Her ticaret savaşının bir tür yaptırım, her yaptırımın da bir tür ticaret savaşı olduğunu veya ticaret savaşına benzer sonuçlar doğurduğunu söylemek mümkün. Nereden bakarsanız bakın, hedefine ve kapsamına göre hem ticaret savaşları, hem de yaptırımlar, dünya üzerinde, mal, hizmet, sermaye ve emek hareketlerini bir veya birkaç nedenle engellemeye veya kısıtlamaya neden oluyor.
Dünya iktisadi ve siyasi tarihinde ne ticaret savaşları, ne de yaptırımlar yeni. Gümrük duvarları ile sağlanan tarife korumacılığının geçmişini ulusal devletlerin kurulmasına kadar götürmek mümkün. Yaptırımlar için ise ilk aklıma gelen en eski örneklerden biri 1807-1814 arasında Fransa’nın Birleşik Krallık’a karşı uyguladığı ‘Kıta Ablukası’. Dünyanın düzeni böyle kurulmuş denilebilir. Ama doğrusunu isterseniz daha iyi zamanlar da gördük. Yine de tarife savaşlarının, yerini uzlaşmacı Dünya Ticaret Örgütü düzenine bıraktığı dönemde bile, kotalarla, manipülatif kur hareketleri ile yapılan birçok ticaret savaşını da hafızadan silmemek gerekir. AB ve ABD arasındaki muz, şarap ve peynir, hormonlu gıda ve güvenlik (safety) standartları savaşlarını, 1990’lı yıllardan beri izlemişimdir. Taraflar ABD ve AB üyeleri olunca, iş daha mı uygar yürüyordu? Hayır. Ama söylem hiç bu kadar kışkırtıcı olmamıştı.
Yaptırım Var da Kabul Ettirim Var mı?
Yaptırımların en alasını Güney Afrika Cumhuriyeti için gördük. Apartheid rejimini sona erdirmeye katkısından dolayı alkışladık. 1970’lerde Arap dünyasının petrol ambargoları da onları zengin edip, Avrupa’yı ve ABD’yi krizden krize sokan bir yaptırım yöntemiydi. İşin sivri ucu, dönüp Arap ülkelerine batıncaya kadar sürdü. Aynı yıllarda Kıbrıs yaptırımları yaşadı Türkiye. Kaddafi olmasaydı bir de petrol ambargolarından nasibini alacaktı. Buna hiç vefa duymadık. 1970’lerin sonundan itibaren Batı’ya - Batı uygarlığına meydan okuyan İran’a uygulanan dünyadan soyutlama politikalarını da izler olduk. Hatta Türkiye ikili takas anlaşmaları ile, geçirgen sınırdan İran’a mal, hizmet, sermaye ve emek akışı sağlamayı öğrendi. İran yaptırımları o günden bugüne hep gündemde. Teknoloji atılımı yapan İran için hedef ve yöntemler değişti ve karmaşıklaştı. Ancak yaptırımlar hep delinmeye mahkûm. Irak’a uygulanan Birleşmiş Miletler’in (BM) Irak halkını, temel ihtiyaç maddelerinden yoksun bırakmamayı hedef alan 986 numaralı ‘Gıdaya karşı Petrol / Oil for Food’ programlarının, bizzat Kofi Annan’ın oğlu tarafından ihlal edildiğine de tanık olduk.
Ayvaz Kasap, Hep bir Hesap
Her ticaret savaşının bir tür yaptırım, her yaptırımın da bir tür ticaret savaşı olduğunu veya ticaret savaşına benzer sonuçlar doğurduğunu söylemek mümkün. Nereden bakarsanız bakın, hedefine ve kapsamına göre hem ticaret savaşları, hem de yaptırımlar, dünya üzerinde, mal, hizmet, sermaye ve emek hareketlerini bir veya birkaç nedenle engellemeye veya kısıtlamaya neden oluyor. Başlangıçtaki mazeret ister iktisadi, ister siyasi, ister güvenlik olsun, çıkılan kapının ardında daha iyi ve müreffeh bir dünya vaadi olmuyor. Geçiçi kazançlar zaman içerisinde ticaret savaşını veya siyasi yaptırımı yürürlüğe koyana da zarar vermeye başlıyor. Ticaret savaşları ve yaptırımlarla kuşkusuz dünya ticareti daha denetimli hale geliyor. Ama aynı zamanda denetimden kaçmak için yeni yeni yol, yordam, yöntem ve taraflar ortaya çıkıyor. Kara piyasalar, yüzü kararmayan aracılar, ikili veya çoklu ilişkilere taraf olmaya başlıyor. Dünya ticaret hacmi resmi rakamlarla azalıyor. Kayıt dışı ticaret artıyor. Delinen yaptırımlar dünya ticaret ahlakını iyice yıpratıyor.
Fiyat artışları, refah azalışları belirgin hale geliyor. Haklı veya haksız ticaret savaşlarının, yaptırımı koyana, konulana ve bunların ticaret ortaklarına zararı var. Her ticaret savaşının veya yaptırımın başında ve sonunda bir siyasi/iktisadi neden ve sonuç aramak doğru. Ancak çok önemli bir sonuç var ki hiç göz ardı etmemek gerek, o da dünyada siyaset sertleşiyor, çatışma olasılıkları artıyor ve ülkeler yeni kamplaşmalar ile daha tehlikeli hatlara çekiliyor.
Çin’e Karşı Ticaret Savaşı ve İran’a Yaptırım Bağlantısı
Bu bağlamda Trump’ın Çin’e açtığı ve iki ülke arasında hâlâ ticaret görüşmelerine konu olan tarife savaşları ile, İran’a karşı yenilediği yaptırımlar ve iptal ettiği istisna listesini birlikte değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Pişmiş aşa hep soğuk su katmayı seven Trump yönetiminin, büyük bir ticaret açığı verdiği Çin’e, ABD’yi korumak, Çin’i dize getirmek, Güney Çin Denizindeki aşırılıklarını, OBOR projesi ile yaptığı aşamayı frenlemek için, tarife savaşı açtığı bilinen bir gerçek. Üstelik geçen hafta, bu savaşın kapsamını genişleterek, Çin’den ithal edilen ve değeri 325 milyar doları bulan iğneden ipliğe birçok tüketim malı üzerine yüzde 25 tarife koyacağını açıkladı. Hâlihazırda yüzde 10 tarife muhatabı malların üzerindeki tarifeyi 10 Mayıs itibarı ile yüzde 25’e çıkardı. Bunda ilk amaç, ABD’ye giren Çin mallarını pahalı hale getirerek, 1- Çin’den ithalatı sınırlamak; 2- Yerli üretimi teşvik etmek; 3- ABD’de hâlâ düşük seyreden enflasyona biraz yukarı yönlü hareket vererek durgunluk riskini azaltmak.
Ama bir başka amaç daha var. Bunu ilk bakışta görmek çok kolay değil. Bilindiği gibi ABD geçen yıl tek taraflı olarak ayrıldığı JCPOA (İran ile yapılan nükleer anlaşmasında), sekiz ülkeye tanıdığı, İran ile ticaret yapma ‘istisna hakkı’nı, 2 Mayıs 2019’da iptal edince, İran’ı da dize getirmeye ahd ettiği iyice anlaşıldı. Bir güvenlik yaptırımı, bir anda daha geniş kapsamlı bir ticaret savaşına dönüşme eğilimi içine girdi. İşin siyasi ve güvenlik riski yönü elbette, İran’ın 60 gün mehil verdiği anlaşma şartlarından ayrılma tehdidine bağlı. Bu tehdidin başında uranyum zenginleştirme sınırlarını kaldırma geldiği unutulmasın lütfen.
Dalyan Limanında Bekletilen Tanker
Hatırlanması gereken bir başka husus da, İran’ın Arak, Fordow ve Buşehr projelerindeki kısıtlamaları kaldırmasından en çok Buşehr ve Fordow’da aktif olan Rus Rosatom şirketinin, Arak projesinde de taraf olan Çin’in yararlanacağı, Rusya ve Çin’in İran’daki etki alanını genişleteceği ve bu iki ülkenin kucağına itilen İran’ın daha da tehlikeli olacağıdır. Şimdi Trump yönetiminin Rusya veya Rosatom’a yapacağı pek bir şey yok. Ama Çin’e karşı dozunu attırmaya çalıştığı ticaret savaşının, bu ülke ile ticaret görüşmeleri sürerken, İran konusunda işe yarayacağını düşünüyor olmalı Trump kurmayları. Bunun işaretleri de yok değil.
Resmi İran kaynakları, Çin’in Dalyan Limanında, altı aydır, 23 milyon varil İran petrolünün bekletildiğini açıklıyor. Üstelik bundan şu ana kadar 1 milyar doları aşkın kaybı olduğunu belirtiyor. Eğer, üzerine gidilen Çin, İran’a desteği çekerse, ABD’nin İran yaptırımlarının etkisinin artması Trump yönetiminin arzu ettiği bir şey. İşte size içiçe geçen bir ticaret savaşı ve yaptırım yumağı.