ile ilişkileri kesmişti. Filistin, İsrail yanlısı olacağı gerekçesiyle bu plandan da hayli rahatsız.
Nilgün Tekfidan Gümüş
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/nilgun-tekfidan-gumus/abdden-oyun-kurucu-hamle-41117545
Soçi’de Türkiye, Rusya ve İran liderleri toplanarak “Suriye” konusunda ağırlık koyarken, bir karşı ağırlık da Amerika oluşturdu.
Bu ikincisinin de konusu “Suriye’yi de kapsayan Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesiydi.”
Fakat asıl dikkat çekici özelliği “27 yıl sonra ilk kez İsrail ve Körfez ülkelerinin bu toplantıda bir araya gelmeleri” oldu.
Gerçi...
İsrail Netanyahu’nun katılımıyla Başbakanlık düzeyinde temsil ediliyordu ve buna karşılık başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri sadece bakan düzeyinde kalmayı vitrin için daha uygun bulmuşlardı ama gizlisiz saklısız bir araya gelmeleri önemliydi.
Nisan ayında İsrail seçime gidiyor.
Seçim sonrası Trump’ın damadı Jared Kushner tarafından geliştirilen ve “Yüzyılın Planı” diye nitelenen bir “yeni barış planı” Arap ülkelerine sunulacak... Daha doğrusu, “dayatılacak.”
Arap ülkeleri üzerinden Filistin’e kabul ettirilme süreci zorlanacak.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ABD ile ilişkilerini dondurmasına neden olan bu plan “hazmı kolay” cinsten değil.
Mahmut Abbas’ın “Doğu Kudüs’ü başkent yapmak eksenli Filistin devleti planına” hiç uymamakta.
Fakat...
Arap ülkeleri bastırırsa ve de Arap ülkeleriyle İsrail daha da yakınlaştırılırsa Mahmud Abbas engeli artık hafif kalabilir.
Dahası...
Suriye için de ABD, İsrail, Arap üçgeni etkili olabilir.
İran varlığını geriye sürmek amacı da şans kazanır.
Güneri Cıvaoğlu
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/hamleler-2828445/
Omar’ın tweeti hatalıydı. Evet, tabi ki AIPAC’in [Amerika’nın en büyük İsrail lobisi] etkisinin bir kısmı üyelerinin kongre adaylarına yaptığı bağışlardan geliyor. Ancak bunun üstüne beyaz Hristiyan muhafazakarların İsrail’e derin kültürel ve dini sempatisi de ekleniyor. Bu insanlar için İsrail kendi ülkelerine ve dinlerine karşı, düşmanca bölgedeki Amerikan yanlısı, “Yahudi-Hristiyan” değerleri taşıyan bir ada. (Amerikan muhafazakarlar uzun hep Amerikan düşmanlarının egemen olduğu bölgelerde küçük Amerikancı ülkelere bayılırlar. Soğuk Savaş sırasındaki Litvanya, Letonya ve Polonya sevgileri veya tarihsel olarak apartheid Güney Afrikası veya Tayvan’ı sevmeleri gibi).
Omar’ın tweeti sorumsuzdu. Sorumsuzdu çünkü liderler tarihsel bağlamı anlayarak kelimelerini seçmeli. AIPAC gibi çoğunlukla (ama resmi olarak değil) Yahudi bir kurumu siyasetçileri satın almakla suçlamak silah lobisini veya ilaç sektörünü suçlamakla aynı değil. Modern tarih silah veya ilaç üreticilerinin gizlice paralarıyla hükümetleri ele geçirip cani komplo teorilerine yol açtıklarıyla dolu değil.
Bu AIPAC’in parasını konuşmak uygunsuzdur demek değil ki. Ancak bu tartışmanın getirdiği kirli basmakalıpları düşününce dikkatle yapılması gerektiği kesin.
İlhan Omar maalesef öyle yapmadı. Bu nedenle özür dilemekte haklıydı. Ve bu nedenle 2012’de Gazze’deki İsrail aksiyonlarıyla ilgili attığı ve İsrail’i “dünyayı hipnotize etmekle” suçladığı antisemit kalıpları hatırlatan tweet için özür dilemekte de haklıydı.
Ama eğer siyasetçilerden ayrımcı ve ırkçı hareketler için özür bekleyeceksek İlhan Omar’da duramayız. Onu eleştirenlere de aynı standartları uygulayalım.
Bir bölgede iki yasal sistem uygulanması – biri Yahudiler biri Filistinlilere, Batı Şeria’da İsrail’in yaptığı gibi – ayrımcılıktır. Oradaki Yahudilere vatandaşlık garantisi, hukuk hakkı, seyahat özgürlüğü, oy verme hakkı verip, Filistinli komşularına vermemek ayrımcılıktır. Bu Omar’ın antisemitizmle olan ilişkisinden çok daha elle tutulur bir ayrımcılıktır ve neredeyse 50 senedir sürüyor.
Ancak Omar’ın tüm Cumhuriyetçi karşıtları Kongre’de bu ayrımcılığı destekliyor. 2016’da Cumhuriyetçi parti programı “İsrail’in [Batı Şeria’da] işgalci olduğunu reddediyoruz” dedi. Yani bir yasaysa Yahudileri, başka yasayla Filistinleri yönetmeyi kabul ettiler. Geçtiğimiz Aralık, Omar’ın komitelerden kovulmasını söyleyen Cumhuriyetçi Temsilci Lee Zeldin Batı Şeria’da Filistinlilerin yaşamasının yasak olduğu Bet El adlı bir inşaat projesi için para toplama kampayasında konuştu. İsrail Yüksek Mahkemesine göre bu proje Filistinlilerden zorla alınan toprağa yapılmıştı.
Peter Beinart (Çeviren: Nesi Altaras)
http://www.avlaremoz.com/2019/02/17/ilhan-omar-tartismasinda-cirkin-cifte-standart/
“Annem yaşananlara şaşırmazdı çünkü antisemitizm ile ilgili hayal kurmazdı. Babam ise çok üzülür ve umutsuzluğa kapılırdı. Ben ise hiç şaşırmadım. Artık tüm olanlara dair nadiren şaşırıyorum, bu eylemlerde bulunan kişiler bunları gizli yapıyorlar, çünkü bunun kötü olduğunun farkındalar. İşin aslı ne zamanki bir toplum kötüye gitse, olanlar Yahudilerden biliniyor, onlara karşı saldırılar artıyor.”
Bu sözler, Fransa’nın ilk kadın sağlık bakanı olmayı başarmış, Fransa’dan toplama kampı Auschwitz’e 16 yaşında yollanan, Pantéon’da ise naaşı olan tek kadın siyasetçi Simone Veil’in oğlu Pierre-François Veil’e ait.
Pierre-François Veil’in bu sözleri sarf etmesinin nedeni ise, salı günü annesinin, Paris’te 13. bölgede posta kutularının üzerinde bulunan resimlerine gamalı haçların kazınmış olması.
Fakat bu, Fransa’nın bu hafta yaşadığı tek antisemitist eylem değil. 2006 yılında antisemitist barbar bir çete tarafından öldürülen Hilan Halimi’nin 13 Şubat’taki anma töreninden önce mezarının başındaki ağaç söküldü. Bu eylem de 11 Şubat’ta Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner'in Fransa’da antisemitist eylemlerin 2018 yılında yüzde 74 arttığını açıkladığı bilgiyi doğrular nitelikteydi.
Sarı yeleklilerin eylemlerinde ve sosyal medyada Yahudilere karşı gittikçe dozu artan ağır sözler, sloganlar ise dikkat çekici. Sarı yeleklilerin eylemlerinin en çok eleştiri aldığı yönü de hareketlerin aşırı bir sağcı bir nitelik kazanıp, şiddet yanlısı eylemlere dönüşmekte olup olmadığı…
Burada, Antoine Veil’in “Bir toplum ne zaman kötüye gitse, Yahudilerden bilinir” sözüne geri dönelim. Ekonomik ve toplumsal sıkıntıların artışı ile toplumun “ötekileri” hemen suçlu ilan edip, kitlelerin vicdanlarını rahatlatma yatkınlıkları yeni değil. Fransa da uzunca bir zamandır yaşadığı sıkıntıların faturasını halk nezdinde Kuzey Afrikalı göçmenlere, Yahudilere sıklıkla ve kolaylıkla çıkarıyor.
Deniz Bağrıaçık
Çok bilinmese de, Yahudiler Endülüs’te en yüksek makamlara gelerek, Endülüs Devleti’nin ilerlemesi için çaba sarfetmişlerdir.
İsmail Nagrila bu kişilerden bir tanesiydi. Endülüs’te vezirlik makamına kadar yükselmiş, hem Yahudilerin ve hem de Müslümanların takdirini ve sevgisini kazanmıştır.
Müverrih İbn Hayyan, İsmail Nagrila için şunları söylemiştir:
‘Bu lanetlik adam, Allah ona doğru dinin bilgisini vermemiş olsa da
mükemmel idi. Çok geniş bilgisi vardı, kaba ve haşin davranış karşısında sabırlı ve
toleranslıydı. Kendinden emin ve bilge bir kişiliğe sahipti…’
Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Endülüs’teki ‘birlikte yaşama’ kültürünü kelimelere şöyle dökmüştür:
‘Tevrat rulolarını ve Kur’an mushafını
Araçları ne olursa olsun sevgi dinine bağlandım,
Sevgi dinimdir ve imanımdır…’
Sinan Eskicioğlu
http://www.ocakmedya.com/ocak_yazar/2019/02/15/enduluste-bilim-ve-bilimsel-calismalar/
Polonya’nın başkenti Varşova’da yapılan, ABD’nin mali destek verdiği güvenlik toplantısında, değişik Arap ülkelerinden üst düzey katılımcılar yer almış. Suudi Arabistan’dan… Bahreyn’den… Birleşik Arap Emirlikleri’nden… Körfez’deki diğer Arap ülkelerinden…
Tam 60 katılımcı yer almış Varşova Güvenlik Toplantısı‘nda.
Filistinli katılımcı yokmuş. Hem o sebeple, hem de nasıl olsa orada yapılan konuşmaların isim verilerek başka yerlere taşınmayacağı güvencesiyle olağanüstü rahat konuşmuş katılımcılar…
Chatham House kuralı orada da geçerliymiş çünkü…
Bahreyn dışişleri bakanı Khalid Al Khalifa, “Bölgesel güvenlik için uzun yıllardır süren Filistin-İsrail ihtilafından çok daha tehlikeli olan İran’dır” demiş ve eklemiş: “Filistin-İsrail ihtilafının en önemli sorun olduğunu konuşarak büyüdük. Fakat sonraları daha büyük bir meydan okumanın varlığını fark ettik. Çok daha zehirli bir sorun olduğunu, hatta bunun modern tarihin en zehirli sorunu olduğunu fark ettik. İslam Cumhuriyeti’nden, İran’dan gelen zehirli sorunu fark ettik.”
Tahran’daki yönetim için ‘Neo-faşist rejim’ sıfatını da kullanmış Al Khalifa; Tahran’ın kendi ülkesi Bahreyn’i karıştırmaya çalıştığı gibi Yemen, Suriye ve Irak’ı istikrarsız hale getirdiğini de söylemiş…
İsrail-Filistin sorunu ne ki, esas tehlike İran…
Gerçekten yeni ve ilginç bir yaklaşım…
Al Khalifa‘nın konuştuğu panelin bir başka konuşmacısı, Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanı Abdullah bin Zayed Al Nahyan, “Her ülke bir başka ülke tarafından tehdit altına düşerse onun kendisini savunma hakkı olur” demiş “İsrail’in Suriye’deki askeri etkinliği konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna cevap olarak…
Suudi Arabistan’ın dışişlerinden sorumlu devlet bakanı Adel al-Jubeir de oradaymış… O da aynı panelde yaptığı konuşmada, Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas’ın yönetimine karşı çıkan Filistinli grupları destekleyen İran’ın Filistin davasına zarar verdiğini söylediği gibi, ardından “Hamas ve İslami Cihad örgütlerini destekleyerek Filistin yönetimini zayıflatan kim?” sorusunu sorup sorusunu yine kendisi cevaplamış: “İran tabii…”
…
İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu bu konuşmalar yapılırken salondaymış, o da davetli katılımcılardan biriymiş. Ağzını hiç açmamış. Ancak, ülkesine dönerken, uçakta, gezisini izleyen gazetecilere cep telefonundan panelin 25 dakikalık konuşma kaydını izletmiş… Netahyahu‘nun ofisi videoyu YouTube‘a da yüklemiş…
Chatham House kuralı resmen çiğnenmiş yani. [Ardından, herhalde konuşmacılar itiraz ettiği için olacak, kayıt videosu YouTube’dan kaldırılmış, ama neler söylendiği gazete ve televizyon haberlerine yansımış durumda. Ben de bu bilgileri Amerikan Fox-News kanalından öğrendim.]
Dahası da var…
Uçaktaki konuşması sırasında, İsrail başbakanı, yapılan toplantının “İran ile yapılacak savaşa” destek çıkılacağı umudunu verdiğini de söylemiş…
Toplantının sıcak bir havada geçtiğini de paylaşmış gazetecilerle, ama kimlerle ikili veya toplu görüşmeler yaptığı konusunda bilgi vermemiş…
Fehmi Koru
Polonya’nın ev sahipliğinde ABD-İsrail organizatörlüğünde Varşova’da 13-14 Şubat’ta gerçekleşen “Ortadoğu’da Barış ve Güvenliğin Geleceği” konferansının ana gündemi İran karşıtı politikalardı. Netenyahu ve Pompeo’nun açılış konuşmalarıyla başlayan toplantıya aralarında Umman, Suudi Arabistan, Bahreyn, Yemen, Ürdün, Kuveyt, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Tunus gibi Arap ülkelerinin de bulunduğu 60 kadar ülke katıldı. Türkiye, Irak, Lübnan, Filistin, Katar ve Cezayir ise katılmadı. Avrupa bünyesinden ise İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın dışında üst düzey bir katılım gerçekleşmedi. O da sadece Yemen konulu oturuma iştirak etti. Bu durum öncelikle AB-İran ilişkilerinden rahatsız olan ve bu toplantıyı AB topraklarında düzenleyen ABD-İsrail cephesine karşı bir gol olarak nitelenebilir. Tabii böyle bir gelişme Trump yönetimi için başka başlıklar altında AB’de yeni çatlaklar yaratma, AB’nin ABD gölgesinden çıkmasının engellenmesi arayışının sürdürülmeyeceği anlamına hiç bir biçimde gelmez. Nitekim Nisan sonunda gerçekleşecek olan İspanya erken seçimlerinde sağın yeniden burada iktidara gelmesi bu eğilimi bir hayli güçlendirecektir.
Ayrıca Anti-semitizm’i politik bir düstur olarak benimsemiş mevcut Polonya yönetiminin bayrağı altında İsrail’in “İran yeni bir Yahudi soykırımı yapmayı hedefliyor…” diyerek toplantı yapmasıysa fazlasıyla trajikti.
Toplantıdan beklendiği üzere İran karşıtı yaptırımların ağırlaştırılması, ek olarak ABD İran Temsilcisi Brian Hook’a bakacak olursak “Üç H” nin (Hizbullah, Husiler ve Hamas) İran’ı çevreleme siyasetinde ilk hedefler olduğu dile getirildi. Bir de “çalışma grubu oluşturulması” kararı çıktı. Ve bu çalışma grubu anında çalışmaya başladı. Toplantının hemen ertesinde ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni İran’ın balistik füze denemesi yaptığını ileri sürerek olağanüstü topladı. ABD Temsilcisi Nikki Haley, “İran’ın 29 Ocak Pazar günü orta büyüklükte bir füze deneme testi yaptığını açıkladı. Mealen “ABD saf değildir. Beklemeyeceğiz. Onlara yaptıklarımızı göreceksiniz. Onların, bunun kabul edemeyeceğimiz bir konu olduğunu anlamalarını sağlamaya kararlıyız” dedi.
İran tartışması elbette IŞİD’in Suriye’de yenilmesi ve bölgede yeni pozisyon alışlarla da yakından ilintili. Bu anlamda 14 Şubat’ta gerçekleşen Soçi görüşmesine de bir alternatif oluşturuyordu. Rusya ne kadar bölgedeki pozisyonunu sağlama alan, ilerleyen bir yol tutturmak istiyorsa tersi ABD-İsrail-Suudi ittifakı için de geçerli. Erdoğan yönetimi ise adeta ne yapacağını şaşırmış durumda. Ne ABD’den ne de Rusya’dan istediğini alamayan Erdoğan bağırarak iç tribünlere oynama alışkanlığını sürdürüyor. Fakat gelen haberler doğruysa bugün (Pazar) başlayan İdlip operasyonu bu tür tiratları iyice anlamsızlaştırabilir.
Aykan Sever
https://bianet.org/bianet/siyaset/205569-dunyanin-hali
Netten okumalar
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/22039/tirede-yahudilerin-binlerce-yillik-tarihi
https://www.dw.com/tr/var%C5%9Fova-gettosunun-gizli-ar%C5%9Fivi/av-47214787
https://www.youtube.com/watch?v=mLvHS_QC-lw&t=10s
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-siyasetinin-golge-gucu-israil-lobisi-aipac/1391228
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/hitlerin-filozoflari-makale,216.html
https://www.bbc.com/turkce/47274685
Takılan tweetler
Tarihte Bugün @TarihteBUGUN16 14 Şub
Daha fazla
15/ Şubat 1949 1200 Musevi Türkiye'den Filistin'e göç etmek için başvuruda bulundu; göç edenlerin sayısı 10.000'i geçti.
https://twitter.com/TarihteBUGUN16/status/1096173250223267841
Murad Çobanoğlu @muradcobanoglu 18 Sub
Daha fazla
Naziler'in 1941 yılında Yugoslavya'yı işgali sonrasında kullandığı Nazi mandasındaki Sırp devleti (Sırp) Ulusal Kurtuluş Hükumetinin Başbakanı olan Milan Nedic tarafından hazırlanan antisemitist propaganda posteri. Ortodoks Yahudi bir adam dünyayı kontrol ediyor. Tanıdık mı?
https://twitter.com/muradcobanoglu/status/1097488984220020737
Murad Çobanoğlu @muradcobanoglu 5 sa.5 saat önce
Daha fazla
Bugün de geçerli olan bir nefret söylemi; "Yahudiler Amerika'yı kontrol ediyor... olmazsa Amerikalılar Yahudiler'i kontrol ediyor..." artık hangisi nefretinizi cilalar ise..
https://twitter.com/muradcobanoglu/status/1097491346309431297
Pınar Kılavuz @devpinar 18 Sub
Daha fazla
Via Ciğdem Mater. @netflixturkiye ben de soruyorum.