Herkese yeniden merhaba, bu hafta Pesah’ın anlamı olan yükselmek, atlamak ve sevgiden yola çıkarak yazdığım birkaç satırımı paylaşmak istiyorum.
Pesah, sürgünden kurtuluşa yükselmektir. Bayramın anlattıklarının tümü budur. Kişi yükseldiği zaman ne olur? İhsan etme, başkalarını sevme niteliği açılır. “Dostunu kendin gibi sev” Tora’nın en yüce kuralıdır. Pesah ‘atlamak’ geçiş demek. Bizler realiteye beş duyumuz vasıtasıyla, gözüktüğü gibi bakarsak; görmek, duymak, koklamak, dokunmak ve tatmak duyularından, manevi ‘Partsuf’u, ruh vasıtasıyla görmeye başlıyoruz.
Bu, ihsan etme ve sevgi niteliği vasıtasıyla kendi aramızdaki bağda ifade bulur. Bizler kendi aramızda bağ kurduğumuz zaman mümkün olduğunca kendimizi gruba pasifize ederek, tek adam, tek kalpte bağ kuruyoruz.
Bu tek kalp vasıtasıyla, kendi doğamızın üzerinde olan gerçek realiteyi hissediyoruz.
Bu yüzden, yaşamı kendi mevcut doğamızın içinde yaşamaktan, diğer doğaya ‘ihsan etme’ye geçişi yaşıyoruz.
Reddediş ve nefret yerine ‘ihsan etme ve sevgi’ye geçişe PESAH adı verilir. (http://www.kabala.info.tr)
Kalpten verebilmek, karşılıksız vermek, koşulsuz kabul etmek... Bunlar son dönemlerde çok fazla kişi tarafından konuşulan, tartışılan ve önerilen başlıklar haline geldi. Peki, insanoğlu koşulsuz vermeye göre mi yaratıldı? Beklentisiz sevmek için mi programlandı? Ya da sorumu şu şekilde düzeltiyorum, insanoğlu yaratılış itibari ile koşulsuz, beklentisiz sevmeye yetenekli mi?
Benim inancıma göre yaptığımız ya da yapmadığımız her şey sonunda yine bize hizmet ediyor. Şu örneği ele alalım, arkadaşınız için bir hediye arıyorsunuz ancak onun beğeneceği en doğru ve güzel olanı seçmekte ısrarcısınız, halbuki değişim kartı ile istediğini alabilir ya da değiştirebilir. Peki o zaman aslında hangi motivasyon ile saatlerinizi harcayarak en güzelini almayı seçiyorsunuz da kendi beğendiğiniz bir hediye alıp kararı ona bırakmıyorsunuz? Bence ona en doğru hediyeyi alınca aslında gerçek ödül yine sizin oluyor. Arkadaşınız hediyeyi beğendiği ve değiştirmeyeceğini söylediği anda siz en doğrusunu yapan, en iyi arkadaş oluyorsunuz, bu sizin içinizde ‘en iyi tanıyan arkadaş olmalıyım’ ihtiyacını karşılamış oluyor. Şu anda aranızda ‘ben istediğimi alırım, saatlerce aramam’ diyenleri duyuyorum. Peki, o zaman bir örnekten daha gidelim. Bu örneği verdiğim zaman genelde bana tepki koyanlar, tam olarak ne demek istediğimi anlatamadığım kişiler çok oldu ama ben yine de denemek istiyorum. Mesela annelerimiz... Her anne uslu, çalışkan, başarılı, saygılı, iyi bir evlat yetiştirmek ister ve bunun için sürekli çaba sarf eder. Aynı yukarıda olduğu gibi aslında en temelinde annelikte kendi ‘iyi ve yeterli anne’ olabilme duygusunu besleyebilmektir aslında. Tabi ki her anne öncelikle çocuğunun iyiliğini ister ve günün sonunda hem çocuk hem anne kazançlı çıkar. Anne bunları başaramadığında kendini ‘yetersiz’ bir anne olarak hissedecektir. Bu yetersizlik duygusunu gidermek içinde ‘iyi anne’ olması gerekir. Biz yaradılışımızdan üreme ve çoğalma içgüdüsüyle doğuyorsak eğer, o zaman anne olmak bizim en temel ihtiyacımız ve içgüdümüzdür diyebiliriz, peki o zaman anne olarak neden koşulsuz ve karşılık beklemeden sevemiyoruz. Çünkü bence insanlar bu şekilde programlanmadı. Sağlıklı her anne çocuğunun onu sevdiğini bilmek ister, bayramda aranmak, hatırlanmak ve özel günlerde kutlanmak ister. Tabi ki aynı şeyler babalar ve kardeşler hatta tüm ilişkiler için geçerlidir. Öğretmenler başarılarını sınıflarındaki başarılı öğrenci sayısından ölçerler. İlişkilerde eşler karşılıklı anlayış ve sevgi verirler. Doğadaki canlılar da bu sistemle hareket ederler. Örneğin, köpekbalığının üzerindeki küçük balıklar köpekbalığının üzerinde kalan yemek artıklarını temizlerken, köpekbalıkları da onları diğer balıklara yem olmaktan kurtarırlar. Bu yüzden inanıyorum ki, karşılık beklemeden vermek insanoğlu için pek mümkün değildir. Karşıdakinden bir şey beklemeden vermek mümkün olsa bile, bu hareketiniz içinizde bir yerlerde yaşayan bir inanca hizmet eder ve onu besler, bu da davranışınızın sonucunda oluşan bir kazançtır. Ve biz beynimizde ödül merkezi olan ve ödüllendirildiğimizde mutluluk hormonları salgılayan bir mekanizmaya sahibiz. Bir dahaki sefere, biri için bir şey yaptığınızda, karşılık beklemeseniz bile bunun size nasıl hizmet ettiğiniz ve hangi ihtiyacınızı giderdiğini bir incelemenizi tavsiye ederim, çünkü kendimizi keşif ve farkındalık hiç bitmeyecek bir yolculuktur.