PODEM, ‘Kadınların Gözünden Türkiye: Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Meseleler’ konulu bir araştırma hazırladı. Araştırma, Türkiye’de kadınların siyasete ilgisinin oldukça sınırlı olduğunu, bunun da önemli bir sebebinin siyasetin ‘gerginlik’ kavramı ile bir tutulması olduğunu ortaya koyuyor.
Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği (PODEM), ‘Kadınların Gözünden Türkiye: Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Meseleler’ konulu bir araştırma hazırladı. Günümüzde siyasi alanın Türkiye’de kadınlar tarafından nasıl tanımlandığı, yorumlandığı ve yaşandığına odaklanıyor. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde gerçekleştirilen araştırmada, kadınların Türkiye’nin siyasi, toplumsal, ekonomik meselelerine bakışları kadar, kendileri ve çevreleri ile ilgili karar süreçlerine katılımları, gelecek beklentileri ve kaygıları da inceleniyor.
Norveç’in Ankara Büyükelçiliği ve Yaşama Dair Vakıf (YADA) işbirliğinde yürütülen araştırma, Türkiye’nin 12 şehrinden, farklı siyasi görüşlerden, sosyo-ekonomik kesimlerden, etnik ve dini farklılıklardan 2832 kadınla yüz yüze anket çalışmasıyla gerçekleştirildi. Araştırma, geçtiğimiz hafta bir toplantı ile tanıtıldı. Sonuçlarının kapsamlı analizini içeren rapor ise önümüzdeki haftalarda yayınlanacak.
Siyaset gerginlik demek
Araştırmanın ilk dikkat çeken bulgusu kadınların siyaset ile aralarına koydukları mesafe. Siyaseti günlük hayatlarının dışında bir yapı olarak gören kadınlar için siyaset deyince akıllarına gelen ilk kavramlar arasında demokrasi, oy, yasama, yürütmenin yanı sıra gerginlik, huzursuzluk, yalan, yolsuzluk, baskı dikkat çekiyor. “Siyaset vatandaşı görmüyor, kendi çıkarlarını gözetiyor” yaygın bir düşünce olarak öne çıkıyor.
Siyasetin gergin ve huzursuz ortamı onları siyasete mesafeli yaklaşmaya itiyor ve bu durum araştırma sonuçlarına da yansımış durumda. Hemcinslerinin siyasette temsil edilmesini destekliyor ancak kendileri siyasete dahil olmak istemiyorlar. Siyasette kadınlara güveniyor ve siyaseti olumlu yönde etkileyecekleri düşünüyor (yüzde 62,7). Ancak kadınların siyasette daha çok ‘göstermelik’ kullanıldığı, ciddiye alınmadıkları katılımcıların yorumları arasında dikkat çekiyor.
Kadınlar yerel yönetimlere daha çok ilgi gösteriyor. Bunun sebebi daha erişebilir olmaları ve sorunlara çözüm bulmada yerel yönetimleri daha önemli bulmaları. Ancak yerel yönetim ve STK’lara katılımları düşük.
Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik
Gündemi yakından takip ediyor ve fikir beyan ediyorlar. Birçok görüşlerinde oy verdikleri partinin yansıması gözlemleniyor. Türkiye’nin en büyük sorunu olarak işsizliği gösteriyorlar. Araştırmaya göre ilk başta ekonomik sorunlar (işsizlik yüzde 59,8, yoksulluk yüzde 33,8, ekonomi yüzde 28,5) daha sonra kadın sorunları (yüzde 34,3) geliyor. Çocuklarının geleceğine yönelik en büyük kaygıları sorulduğunda da işsizlik (yüzde 63,8), ekonomi (yüzde 55,4), eğitim ve savaş öncelikleri oluyor. Şiddet ve madde bağımlılığı ise kaygı sıralamasında dikkat çekiyor.
Türkiye’nin en iyi olduğu konular sağlık (yüzde 47,7), kentleşme (yüzde 40,5), belediyecilik (yüzde 40,2), en kötü olduğu konular ise ekonomi (yüze 42,5), kadın sorunları (yüzde 37,2) ve iç huzur (yüzde 31,3) olarak sıralanıyor. Türkiye’nin ekonomik durumunu kötü olarak tanımlıyorlar. Beş yıl öncesine nazaran durumun daha kötü olduğu ifade edilirken, beş sene sonra daha iyi olacağını umut edenler çoğunlukta.
Dış politika konusunda katılımcılar, Türkiye’yi komşularına nazaran daha güçlü görüyor (yüzde 50,9). Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını (yüzde 39,9) düşünenler çoğunlukta, ancak ‘olması iyi olurdu’ (yüzde 56) düşüncesi hakim. Birçok farklı araştırmada göze çarpan ABD karşıtlığı bu araştırmaya da yansımış; Türkiye’nin ABD yerine Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi (yüzde 37,2) destekleniyor. Türkiye’nin Suriye politikası ise yüzde 44,2 ile başarısız bulunuyor.
Gençler farklılıklara daha açık
Kuşak farkı katılımcıların siyasete yaklaşımlarında belirgin bir fark yaratıyor. Gençler gelişmelere ve farklılıklara daha açıkken, orta yaşlılar var olanı korumaya daha meyilli. Mesela gençler Kürt sorunu için çözüm sürecinin başlaması (yüzde 40,5) taraftarı iken, 50 yaş üstü tam karşıt yönde (yüzde 43,8) fikir beyan ediyor.
Konu Suriyeli mültecilere geldiğinde, kadınlar Suriyelilerle birlikte yaşamak istemiyor. “Suriyelilerin varlığından rahatsızım” diyenler yüzde 50,6 iken katılımcıların yüzde 67,6’sı Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı.
Birlikte yaşama konusunda en büyük engel Suriyeli mültecilere, Ermenilere, ateistlere ve geylere yönelik. Bu kişilerin belediye başkanı olmasına, çocuğunun öğretmeni olmasına karşı olanlar çoğunlukta. Doktor seçiminde de bu kişiler tercih edilmiyor. Sıralamada Yahudiler bulunmuyor.
Kadın demek fedakârlık ve engeller demek
Kadınlar kendilerini en çok çevreci, dindar, özgürlükçü olarak tanımlıyor. Başörtüsü konusu önemli bir dönüm noktası olarak belirtiliyor. Önemli bir şikayetleri din görevlilerinin kadınlara yönelik olumsuz söylemleri.
Ev işlerinin yükü kadınların omuzlarında, bu araştırma bunu yeniden teyit ediyor. Bu durum kadınların kendileri ile ilgili karar vermelerini etkiliyor. Karar verme süreçlerinde kısa vadeli kararları daha kolay alıyorlar. Uzun vadeli kararlarda ise ev, iş ve çocukla ilgili sorumlulukları buna engel oluyor.
Kadınların yüzde 53,3’ü kendi kararıyla evlendiğini söylerken, geri kalan yüzde 46,6 evlilik kararını kendi vermiyor, geleceğinde söz sahibi değil. Bu nedenlerle kadın denince ilk akla gelen kavramlar sorulduğunda annelikten sonra fedakarlık, özveri, mücadele, ayrımcılık, emek, zorluklar, engeller gelmesi şaşırtıcı olmuyor.
Son not
Araştırmada katılımcıların yaş ve hangi parti seçmeni oldukları ayrımları yapıldı. Ancak araştırmada gördüğüm bir eksiklik çalışan/çalışmayan ayrımının belirtilmemiş olması. Kamusal alanda daha çok varlık gösteren veya gösteremeyen kadınlar arasındaki farkı görmek özellikle fırsat, eğitim ve cinsiyet eşitliği açısında önemli bir veri sunabilirdi. İkinci dikkatimi çeken eksiklik ise çocuk ve ev işlerinde kadınlara yardımcı olanların varlığı/yokluğu. Bu evde birlikte yaşanan bir anne/kayınvalide olabilir, günlük veya yatılı yardımcı kadın olabilir veya çocuklara ablalık yapabilecek komşunun kızı olabilir. Bu durumun çalışan/çalışmayan kadınların günlük hayatını, kendisi ile ilgili alacağı kararları ve huzurunu doğrudan etkileyecek bir durum olduğunu düşünüyorum.