Çin, Ortadoğu’ya en büyük yabancı yatırımcı olarak girdi bile. Arap Yatırım ve İhracat Garanti Şirketine (Arab Investment Guarantee Corporation) göre halen özellikle Arap dünyasındaki yabancı yatırımların üçte birini sağlıyor.
2020’e 500 milyar dolara (şu anda 300 milyar dolar) ulaşması beklenen Çin-Ortadoğu ticareti için atmayacağı adım, yapmayacağı yatırım yok. Arap Ortadoğu dışında İran ve İsrail’deki etkin ve kapsamlı altyapı projeleri de Çin’in bölgedeki misyonu ile ilgili merak uyandırıyor. Yıllık yüzde 6,4 ile büyüyen, büyüdükçe kol ve bacaklarını her yana uzatan Çin’in, petrol ve doğal gaz ithalatını büyük ölçüde Ortadoğu’dan temin ediyor olması, bölge ile ilgili vizyonunun en önemli belirleyicisi. Ama batıda ticaret engelleri ve ürün standartları nedeni ile pazarlayamadığı malları, harcamaya sınır tanımayan Arap Ortadoğu’suna sürmek, özellikle batıda casusluk kuşkusu kurbanı olan Huawei başta olmak üzere, akıllı cep telefonlarını, Arap ve İranlı tüketicinin eline tutuşturmak Çin için karlı bir hedef.
OBOR Vizyonunu Bölgesel Kalkınma Hizmetine Sunmak
Xi Jingping’in Temmuz 2018’de yaptığı, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ziyaretleri OBOR (One Belt One Road) Vizyonunun, lojistik bir proje olma ötesinde, İran’ın Güney Pars petrollerinden, Mısır’ın Zohr doğal gaz yataklarına kadar uzanan bir vizyon ve aradaki çatışma engebesine değen bir barış misyonu olduğunun göstergesi. Neden mi? Çünkü yine aynı ziyaretlerde Xi Jingping, “Petrol ve Doğal Gaz Artı” modeli kapsamında Ortadoğu’ya 20 milyar dolar borç ve 100 milyon dolar resmi yardım taahhüdünde bulunmuş. Bu modeli bölgede ekonomik kalkınmanın canlandırılması amacına göre tasarladığını açıkça belirtmiş. Bu amaçla Çin Merkezi Plan Yönetimi, yardım ve borç paketlerinin özellikle, Filistin, Suriye, Yemen ve Lübnan’a tahsisini öngörmüş. Ortadoğu’da pek çok soruna çözümün ekonomik kalkınmadan geçeceği öngörüsünde Çin elbette haklı. Bu amaca hizmet etmek için Jingping’in bölgeye yeni özel temsilciler atamış olması ise, gerçekten Çin’in Ortadoğu Barış Süreci için yeni stratejileri olduğu izlenimini vermekte.
Ejderhanın MENA Çıkartması
Başta Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) ve Umman Sultanlığı olmak üzere, parası bol, çöl toprakları bakir Arap çekim merkezleri, Çin şirketlerinin ilk ulaştıkları menziller olarak, Yeni İpek Yolu projesinin, Körfez’deki stratejik ortaklık limanları olma eğiliminde. Umman’da dağdan inip Muskat’ı geçerek çıplak kıyılara ulaşan yol, artık miskin bir balıkçı köyüne değil de, Duqm’da, Dubai’nin Cebel Ali Limanına rakip bir Mega liman inşaatına girişiyorsa, bu büyük bir iş. Çin, Duqm’da ayrıca 10 milyar dolarlık bir sanayi bölgesi organize etmekte. Burada petro kimyadan, otomobil akülerine ve solar panellere kadar her şeyi üretmek hedefi. Barışcıl ve uyumlu Umman Sultanlığı, Çin’e her kolaylığı sağlıyor. Çin, aynı zamanda Mısır, Tunus ve Cezayir ile bağlarını, ticaretten öte OBOR projesi çerçevesinde güçlendirken, Kuzey Afrika’yı da ihmal etmediğini gösteriyor.
Ali Baba’nın Fendi, ABD’yi Yener mi?
Çin, Körfez’deki palamarlarını, Suudi Arabistan’da gemici düğümü ile mühürlüyor. Bir de İran’ı, aynı terazinin kefesinde tartıyor. ABD’nin gözden düşürüp, gönülden çıkardığı İran’a, üstelik bu ülkeye uygulanan yaptırımların yeniden ele alınacağı takvimin arifesinde, etkin ve yetkin bir biçimde giriyor. Araplara hesap dahi vermiyor. Onlar da “yahu bu ne iştir?” diyemiyor. Bir İran efsanesinin adını taşıyan “Alibaba”, bir Çin şirketi olarak, şimdi Körfez’in iki yanında. İsim aşina, faaliyet makbul. Üstelik tüm İran Körfezi artık aynı zamanda Çinli turistler için çekici yeni güzergâhlar arasında.
Alibaba ile Suudi Arabistan’da da etki alanını genişleten Çin, aynı zamanda Suudi’lerin hem ezeli düşmanı İran’da, hem de yeni dostu İsrail’de yatırım yapıyor, ticaret ağı kuruyor. “Biz ABD ve Rusya gibi içişlerinize karışmayız. Ama siz de bize karışmayın” mesajı açık.
Bundan Sonraki “İlk Hedefi Akdeniz” mi?
Nice ülkeyi iki koltuğunun altına karpuz gibi sığdıran Çin, Hint Okyanusu kıyılarının denetimini elde etmiş durumda. Kızıldeniz’in ağzını da Cibuti’deki üs ile avucuna alan Çin, şimdi Akdeniz’de ABD, İngiltere, Rusya ve İsviçre’nin sahip olduğu askeri ve sivil ticari filo ayrıcalığı peşinde. Ama askeri alanda, biraz da ABD, Batı Avrupa ve Rusya’nın telkini ile Arap Ortadoğu, Çin’i dışlamayı önemli bir stratejik hedef olarak görüyor. Buna karşılık Çin, ticari gemiler ve onların uğrak limanları konusunda en büyük desteği Yunanistan ve Güney Kıbrıs’tan almak için girişimlerde bulundu bile. Selanik, Pire ve Larnaka stratejik uğrak limanları. Tabii Lübnan yanı sıra Rusya’nın hoşgörüsü ile Suriye ve üstün donanımı ile İsrail limanları da hedefinde. Üstelik bu ‘karışma-karışmam’ tarafsızlık mesajı sayesinde, bildiğim kadarı ile bir Çin ticaret gemisi, hem Lazikiye, hem de Hayfa limanlarına sorgusuz-sorunsuz girebilme imkânına sahip. Bu arada bir Çin şirketinin, ABD’nin itirazlarına rağmen, İsrail’in Hayfa Limanında ihale kazanmış olması, Çin’in Akdeniz’de de ‘gemisini yüzdüren kaptan’ olma hazırlığını göstermesi bakımından önemli.
Çok uzak değil, önümüzdeki 5-10 yıl içinde, Bab’ül Mendep (Gözyaşı Kapısı) Boğazından geçerken Cibuti’deki üssünü selamlayan Çin ticaret gemilerinin sayısı artacaktır. Bölgede akan kan ve gözyaşını dindirmeye yardımcı olur mu bilinmez. Ama Çin ticaret gemileri, bundan böyle Kızıldeniz’i Akdeniz’le buluşturan iki kanaldan(Suveyş ve yeni El Sisi Kanalı) birini tercih ederek, 21. yüzyılın çerçisi olarak, gönlüne göre Hayfa, Larnaka, Lazikiye limanlarına uğrayıp Pire veya Selanik’e yollanacaktır.