MARİSSA NADLER: ‘Dream folk’u müzik literatürüne yazdıran hüzünlü ses

ABD’li ünlü besteci, söz ve müzik yazarı Marissa Nadler, önümüzdeki günlerde Türk izleyicisiyle yeniden buluşmaya hazırlanıyor.

Sanat
10 Nisan 2019 Çarşamba

Vanessa Taragano


ABD’li ünlü besteci, söz ve müzik yazarı Marissa Nadler, Türk izleyicisiyle 2013’te Türkiye’de ilk kez konser verdiği İKSV Salon’da, 18 ve 19 Nisan akşamı, yeaniden buluşuyor. Müzisyenliğinin yanı sıra ressam, illüstratör, balmumu sanatçısı, ahşap oymacısı, gitarist ve resim öğretmeni kimliklerini tek bir vücutta taşıyacak kadar çalışkan ve güçlü Nadler, tanıdıkça, beni de kendisine hayran bıraktı. 

İndie folk’dan black metal dinleyicisine, hüzünlü sesi ve duygusal besteleri ile herkesi kendine hayran bırakan Marissa Nadler, sekizinci stüdyo albümü ‘For My Crimes’ı, geçtiğimiz eylülde yayımlandı. Leonard Cohen cover’ı ‘Famous Blue Raincoat’ ile de yediden yetmişe sayısız müzikseverin sevgisini kazandı. Çok yakında, Stephen Brodsky işbirliği ile içeriği merakla beklenen ‘Droneflower’ isimli bir albümü yayımlayacak.

1981’de, Washington DC’de doğan Nadler, 2015’te yazar Ryan Walsh ile evlendi. İkili, halen yaşamını Boston’da sürdürmekte.

Şahsen sadece beste yapmanın bile insanüstü bir beceri olduğuna inanırken, sizin çok daha fazla alanda üretim yapıyor olmanız beni çok etkiledi. Benim gibi sizi daha yakından tanımak isteyenlere kendinizi kendi kelimelerinizle anlatır mısınız?

Ben müebbet hapisteyim. Başka türlü yaşamayı bilmiyorum. İlk başta kendimi güzel sanatlara adamıştım. Resim okudum. Sekiz yayınlanan, altı tane de resmi olmayan albümüm var. Meşgulüm, çünkü bunu seviyorum.

Sanatınızın yaşam döngüsü nedir? İlk olarak görüyor musunuz, duyuyor muzunuz, yoksa hissediyor musunuz?

Sanırım aynı anda hem görüyorum hem duyuyorum hem de hissediyorum. Bence sanatçının rolünün bir kısmı tercümanlık; aktarması zor olanı sanata çevirmek.

Müzik eğitimi almadığınız halde çocukluğunuzdan beri şarkı yazıp besteliyorsunuz. Aslında bunun size büyük bir özgürlük kazandırdığını söylüyorsunuz. Güzel sanatları da okumuş olmaktan pişman mısınız?

Belki evet. Nasıl yapıldığını bilmeden bir tabloya bakamamaktan nefret ediyorum.

O yüzden mi resim yerine merkezinize müziği koydunuz?

Müziğin hâlâ benim için gizemli yanlarının olmasını seviyorum. Buna rağmen, son birkaç yıldır yağlıboya resim tutkumu yeniden alevlendirmeyi becerdim. Hatta müziğin önüne bile geçti diyebilirim. Aslında her zaman her ikisini de çok ciddiye aldım ve devam ettim ama müziğim daha çok tanınıp yayıldığı için orda daha net adımlarla ilerledim.

Utangaç olduğunuzu söylüyorsunuz ama konuştuğunuzda şeffaf, korkusuz ve cesursunuz. Hatta cesur olduğunu iddia eden çoğu insandan daha açıksınız. Karanlığı sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama sesiniz ışığıyla aydınlatan bir meleği andırıyor. O karanlığın içinden birden zen tavsiyeleri veriyorsunuz. İçinizde neler olup bittiğini çok merak ediyorum. Acaba böyle mi dengeyi buluyorsunuz?

Teşekkür ederim. Bence, ben de herkes gibi içimde zıtlıklar barındırıyorum. Kendimi ifade edişim yumuşak olabilir ama biraz kazısanız altında çok güçlü,

pes etmeyen bir azim çıkacaktır ortaya.

Bir ütopyanız var mı?  Tarif eder misiniz?

Hayır! Tarif edemem. Keşke edebilsem. Aslında bir tür sükûnet arayışındayım. O zamana kadar sanat yapmaya devam edeceğim.

Yaşınızı bilmiyor olsaydınız ve etrafınızda bir ayna olmasaydı, yaşınızın kaç olduğunu söylerdiniz?

1000 yaşında.

Bir ay boyunca başka bir yerde yaşama şansınız olsaydı, nerede ve ne zaman olurdu?

Nerede olduğu hiç önemli değil ama izole bir plaj evi ideal olurdu.

Marissa en sevdiği ülkelerden biri olarak saydığı Türkiye’de yaşayan hayranlarına kendisini dinledikleri için çok teşekkür ediyor. Biz de O’na varlığı için!