Sınırsız sevgimizin sınırları

Ebeveynlik ucu bucağı pek görünmeyen, heyecanlarla dolu bir yolculuk! Bu yolculukta bize yol gösterici olan kendi değerlerimizi ve beklentilerimizi çocuklarımıza aktarabilmek olacaktır.

Yaşam
20 Mart 2019 Çarşamba

Psk. Berna Sanku

 

Ebeveyn olmaktan, zorluklarından ve hoşluklarından konuşmak üzere düzenlenen bir söyleşide, “Çocuk sahibi olmak başlı başına bir risk sayılabilir” demişti Prof. Dr. Yankı Yazgan. Hem eğitmen psikolog hem de ebeveyn kimliğim ile gittiğim bu söyleşide bir kez daha ‘etkin ebeveyn’ (hakikaten böyle bir kavram varsa) olabilmenin sırrının ebeveynlerin çocuklarına sınır kavramını aşılayabilmelerinden geldiğini düşündüm. Türk Dil Kurumu, sınır sözcüğünü, bir şeyin yayılabileceği veya genişleyebileceği son çizgi, uç olarak tanımlıyor. Bu durumda, büyük bir risk olarak sahip olduğumuz çocuklarımıza olan sevgimize bir sınır koymanın mümkün olamayacağını düşünmek mantığa yatkın. 

Bu yazıda, çocuğun bütünsel gelişimde sınır oluşturmanın önemi üzerinde durmak istiyorum. Sınır kavramını içselleştirmiş bir çocuk, bulunduğu ortamlara daha kolay uyum gösterir. Sorumluluk sahibi bir birey olarak karşı görüşte olduğu durumlarda bile başkalarının görüşlerini duyabilir, daha da önemlisi çözüm oluşturabilir. Sosyal ortamlara uyum gösterebilmek, o ortamlardaki kabul görmüş kuralları anlamaktan ve bunları uygulayabilmekten geçer. Ancak, ebeveynler farklı nedenlerden ötürü bu kuralları çocuklarına duyurmakta zorluk çekebilirler. En yaygın engeller çocuğun öfke nöbetleri ve yönerge alma sorunları olarak karşımıza çıkar.

Öfke nöbetlerini aslında yaz yağmuruna benzetmek doğru olacaktır. Zira aniden gelirler ve çok şiddetlenebilirler. Esasen öfke nöbetleri, çocukların ya fiziksel olarak zorlandıkları, ya da bilişsel becerilerine kıyasla zor olan durumlarda ortaya çıkar.  

Öfke nöbetleri ile nasıl başa çıkılır?

Öfke nöbetleri ile başa çıkabilmek için öncelikle bu nöbetleri başlatan sebepler anlaşılmaya çalışılmalıdır. Sebeplerin ne olduğu anlaşılabilirse, bu gibi durumlardan uzak durulabilir. Ayrıca, bu nöbetler sırasında, ebeveynlerin ve/veya yetişkinlerin tutarlı davranışlar sergilemeleri de önemlidir. Örneğin, öfke nöbeti sırasında çocuk ile göz teması kurmamak, hatta aldırmıyor gibi görünmek, çocuk sakinleştiği andan itibaren ise derhal onunla ilgilenmek tercih edilmelidir. Çocuk ile güç savaşına girmeyi tercih eden yetişkinler genelde (hatta her zaman) yenilgiyi yaşayacaklardır. Bu gibi durumlardan çocuklara seçme şansı tanıyarak uzak durulabilir. Çocuklara bilişsel gelişimleri ile paralel seçenekler sunmak ve onlardan bir seçim yapmalarını istemek, demokratik bir ortam sağlayacağı gibi, aslında çocukları gerçekten onların becerilerinin üzerinde bir karar verme sürecini yaşatmaktan koruyacaktır.

Unutmayalım ki, çocuklar da yetişkinler gibi seçimlerini kendileri yapmaktan ve kontrol duygusundan hoşlanır. Ancak ebeveynlerin karşılaştığı başka bir zorluk da çocuklarının yönerge almamaları (alamamaları) olmaktadır. Bu gibi durumlar çocuk için hem okulda hem de aile içinde zorluk yaratır.

Çocuğun yönerge alması nasıl sağlanabilir?

Çocuğun söylenenleri duyabilmesi için kabul gördüğünden emin olması gerekir. Bunu sağlayabilmek için çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, planlı ve duyarlı programlar yapmak, gerektiğinde programda esneklik sağlamak yararlıdır. Özellikle ebeveynlerin çocuklarına evet derken bu arada önce (...) sonra (...) sistemini kullanabilmeleri esastır.

Sınırlar nasıl belirlenir?

Çocuğun istenmeyen davranışa neden olan duyguları ve olayın akışı yargısız ve yorumsuz dinlenmelidir.

Bu davranışın bir sorun olup olmadığı demokratik bir süreç içerisinde konuşulur. (Bu süreçteki amaç çocuğun bu davranışın bir sorun olduğunu algılayabilmesidir.)

Ancak yukarıda sözü edilen adımlardan sonra ebeveyn ve çocuk birlikte konuşarak başkalarının da bakış açısına saygı duyan

Övgü yerine cesaretlendirme / Ceza yerine sonuç yaşatma

Ebeveynlik yolculuğunda çocuklarımızı arzu ettiğimiz gibi davranmaya ikna etmek için onları övmek veya ceza vermek sıklıkla kullanılan, hatta kolay bulduğumuz yöntemler olabilir. Oysaki, bu gibi seçimler ne yazık ki çocuğun istenilen davranışları içselleştirmeleri açısından pek de uzun ömürlü olmaz. Araştırmalar bu tekniklerin kısa süreli işe yaradığını, ancak kalıcı davranış değişikliklerine yol açamadıklarını gösteriyor. 

Övgü yerine çocuğun yaşadığı süreç hakkında yorum vermek, nesnel gözlemleri paylaşmak çocuğu benzer davranışları tekrarlamak yönünde cesaretlendirir. Ceza yerine ise konu ile ilgili yaşanan zorluğu tamir edici doğal sonuç yaşatmak, çocuğu sorumluluk sahibi yapar. (Örneğin, sütü döken çocuk azarlanıp odasına yollanmak yerine kirlenen yeri silebilir.)

Evet, ebeveynlik ucu bucağı pek görünmeyen, heyecanlarla dolu bir yolculuk! Bu yolculukta bize yol gösterici olan kendi değerlerimizi ve beklentilerimizi çocuklarımıza aktarabilmek olacaktır. Çocuğumuzu tanımaya ve anlamaya çalışırken çıkması olası sorunlar için ancak bu şekilde önleyici olabiliriz. Bizler çocuklarımız için davranışlarımızla model olurken, onlar da bizim aynamız ve en büyük eserlerimiz olmaya devam edeceklerdir.