2008 global krizi sonrası tüm dünyada borçlanma öyle bir boyuta geldi ki, artık borç yiğidin kamçısı olmaktan çıktı, adeta yiğit borcun kamçısı haline geldi. 2019 yılında küresel büyük ekonomiler içerisinde en sağlıklı olarak görülen ABD’de bile borç/GSMY(Gayrisafi Milli Hasıla) %107 seviyelerinde. Türkiye’de de bu rakam %30 seviyesine yakın.
Öncelikle borç kavramı ile ilgili bir hikâye anlatmak istiyorum ki, borç verilerini ve borçluluk kavramını doğru ifade etmiş olayım. Güney Amerika’nın bir kasabasında herkes borçtan muzdaripmiş. Kasabadaki küçük barın kasaba, kasabın manava, manavın da bara 100 dolar borcu varmış. Bir gün bir Amerikalı bara gelmiş ve bir viski içmiş. Karşılığında 100 dolar vermiş. Bar sahibi hemen bu 100 doları kasaba, kasap da hemen manava vermiş. Daha sonra manav, bara borcunu ödediğinde aynı 100 dolar tekrar bara gelmiş ancak bu sefer kimsenin borcu kalmamış. Aynı 100 dolarla bar kasaba olan borcunu ödememiş olsaydı, kasabadaki toplam borçluluk bar=100, kasap=100, manav=100 dolar, toplam 300 dolar olacaktı ve bar sahibinin elinde 100 dolar keş kalacaktı. Yani kasabanın borcunun kasabadaki paraya oranı %300 seviyesinde gerçekleşecekti.
Fakat barın borcunu ödediği durumda aynı 100 dolar tekrar bar sahibine dönüyor ve toplam borçluluk 0 dolar olurken kasabadaki keş miktarı 100 dolar seviyesinde! Bu bir mucize değil, sadece ekonominin küçük bir illüzyonu.
Bu minik hikâyenin ardından konumuza geri dönelim. ABD’nin borç/GSMH oranına %107 demiştik. Japonya ise çok daha kötü bir durumda; aynı oran bu ülke için %239. Güzide Akdeniz ülkesi İtalya %132, gelişmekte olan ülkelerin öncüsü Çin’de ise %44,3 seviyesinde. Bu rakamlar şu anlama geliyor, örneğin İtalya’nın kamu borcu, İtalya’nın hâlihazırda bir yılda ürettiği tüm ekonomik değerlerin 1,32 katı kadar. Bir metafor kuracak olursak, tüm İtalya ekmek yemeden, su içmeden 1,5 yıl kadar sürede tüm borcunu ödeyebiliyor. Bu rakam Japonya için 2,39 yıl oluyor. Özetle borç yiğidin kamçısı olmaktan çıkmış, yiğit borcun kamçısı haline gelmiş.
Türkiye’de son dönemde devletin yapacağı yatırımların yap-işlet-devlet sistemi ile özel sektöre yaptırılması ve kamu tarafında daha liberal bir çizgi benimsenmesi nedeniyle %28 civarında bir borç/GSMH oranı görüyoruz. Fakat özellikle 2017 yılından itibaren verilen teşvikler nedeniyle önümüzdeki yıllarda borç yükünün artması önemli bir ihtimal olarak göze çarpıyor.
Borçluluktaki bu artış haliyle alt kalemlerinde de kendini hissettiriyor. ABD’de öğrenci kredileri tarihin en yüksek seviyelerinde. 2008 krizi konut kredileri üzerinden çıktığı için orada durum biraz daha iyi ama yine de tehlikeli. Komşumuz Yunanistan’ın borç oranı %181, emekli maaşlarına varıncaya kadar kesintiler devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde ortalama yaşın 40’ın üzerinde olduğunu hesaba katarsak, ilerleyen dönemde sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarındaki yükselişin daha artacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bunun yanında Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de nüfus yaşlanıyor. Yani gelecek 20 yılda bu borçluluk rakamları gelişmekte olan ülkeler tarafından da desteklenecek. Kamçı yiğitten daha hızlı büyümeye devam edecek. Sinemanın altın çağının kült filmlerinden Fight Club’da Tyler Durden’ın söylediği gibi “The things you own end up owning you.” Sahip oldukların sonunda sana sahip olur. Dünya çok hızlı bir şekilde borçlarının esiri olmaya doğru ilerliyor.
Baby boomers neslinden bu yana, borçlanma araçlarının artmasıyla, mevcut hayat standartları tüm dünyada gelecekteki gelirler kullanılarak sağlandı. Bu noktada, yaşadığımız dönemde ya çok önemli bir verimlilik artışı sağlanacak ya da bu borçlar ödenemeyecek. Robotik alandaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Aslında bu verimlilik artışı bara viski içmeye gelen Amerikalı olmaya aday. Bakalım bir Amerikalı tüm kasaba batmadan önce barda bir viski içip 100 dolar bırakabilecek mi, yoksa tüm kasaba açlıktan kavrulacak mıyız?