Bir sevgililer gününü daha geride bıraktık. Aşkı, sevmeyi ve sevilmeyi anımsadığımız anlamlı bir gün ‘Sevgililer Günü’. Dünyadaki insanların din, dil, ırk, cinsiyet, sosyo-ekonomik, politik koşullar içinde birbirinden ayrıştığı, ayrıştırıldığı dünyamızda bu sevgiyi kendimize ve başkalarına ne kadar yansıtabiliyoruz? Kendimizi ve başkalarını zihnimize zerk edilmiş ayrımcılık zehrinden arındırıp oldukları gibi kabul edip sevebiliyor muyuz? Yoksa diğerlerinden farklı ve üstün olduğumuz inancının sarhoşluğunda bizi parmağında oynatan egomuzun sanal gerçekliğinde mi yaşıyoruz?
2015 yılında Netflix’te yayınlanan, Matrix’in yaratıcıları Wachowski Kardeşler’in eseri Sense8 dizisi birbirleriyle hiçbir şekilde ilişkisi bulunmayan sekiz insanın hikâyesini bize anlatır. Kahramanlarımız, Chicago polis teşkilatında görev yapan Will Gorski, San Francisco’da yaşayan trans birey Nomi Marks, Meksikalı eşcinsel aktör Lito Rodriguez, Kenya’da AIDS hastalığının pençesindeki annesine bakmak için taşımacılık yapan Capheus Onyango, İzlandalı bir müzisyenin çocuğu Riley Blue, Berlin’de yaşayan hırsızlık konusuda uzman Wolfgang Bogdanow, Hindistan’ın Mumbai şehrinde bir eczacı olan Kala Dandekar ve Güney Kore’nin Seul kentinde yaşayan ‘Bak Şirketler Topluluğu’nun kızı Sun Bak’tır. Bir kümeyi oluşturan, 8.8.1988’de aynı saatte doğmuş olan sekiz kahraman din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan birbirleri ile empati içerisinde bir ve bütün olarak hareket etmektedirler. Birbirlerinin hissettiklerini hissedebilen, gerektiği durumda ortak güçlerini kullanıp birbirlerine yardımcı olan, zaman ve mekan sınırlarına takılmadan yan yana olmayı başarabilen bir grup insan... Birbirleriyle her anlamda farklı ve alakasızmış gibi görünen kahramanlarımız aslında birbirlerini mükemmel bir şekilde tamamlamaktadır. Egolarının verdiği üstünlük ve süperegolarının yarattığı aşağılık kompleksinin tuzaklarına düşmeden, her koşul ve şart altında birbirlerine yardımcı olmaktadırlar. Küme üyelerinin en güzel tarafı ise sorgusuz ve sualsiz birbirlerine bağlılık duymalarıdır. Psikolojide ‘Kolektif Bilinç’, Kuantum Fiziğinde ‘Birleşik Alan’ olarak adlandırılan bir bilinç ve enerji alanının ütopik bir anlatımıdır ‘Sense8’ dizisi.
Carl Gustav Jung’un Analitik Psikoloji’de ‘Kollektif Bilinç(altı)’ adını verdiği bu bütünsel alanı ilk kez ortaya atan kişi Fransız Sosyolog Emilie Durkheim’dır. Durkeim 19. yüzyılda ‘Kolektif Bilinç’ adını verdiği bu alan için şunları söylemiştir: “Aynı toplumun ortalama yurttaşlarının ortak inançlar ve duygular bütünü, kendine ait bir hayata sahip özel bir sistem oluşturur; bu sistem kolektif veya ortak bilinç olarak adlandırılabilir… Nitekim o, sadece özel bilinçler sayesinde algılansa bile, ondan tamamen farklı bir seydir.”
Jung ise bütün insanların bağlı olduğu kollektif bir bilinçaltı keşfetmiştir. Bu keşif bütün insanlığın tek bir ortak zihni paylaştığı anlamına gelmektedir. Tıpkı trilyonlarca hücrenin aynı sinyalleri paylaştığı, bütün hücrelerin birleşerek oluşturduğu insan bedeni gibi.
Dünyada bu durumun yansımasını ortak sembollerde ve benzer mitolojilerde görmek mümkündür. Bu bütünsellik bilimsel olarak ‘Morfolojik Alan’ çalışmalarında ve fizik kurumlarında açıkça ortaya konmaktadır.
Harvard Üniversitesi mezunu Fizik Profesörü John Hagelin bu alana ‘Birleşik Alan’ adını vermiştir. Evrenin en özünde temelinde keşfettikleri: “Bilinçli tek bir evrensel alan” olduğunu ifade etmiştir. Bu alan, yerçekimini elektromanyetizmle, ışıkla, radyoaktiviteyle, nükleer güçle birleştiren bir alandır. Dolayısıyla Kuantum Fiziğinde yapılan araştırmalar sonrasında da doğanın tüm kuvvetleri ve doğanın tüm parçacıkları olarak adlandırılan kuarklar, leptonlar, protonlar, nötronların ‘TEK BİR BÜTÜN’ olduğu anlaşılmıştır. Hepsi, yanlızca ‘tek’ olan varlık okyanusundaki değişik dalgalardan ibarettir. Kuantum Fiziğinde bu ‘Birleşik Alan’ veya ‘Süperstring Alanı’ diye adlandırmaktadır.
İster psikolojide isterse fizik kuramlarında olsun ifade edilen tüm bu alanlar bilincin alanıdır. Müslüman, Yahudi, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, zengin, fakir fark etmez, ayrı bilinçler ve tanımlar her nerede bilinç varsa, salt bilinçtir. Benim bilincim, senin bilincin nihai olarak “O” salt bilinçtir. Evrendeki herşey bundan başka bir şey değildir. Tüm galaksiler, güneş sistemimiz, gezegenler, ağaçlar, insanlar, hayvanlar, hepimiz sadece bu ‘Birleşik (Süperstring) Alanı’ndaki titreşim dalgalarından ibaretiz. Biz gerçekten de “Özümüzde BİR’iz”. Ancak Sinir Sistemimi’in filtresinden özgürleşip, bilinçlerimizi bireyselliğin zincirlerinden kurtardığımızda bu ‘Öz’ ile bağlantı kurabiliriz. Öz’de bir olduğumuzu bilmek ve bu bütünleşmeyi deneyimlemek çağlar boyu ‘aydınlanma’ olarak adlandırılmıştır. Bilimsel araştırmaların geldiği noktaya bakılırsa önümüzdeki çağ bu bütünselliğe evrilmiş, aydınlanmış insanların çağı olacak gibi görünüyor. Peki siz bu evrimin neresindesiniz?