Golda Meir’in Mutfağı veya Hannah Arendt’in sigarası: Siyaset

Geçtiğimiz yıllarda Almanya’da yaşayan ve kendini katı bir anti-siyonist olarak tanımlayan Yahudi bir arkadaşımla uzun uzun İsrail-Filistin meselesi üzerine konuşmuştuk.

Dünya
6 Mart 2019 Çarşamba

Meriç Aytekin

 

David Ben Gurion, Moshe Dayan ve Golda Meir gibi birinci kuşak İsrailli politikacıları hararetli bir şekilde eleştirirken ve tartışmayı Siyonizm’in bir çeşit ırkçılık olduğunu ima eden bulanık bir Hannah Arendt alıntısıyla bitirmek isterken ben ileriki yıllarda Ortadoğu’ya dair genel fikrimin özeti olacak şöyle bir cümle kurmuştum:

“Hayaller Hannah Arendt, Gerçekler Golda Meir.”

Sonraki yıllarda bu birbirinden oldukça farklı iki profili hayata ve siyasi sorunlara dair metaforik referanslar olarak zihnimde sıkça döndürdüm. Hannah Arendt’in çalışmalarına ve hayatına oldukça ilgili olsam da Golda Meir benim için İsrail’in ve Ortadoğu’nun ilk ve tek kadın başbakanı olmak dışında fazla bir şey ifade etmiyordu. Ta ki 1973 yılında basılan ‘Hayatım /My Life’ isimli biyografisini okuyana kadar…

Hayatım

Edebi olarak olmasa da tutkusu, düşüşleri, kayıpları, acıları ve neşesiyle Golda Meir’ın ‘Hayatım’ kitabından Emma Goldman’ın ‘Hayatımı Yaşarken’ isimli otobiyografisinden aldığım tadı aldım diyebilirim. Hannah Arendt’in aksine Golda Meir, Ukrayna gibi Batı ve Orta Avrupa entelektüelliğinin uzağında olan bir coğrafyada doğmuştu ve birçok Yahudi gibi yoksulluk çocukluğunun en temel anılarından biriydi.

“Tüm hatırlayabildiğim açıkça ne kadar fakir olduğumuzdu. Hiçbir zaman her şey yeteri kadar bulunmuyordu; ne yeteri kadar yemek, ne sıcak kıyafetler, ne de sıcak bir ev. Dışarıda her zaman çok soğuk içeride ise her zaman çok eksik hissediyordum.” (Meir, 1975, p.14)

Kitaptan kolaylıkla çıkarsayabileceğimiz üzere Golda Meir’in çocukluk ve gençlik anıları o dönemin politize olmuş Yahudileri arasında sıkça konuşulan Siyonizm, Sosyalizm, Anarşizm tartışmalarından izler taşır hatta Kropotkin’in ve Emma Goldman’ın anarşizmine dair dinlediği tartışmalar yoksul Yahudi toplumunun politik tartışma açısından ne kadar zenginlikli olduğunu açıkça göstermektedir.

En nihayetinde tüm bu politik tartışmalar içerisinde genç Golda Meir işçilerin sömürülmesine karşı olduğuna emin olarak kendini Emek Siyonizm’ine yakın bulur ancak Meir’a göre Yahudilerin sorunları sınıf meselesine indirgenebilecek bir mesele değildir. Yahudilerin sorunlarına somut bir çözüm bulma isteği onu işçi mücadelesinden çok Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hayaline yakınlaştırır.

Hannah Arendt ise Golda Meir ile kıyaslandığında son derece entelektüel, seküler ve görece varlıklı bir ortama doğmuş ve bu ortamın verdiği düşünsel özgürlüğü deneyimlemiş bir kişi olarak görülebilir. Muhtemelen Hannah Arendt’in Emma Goldman gibi Doğu Avrupalı yoksul Yahudiler arasında hayli ünlü olan bir yazara pek aşina olmaması buradan açıklanabilir. Her ne kadar Hannah Arendt Marksist olmasa da doğduğu entelektüel ortam onu kendisinden bir kuşak önceki ünlü Marksist düşünür Rosa Luxemburg üzerine çalışmaya götürmüş olabilir. Burada iddia ettiğim şey Golda Meir’ın Anarşizme, Hannah Arendt’in de Marksizm’e yakın olduğu değil. Söylemeye çalıştığım, Golda Meir gibi siyasetin doğrudan iş bitiriciliği ile ilgilenen bir kişinin doğrudan eylemle ilgilenen fikirlere (anarşizm) yaşadığı yoksul Yahudi toplumu itibari ile daha fazla aşina olmuş olabileceğidir. Aynı şekilde Arendt’in doğduğu ortam da entelektüel açıdan anarşizme göre çok daha itibar görmüş Marksist tartışmalarla çevrilidir.

Yahudi toplumunun yüzlerce yıldır yaşadığı katliamlar Golda Meir’i ‘petrolün dahi olmadığı’ bir Ortadoğu düzlüğüne getirmişti. Meir belki dini açıdan inançlı biri değildi ama Yahudi toplumuna ve yapabileceklerine gönülden inanıyordu. Arendt’in ise ne Yahudiliğe ne de İsrail devletine bir sempatisi vardı. Her ne kadar sürgün döneminde Fransa’da savaştan kaçanlara yardım etmek için Siyonist bir örgütte çalışmış olsa da Arendt’in İsrail’e herhangi bir ilgisi yoktu. Filistin’de kurulacak bir Yahudi devleti Arendt için egzotik bir hayalden öteye gitmiyordu.

 Felsefe ve Siyaset

Arendt’in insanlık durumuna dair aradığı cevaplar Yahudi olmanın ötesindeydi ve şüphesiz Golda Meir’in tahayyül edebileceğinden çok daha derinlikli bir siyaset kuramı geliştirmeye çalışmıştı. Yine de tarih siyasetin kendisinin bir eylem olarak çabaya, sezgiye ve cesarete derin düşünceden çok daha fazla ihtiyaç duyduğunu kanıtlamıştır ki bu Golda Meir’in İsrail ve Ortadoğu tarihi için başardığı şeydir. Arendt, ‘Felsefe ve Siyaset’ isimli makalesinde hakikat ve fikirler arasındaki güç ilişkisini analiz ederek hakikatin kitleler tarafından herhangi bir fikir statüsüne kolaylıkla indirgenebileceğinden bahseder. Golda Meir belki de bu can alıcı analizi en iyi sezen siyasetçilerden biriydi. Başta Avrupa toplumu olmak üzere tüm dünyaya Yahudilerin yüzyıllardır yaşadığı zulmü bir hakikat olarak anlatmanın hiçbir anlamı yoktu çünkü kitleler bu hakikati yüzyıllardır olduğu gibi herhangi bir fikir statüsüne indirgeyeceklerdi. Golda Meir bir siyaset kuramcısı veya bir filozof değildi. Onun için hakikat değil Yahudilerin soykırımdan ve katliamlardan nasıl kurtulacağı asıl meseleydi. Arendt için hakikatin kendisini söylemek ve eleştirel düşüncenin imkânlarını kullanmak o kadar öncelikliydi ki Adolf Eichmann konusunda tüm şimşekleri üzerine çekme pahasına Eichmann’ın sıradan bir memur olduğunu iddia etmeyi göze almıştı. Golda Meir, Yahudilerin kurtuluşu için ömrünü adamıştı ve İsrail kurulduğu gün şöyle demişti: “İsrail Devleti! Gözlerim gözyaşlarıyla dolmuştu ve ellerim kitlenmişti. Başarmıştık. Yahudi Devletini var etmiştik ve ben, Golda Mabovitch Meyerson bu günleri görecek kadar yaşamıştım… Artık biz de diğer uluslar gibi bir ulustuk, kendi kaderimizin efendisi olarak… Bu hayal gerçek olmuştu. Holokost’ta yok edilenleri kurtarmak için çok geçti ama gelecek kuşakları kurtarmak için geç değildi.” (Meir, 1975, p.226) Dünyanın kitlelerin fikirleri karşısında hakikati söyleme cesareti gösteren filozoflara ve düşünürlere ihtiyacı olduğu kadar hakikatin herhangi bir fikir düzeyine indirgenmesinden koruyacak siyasetçilere de ihtiyacı vardır. Konu siyaset olduğunda Türkiye ve Ortadoğu coğrafyası için hayaller ve gerçekler arasında, felsefe ve siyaset yapmak arasında yani Arendt ve Meir arasında salınmaktan başka çaremiz olmadığını söylememiz gerekiyor.


Kaynakça: Meir, G. (1975). My Life. G.P. Putnam’s Sons.Hannah Arendt, Philosophy and politics