GiDEON KLEiN: Disiplin ve Özgürlük, vol:2

Gideon Klein’ın Terezin’de bestelediği piyano sonatı sadece bir Holokost ürünü olarak değil aynı zamanda Avrupa müzik tarihi açısında da çok büyük bir yeri dolduruyor.

Perspektif
13 Mart 2019 Çarşamba

Renan Koen

 

Önceki yazımda, II. Dünya Savaşı ve Theresienstadt’taki günlerinden evvelki yaşam öyküsüne kısaca değindiğim piyanist ve besteci Gideon Klein’ın eserlerindeki ustalığın yanı sıra en hayran olduğum tarafı kendisine müthiş bir özgürlük vermiş olan disiplini belki de. İlaç almanın bile yasaklandığı, hiç besin değeri içermeyen yemeğin az miktarda olduğu, çok fazla insanın yeterli yer olmamasına rağmen aynı yerde kaldığı, hava şartlarının çok çetin olduğu ve en önemlisi de hiçbir gerekçe olmaksızın Theresienstadt’tan evvel tüm yaşantısının engellendiği ve en nihayet oraya hapsedilmesine rağmen müzikten vazgeçmemesi çok önemli bir örnek. Klein ve onunla aynı yolu izlemiş diğerleri, yaşadıkları bu tarifi mümkün olmayan haksızlığın karşısında depresyona düşmüş taraflarına teslim olabilirlerdi. Bu haksızlığın getirdiği çok haklı öfke ile başka türlü davranabilirlerdi. Bedenlerinin beslenememesinden dolayı yaşadıkları düşük yaşam enerjisine teslim olup hastalanabilirlerdi. Ancak onlar, büyük bir hediye olan yeteneklerini her gün ve her gün yaşamayı seçtiler. Her ne olursa olsun, her ne yapılmış olursa olsun müzik yapmaya, üretmeye devam ettiler.

Holokost her ne kadar eşi benzeri olmayan bir haksızlık ise her gün ve her gün üreterek direnen insanların disiplini de, vazgeçmeyişi de bir o kadar eşsiz, benzersiz. Bu eşsiz disiplin Klein’a ve onun gibi diğer üretenlere kendi dünyalarında ifade etmek için müthiş bir özgürlük vermiş nihayetinde. “Terezin benim için hiçbir zaman bir zorluk olmadı, tam tersine müzikte yeni bir form yaratmak için bir vesile oldu” demiş Viktor Ullmann bir makalesinde, üstelik bunu derken de iki senedir kamptaymış. Bu yeni form ne olabilir diye algılamaya çalıştığımda ise bestecilerin özellikle bu iki besteci Klein ve Ullmann’ın yarattıkları “yeni form” ile orada yaşananları müzikal bir dile dökerek anlatmak olduğunu düşündüm. Daha sonra çeşitli müzikologlar ile yaptığım konuşmalarda ise aynı fikirde olduğumuzu anladım.

Gideon Klein’ın, 1943 senesinde Theresienstadt’ta bestelemiş olduğu Piyano Sonatı, bestecinin kız kardeşi Elishka Kleinova sayesinde bugün elimizde. Besteci, bu piyano sonatını kız kardeşine emanet etmiş ve Elishka kamptan şans eseri kurtulanlar arasında...

Üç bölümden oluşan bu sonatın ilk bölümünde bitmeyen bir öfke ile karşılaşıyoruz. Bestelenme tekniği açısından son derece zengin bir yapısı var. Zira, Klein çok parlak bir besteci olarak, mikrotonal müziğin duayen hocası Alois Haba ile çalışmış. Dolayısıyla, bestelerindeki müzikal teknik de çok kuvvetli. Anlatmak istediği bütün duyguları, düşünceleri bu teknik ile çok güçlü bir şekilde verebilmiş.

Bu sonat sadece bir Holokost ürünü olarak değil aynı zamanda Avrupa müzik tarihi açısında da çok büyük bir yeri dolduruyor. Holokost sadece bir insanlık vahşeti değil müzik tarihi dokusunun da çok büyük bir kıyımı aynı zamanda. Aldıkları çok önemli eğitimlerle müzik tarihinde çığır açacak, müziğe çok ciddi yeni bir verecek olan dokunun. Disiplinleri ile kendi dünyalarında özgürleşmiş ve günümüze bir nebze ze olsa bu dokuyu aktarabilmiş tüm Holokost bestecilerine büyük saygı ve teşekkürle…