Dünya tarihinde neredeyse şok etkisi yaratan 12.000 yıllık bir geçmişe sahip Göbeklitepe’deydik. Bu mistik ve gizemli tapınağı gezdikten sonra dönme vaktinin geldiğine karar vermiştik. Fakat gelişimiz gibi dönüşümüzün nasıl olacağı konusunda ise hiçbir fikrimiz yoktu!
Tarihler 1 Ocak 2014’ü gösteriyordu. Kiribati Adaları’ndan başlayarak tüm dünyanın havai fişeklerle yeni yıla nasıl girdiğini izleyeli daha 24 saat olmamıştı. Psikoterapist arkadaşım ve ben Urfa şehir merkezinden 18 kilometre uzaktaydık. Dünya tarihinde neredeyse şok etkisi yaratan 12.000 yıllık bir geçmişe sahip Göbeklitepe’deydik. Bu mistik ve gizemli tapınağı gezdikten sonra dönme vaktinin geldiğine karar vermiştik. Fakat gelişimiz gibi dönüşümüzün nasıl olacağı konusunda ise hiçbir fikrimiz yoktu!
Göbeklitepe’ye gitmek istediğimi biliyor fakat nasıl olacağını bilmiyordum. Bütün turizm acentaları kapalıydı. Henüz bu arkeolojik hazineyi insanlara göstermek için bir ulaşım hattı kurulmamıştı. Yeni yılın ilk günüydü ve şehir otobüsünden başka bizi oraya götürecek hiçbir taşıt yoktu. Şehir içi otobüsü ise bizi ancak “Göbeklitepe 12 km” yazılı tabelanın bulunduğu ıssız bir yol ağzına kadar getirebilmişti.
Tesadüf eseri yoldan geçerken bizi arabasına alan köylüler olmasaydı yürüyerek bile gitmeye kararlı olduğumuz tepeden inme vakti gelmişti. Köylülerden birisi, Göbeklitepe’den 20 kilometre daha ileride olan köylerine gitmek zorunda olduklarından haliyle bana “Urfa’ya nasıl döneceksiniz?” diye sordu. Orada bizden başka yirmili yaşların ortalarında olduğunu tahmin ettiğim iki genç daha vardı ve köylülerin arabası dışında tepede duran tek araba muhtemelen onlara aitti. Ben de gençlerin yanına gidip onlara dönüşte eğer uygunlarsa bizi yol ağzına bırakıp bırakamayacaklarını sordum. Onlar da Urfa merkeze kadar gittiklerini ve memnuniyetle bizi merkeze kadar götürebileceklerini söyledi.
Benim durumum malumdu fakat gençlerin neden orada olduğunu merak ediyordum. Arabaya bindikten sonra çocuklara yeni yılın bu ilk gününde neden Göbeklitepe’de olduklarını sordum. Direksiyondaki elektronik mühendisi olduğunu öğrendiğimiz genç arkadaş yoga ile ilgilendiğini, Hatay’dan yeni yılı kutlamak için gelen diğer mühendis arkadaşına bu konuları anlatmak ve bir yandan da Göbeklitepe’yi gezdirmek istediğini söyledi. ‘Yoga’ kelimesi benim ve psikoterapist arkadaşımın ilgisini çekti ve o sırada göz göze geldik. Hikâyenin daha da ilginç bir hal alacağını hissederek merakla nasıl bir yoga türü uyguladığını sordum. O da bana Adana’da Anıl adında bir arkadaşının ona aydınlanma verdiğini ‘Kundalini Enerjisi’ üzerine dayalı bir yoga tekniğini uyguladığını ifade etti. Hatay’dan gelen arkadaşına da Kundalini’den ve aydınlanma kavramından bahsettiğini anlattı. Anıl’ın ise bu yöntemi kuzeni Arda’dan öğrendiğini ve aslında onunla tanışmak istediklerini söyleyince psikoterapist arkadaşımla ben bir süre donup kaldık ve ne söyleyeceğimizi şaşırdık. Çünkü Anıl benim kuzenimdi. 2008 yılında Adana’da üniversite sınavına hazırlanırken bende kalmıştı ve yoga konusunda onunla paylaşımlarda bulunmuştum. Gençlere Arda’nın ben olduğumu ve Anıl’ın kuzenim olduğunu söylediğimde ise onlar da kısa süreli bir şok yaşadılar... Arabadaki dört kişinin de Göbeklitepe’nin gizemleri ve tarihinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra bu tesadüf karşısında şaşırması kadar doğal bişey yok sanırım. Siz ne dersiniz? Peki Türkiye’nin farklı coğrafyalarında yaşayan ve birbirlerinden habersiz yeni yıla Göbeklitepe’de giren bu dört kişiyi bir araya getiren bu ‘tesadüf’ ün bir açıklaması var mıdır?
2012 yılında yayına giren ve yaratıcısı Tim Kring olan ‘Touch’ dizisi tam olarak bu tesadüfleri anlatır:
“Oran sürekli aynı. Her zaman tekrar tekrar 1′e 1.618. Şablonlardaki matematiksel tasarım gerçeğin arkasına gizlenmiştir. Sadece nereye bakacağınızı bilmelisiniz.
Çoğu insanın kaos olarak gördüğü, aslında hareketlerin ince bir çizgide birbirini takip etmesidir: Galaksiler, bitkiler, deniz kabukları.
Şablonlar gerçeği yansıtır. Ama içimizden sadece bazıları parçaların birbirini nasıl tamamladığını görebilir.
Bu küçük gezegende 6,919,377,000 kişi yaşıyor. Bu, onlardan bazılarının hikâyesi…
Çin mitolojisinde Kaderin Kırmızı İpi adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur, fakat asla kopmazmış. Matematiksel hesaplamalar sayesinde tüm bunlar önceden hesaplanırmış. İşte bütün bu sayıların kaydını tutmak ve birbirlerine rastlayıp hayatları kesişecek insanların bağlantılarını sağlamak benim işim.
Bundan tam 4.160 gün önce, 26 Ekim 2000′de doğdum. Tam 11 yıl, 4 ay, 21 gün ve 14 saattir hayattayım. Bunca zaman boyunca da tek bir kelime bile konuşmadım.”
Bu sözlerin sahibi olan kahramanımız annesini doğduğu gün kaybetmiş, babası ile yalnız yaşayan 11 yaşında ki otistik Jake’tir. Jake ise; konuşamayan, herşeyi sadece sayılarla ifade eden ve bazı şeyleri yaşanmadan görebilen özel bir çocuktur. Peki, Jake’in bu anlattıklarına bilim ve psikoloji nasıl bakmaktadır? Cevabı bir sonraki yazıda… Nisanda görüşmek üzere...