Ekonomiye ilişkin konuları konuşurken haliyle sürekli rakamlardan bahsederiz. Genelde ekonomi iyi ise hayatta işler yolundadır, ekonomi kötü ise işler kötü. Tüm dünyada hükümetlerin başarısını ağırlık olarak ekonomi belirler. Peki ya diğerleri? Her şey az ya da çok ekonomi ile bağlantılı olsa da, diğer şeyler ne durumda? Bu yazıda sizlerle OECD tarafından hazırlanan ‘How’s Life? / Hayat Nasıl?’ raporunu inceleyeceğim.
Bir ülkedeki refah durumunu anlayabilmek için ya da farklı ülkeleri kıyaslayabilmek için, o ülkelere yapılacak bir seyahat de ne yazık ki yeterli olmuyor. Vergi oranları, eğitim ve sağlık sistemi gibi çok çeşitli kriterler o ülkenin yaşana bilirliğini etkiliyor. OECD’nin yazının başında bahsettiğim veri setinde konut, ücretler, genel istihdam piyasası şartları, sosyal yaşam, eğitim, çevre, sivil katılım, sağlık, yaşam memnuniyeti, güvenlik ve iş-özel hayat dengesi gibi oldukça detaylı kıyaslamalar mevcut.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; hayat kalitesini belirleyen tüm faktörler hesaplandığında, Türkiye 38 ülke arasında sondan üçüncü sırada yer alıyor. Ortalamada sadece Güney Afrika ve Meksika’dan daha iyi durumdayız.
İzninizle ayrıntıya bireysel olarak en çok önem verdiğim çevre faktörü ile başlamak istiyorum. Çevre puanlamasında Türkiye’nin puanı genel ortalamadan daha düşük gerçekleşiyor ve tüm ülkeler arasında sadece Rusya Federasyonunu geçebiliyor. Çevresel faktörlerin alt başlıklarından olan su kalitesinde ise yine sadece Rusya Federasyonu’nun önündeyiz. Açık söylemek gerekirse, birçok sokakta kaldırımların olmadığı, hiç ağaç olmayan mahallelerin bulunduğu ülkemizde, çevresel faktörler bakımından bu kadar kötü durumda olmamızın hiç şaşırtmadığını söylemek istiyorum. Yıllar önce Şişli ilçesinin kuşbakışı çekilmiş bir fotoğrafını gösteren bir dostum “Burada büyüyen bir çocuk nasıl mutlu olabilir?” diye sormuştu bana. Aslında o fotoğrafın verilere yansıması diyebiliriz bu rakamlar için.
KONUT
Diğer önemli bir konu ise konut. Konut tarafında sanırım son yıllarda yaptığımız beton yatırımlarının karşılığını bir miktar almışız ki, listenin orta-alt sıralarında yer alıyoruz. Konutla ilgili harcamaların gelire oranında ise oldukça ön sıralardayız. Bu şunu gösteriyor ki, Türkiye’de insanların konut için harcadıkları para, gelirlerinin çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Diğer dikkatimi çeken konulardan biri ise kişi başına düşen oda sayısı. Çok şükür ki ülkemizde kişi başına bir oda düşüyor ancak gelişmiş ülkelerde bu rakam 1-1.5 civarında.
GELİR
Gelir konusu biraz karışık olsa da, şu bilgiyi vermek isterim. Türkiye’de hisse senetleri dahil kişi başına ‘servet’ yalnızca 4429 dolar. Bu rakam ABD’de 176 bin dolar civarında. Yani Türkiye’nin yaklaşık 40 katı.
Sivil katılım konusunda ise şaşırtıcı biçimde OECD ülkeleri arasında altıncı sıradayız. Veriyi incelediğim de ise, seçimlere katılım oranımızın diğer OECD ülkelerine göre çok yüksek olmasından dolayı, burada iyi bir performans gösterebildiğimizi fark ediyorum. Ne yazık ki, yasaların ve regülasyonların ilgili kişilerin yani halkın yoğun katılımıyla gerçekleşmesi konusunda yine son sıralardayız.
Son yıllarda PISA endeksindeki başarısızlığımız ile gündeme gelen eğitim konusu, OECD verilerinde de kendini gösteriyor. Eğitim endeksinde OECD ülkeleri arasında sondan dördüncü sıradayız ve ne yazık ki öğrenci becerileri konusunda yine en zayıf ülkelerden biriyiz. Gençlerimize maalesef beceri kazandıramıyoruz.
Bir diğer dikkat çekici durum ise sosyal yaşam ile ilgili. Çevrenizdeki insanlarla olan ilişkinizin değerlendirildiği bu sıralamada Türkiye sondan altıncı sırada. Veriye göre Türkiye’deki insanların yüzde 85,6’sı ihtiyacı olduğunda yakınlarının ona yardım edeceğine inanıyor ve onlara güveniyor. En yüksek oran yüzde 98,3 ile İzlanda’da.
Sağlık parametresi ise, Türkiye’nin geneldeki ortalamasının çok üzerinde. Daha önce bir çalışma için kişi başına düşen hasta yatağı sayısına baktığımda da, Türkiye’nin çok kötü durumda olmadığını gördüğüm ve elimden geldiği kadar devlet hastanelerini ziyaret ettiğim için, bu veriye şaşırmadım. Mesleki olarak görüşlerine güvendiğim inşalar da, Türk doktorlarının dünya ortalamasının üzerinde kalitede olduklarını söylüyorlar. Bunun da etkisiyle en azından sağlık alanında OECD ortalamasını yakaladığımızı söyleyebiliriz.
Özet: Bu rakamları beğenelim ya da beğenmeyelim, önemli olan yaşadığımız hayatın kalitesi. Ağaçsız, parksız mahalleler, asfalta ve betona bürünmüş şehirlerde yaşarken, kazandığımız paranın ya da kişi başı gelirimizin pek bir önemi kalmıyor. Çocuklarımızı eğitemezsek, asla iyi bir geleceğimiz olmayacak. Hepimiz sürekli olarak rakamlara, dolar kuruna, ihracat rakamlarına odaklanıyoruz. Elbette bu rakamlar önemli ve hayat kalitemizde belirleyici rol oynayacak temelleri değiştiriyor. Fakat yine de bu yazıda bahsedilenlerden daha çok konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her şey geride kaldığında, aslında tüm bu çaba, sadece bir “Nasılsın?” sorusuna samimi bir “İyiyim” cevabı için değil mi? Sahi sizde hayat nasıl?