‘’Sevgi zamanı ve mekanı aşan, algılayabildiğimiz tek şeydir.’’ (Yıldızlararası)
Yönetmenliğini Christoper Nolan’ın yaptığı, 7 Kasım 2014 tarihinde yayına giren ‘Yıldızlararası’ filmi; yeryüzünde artan kuraklık ve iklim değişiklikleri nedeniyle hayatı tehlikede olan insanlığı kurtaracak, bir kahramanın hikâyesini anlatır. Geniş mısır tarlalarında çiftçilik yaparak geçinen, amacı iki çocuğuna güvenli bir hayat sunmak olan kahramanımız Cooper, teknik bilgi ve becerisi yüksek bir bilim adamıdır. Yarıda bıraktığı kariyerini özleyen Cooper’u hayat yepyeni bir maceraya çağırmaktadır... Yeni keşfedilmiş bir kara delik tüm insanlık için umut olacaktır. Ailesinin ve insanların güvenliği için zorlu bir karar alması gerekmektedir... Kara delikten geçip boyut değiştirerek, daha önce hiçbir insanoğlunun erişemediği yerlere ulaşacak olan kahramanımıza yol gösterecek şey ise sevgidir!
Bir projenin ön hazırlıkları için 6-13 Nisan tarihleri arasında Berlin’de bulunuyordum... Basın toplantısı 10 Nisan 2019’da TSİ saat 16.00’da başlamıştı... Bilim insanları ‘çığır açıcı sonuç’ dediler ve Ulusal Bilim Vakfı Direktörü France Cordova “Görülmeyeni, gördük” sözleriyle dünyaya anons etti... Sonrasında gezegenimizden 53 milyon ışık yılı uzakta, Başak (Virgo) takım yıldızında bulunan M87 Galaksi’sinin merkezindeki, süper kütleli, tarihte çekilmiş ilk kara deliğin fotoğrafı yayınlandı! Event Horizon Teleskobu tarafından çekilen bu kare ile Albert Einstein tarafından yapılan hesaplamalarla ortaya konulan kara deliklerin varlığı kesin olarak kanıtlanmış oldu!
Hermes “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır” demişti. Acaba uzayda yapılan bu keşif yeryüzünde insanoğlunun farkındalığını nasıl etkileyecek? İçimizde ve dışımızda görülmeyen neleri görünür kılacak?
‘Göbeklitepe ve Anlamlı Tesadüfler’ adlı bir önceki yazımda tesadüflerin bilim ve psikolojideki karşılıkları üzerine yazacağıma söz vermiştim. ‘Ezeli Senarist’ yine oyununu oynadı ve duyduğum kara delik haberi ile hakkında yazmak istediğim kişilerden biri dünya gündemine oturdu Albert Einstein. Fikirlerinden faydalanacağımız diğer bir kişi ise zaman ve sebep-sonuç zincirine ait geleneksel fikirlerin açıklayamadığı anlamlı tesadüfleri tasvir etmek için ‘eşzamanlılık’ terimini ortaya koyan Carl Gustav Jung. İlginç olan şu ki eşzamanlılık fikri Jung’un aklına, 1920’lerde Albert Einstein’la yaptığı bir akşam yemeği sırasında gelmişti. Böyle bir fikrin; iç dünyada birlik arayışına katkıda bulunan Jung ile, kozmosta birlik arayışına katkı sağlayan Einstein’ın aralarındaki benzer bir sohbetten çıkmış olması sizce bir tesadüf olabilir mi?
Jung, ‘eşzamanlılık’ fikrini “Olaylar, genelde bir yanda nedensellik zinciriyle ve öte yanda, bir tür anlamlı çapraz bağlantı yoluyla birbirlerine bağlıdır” şeklinde açıklamıştır. Kaliforniya’daki Chapman Üniversitesi Kuantum Araştırmaları Enstitüsünde görevli Paul William Davies ise, kuantum mekaniğinin, uzayda birbirinden ayrılmış olan eşzamanlı olaylar arasında bağlantıların varoluşuna izin verdiğini kabul etmiştir. Davies’e göre bildiğimiz zaman, bir sürü ‘bantlardan’ yalnızca biridir. Arada bir bunlar geçici olarak birbirlerine dokunurlar veya sadece mikro saniye süresince birbirlerine yaklaşırlar fakat bu, aşırı derecede hassas olan beynin sinir hücrelerinin yakalaması ve yorumda bulunması için yeterlidir. Ayrıca “Zaman doğru olduğunda gelişmemiz için önemli farz edilen olaylar, olayların doğal akışı içinde oluşacaktır” demiştir. Berlin’de bulunduğum sürede insanlarla yaşadığım mekânı ve zamanı aşan eşzamanlılıklar bu fikri doğrular nitelikteydi. Fakat kara deliğin fotoğraflarının yayınlandığı 10 Nisan tarihi öncesi ve sonrası bu tesadüflerin yaşanmış olmasının gerçek sebeplerini belki de yine zamanı geldiğinde anlayabileceğim.
1980 yılında, ölümünden yirmi yıl sonra açılmak üzere, kızı Einstein’ın yazdığı 1400 mektubu Hebrew Üniversitesine bağışladı. Bu mektuplardan birinde eşzamanlılıkların arakasındaki gücü anlatmak için ünlü dahi, kızı Lieserl Einstein’a şöyle yazmış:
“İzafiyet Teorisi’ni ortaya attığım zaman çok az insan beni anladı. Şu anda insanlığa iletmek üzere açıklayacağım şey de yine dünyada yanlış anlamalara ve önyargılara yol açacaktır. Aşağıda yazdıklarımı toplum söylediklerimi anlayacak hale gelene kadar yıllarca veya onyıllarca yıl saklanmasını ve açıklanmamasını istiyorum.
Şu ana kadar bilimin henüz açıklayamadığı son derece güçlü bir enerji mevcut. Bu, herkesi içine alan, yöneten ve tüm evreni yöneten tüm olayların arkasında olan ve henüz adını koyamadığımız bir güçtür. Bu evrensel güç ‘SEVGİ’dir.
Bilim adamları bir birleşik alan teorisi ararken, görünmeyen en güçlü kuvveti unuttular. Sevgi onu vereni ve alanı aydınlatan çok güçlü bir ışıktır. Sevgi çekim gücüdür, çünkü bazı insanları birbirine çeker. Sevgi güçtür, çünkü sahip olduklarımızı en güzel şekilde kat kat artırır ve insanlığın kör bencilliklerinin etkisinde nesillerinin tükenmemesini sağlar. Sevgi için yaşar ve sevgi için ölürüz. Sevgi Yaratıcıdır ve Yaratıcı da sevgidir...”