Gergin siyasetin gölgesinde “Business more than usual”

Türkiye - ABD ilişkileri yine gergin. Bunda birçok neden, tarihi birikim ve anlayış farkı var. En önemlisi bu defa her iki ülkede de yüksek gerilimden siyasi ikbal uman kadrolar koşulları zorlaştırmakta. Bu durum, aynı askeri ittifakın - biri Kuzey Atlantik, diğeri Doğu Akdeniz - ve onun riskli coğrafyasında bulunan iki üyesini giderek birbirine yabancılaştırıyor. “İçimizdeki Düşman” Kuşkusu

Yaşar Levent Dünya
29 Mayıs 2019 Çarşamba

ABD gözünde Türkiye, onun kara listesindeki ülkelerle sıkı fıkı ilişkiler kuran güvenilmez bir ‘müttefik’. Onun için Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Afrika’daki ilişkileri hep mercek altında. Filistin (Hamas), Katar ve Sudan bağlantıları soru işaretleri ile dolu. İsrail ile olan gerginliği açık açık kınanmasa bile dikkatle izlenmekte. Kendi “bölünmez bütünlüğünün sürekli tehdid edildiğini düşünen bir ülke”, Irak Kürdistan’ına yaptığı yatırımlar ve verdiği destek nedeniyle, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve Bağdat yönetimini nasıl görmezden gelir diye zaten eleştiriliyordu. Belki bu yüzden şimdi Yumurtalık-Kerkük Petrol Boru Hattının onarılma umudu gecikiyor. Ayrıca benzer desteği Türkiye’nin neden Kuzey Suriye’ye göstermediğine, adeta ‘bile bile’ anlam verilmiyor. Oysa orada ABD için sütten çıkmış ak kaşık olan, Türkiye için eli kanlı terörün daniskası.

Türkiye, ABD tarafından, Esat rejimi ile arası iyiyken de kınanıyordu. Esad yönetimine karşı Özgür Suriye Muhalif Güçleri’ne destek verirken de. Ama en önemlisi, ABD, Türkiye’yi “bir avuç öfkeli genç” olarak nitelediği DAİŞ’e, başlangıçta verdiği destekten dolayı hala affedememekte. Suriye’den Türkiye’ye akan yaklaşık 4 milyon mülteciyi, Avrupa’ya karşı bir kalkan veya tehdid olarak kullanması, Türkiye’yi Avrupa nezdinde de güvenilir olmaktan çıkardı. Artık sadece ABD için değil, diğer NATO üyeleri için de, Türkiye uyumlu bir NATO müttefiki olmaktan çok, “NATO içindeki düşman” olarak parmakla gösterilmekte.

Suriye kargaşasında, İran ve Rusya ile kurduğu ittifak önce görmezden gelindi.  Cenevre barış sürecinin pabucunu dama atan Astana ve Soçi süreçleri, barışa katkı boyutu ile hiç değerlendirilmedi. Birbiri ile bağdaşmayacak bu ittifak süreçleri yine ABD’nin objektifinden kuşkuyla izlendi. Türkiye’nin bu süreçlerdeki oyun kurucu rolü sınırlı bile olsa, ‘odun kesici’ Rusya’nın ebediyen Suriye topraklarına yerleşmesindeki ‘hık deyici’ rolü belli ki hoş karşılanmadı.

Pusulası Şaşan Stratejik Ortaklık

Türkiye ve İran ilişkileri ve bunun parasal boyutu, ABD’nin hep radarına takıldı. Sınırdaş iki ülkenin masum ticaretini aşan boyutta transferler, Türkiye’de pek ses getirmese bile, ABD’de yargı öksesine yakalandı. Açıklanamayan nedenlerle uzun gözaltılar da ABD’nin nasırına bastı. Nihayet, 1 Mayıs 2019 itibarı ile İran yaptırımları açısından istisnai muamele gören Türkiye, aynı listedeki diğer ülkelerle birlikte bu hakkını kaybetti. Bundan böyle eğer İran yaptırımlarını delerse, ABD Türkiye’ye de yaptırım uygulayacak. Türkiye bu açıdan şimdilik Çin gibi temkinli. İran’dan petrol alımlarını kesmesi ve ihtiyacını başka ülkelerden temin yoluna gitmesi, ABD’yi daha fazla tedirgin etmeme konusunda bir duyarlılık geliştirdiğini göstermekte.

Buna karşılık, Türkiye’nin, Rusya ile aşırı yakın ilişkileri, ABD ile arasındaki açık yaraya sürekli tuz basmaya devam ediyor. ABD ile ‘stratejik ortak’ olan Türkiye, aynı zamanda bir NATO üyesi olarak, Rusya’dan satın alma kararı verdiği S400 hava savunma sistemleri (ve S500 yapımında paydaş olma niyeti) nedeni ile NATO güvenliğini tehlikeye atmakla itham ediliyor. Bu sistemlerle kendisini, kime karşı koruyacağını açıklayamaması da, akıllara bazı endişeler getiriyor. Bu nedenle, ABD Temsilciler Meclisi, ortak proje ürünü F35’lerin ve patriot füzelerinin Türkiye’ye gönderilmesini askıya almış bulunuyor. Ayrıca, Türkiye’nin F35 projesinden de çıkarılıp, yerine örneğin Birleşik Krallık’ın alınmasına artık kesin gözle bakılıyor. Türkiye bu konuda, görünürde, geri adım atmıyor. Bunun Rusya’ya karşı bir mecburiyetten mi kaynaklandığı, yoksa ABD’ye karşı duyulan birikimli güvensizliklerin sonunda mı böyle bir noktaya gelindiği pek açık değil. Yine de kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklar, kamuoyunu aydınlatmıyor. Ancak bu konu ile ilgili olarak da Türkiye’yi yeni bir dizi ABD yaptırımının beklediği unutulmamalı.

PERHİZ VE LAHANA TURŞUSU 

ABD’nin Türkiye’ye, Amerika pazarına girişte vergi avantajı sağlayan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) kapsamındaki ülkeler listesinden çıkarıldığını bildirmesi de, Türkiye’ye olan siyasi bakış açısındaki sertleşmeyi göstermesi bakımından önemli. 1975’te dahil olduğu sistemden artık ‘kritik kalkınma eşiğini geçtiği için’ çıkarılmasına yapılan vurgu ise inandırıcı gelmiyor. GTS programı kapsamında tamamı 4000 civarında çeşitli tarım ürününü, otomotiv aksam ve parçalarını, kıymetli taş ve mücevheratı, plastik, makina ve aksam-parçalarını, bundan böyle gümrük vergili sokmak, Türkiye’ye pazar daraltabilir. Şimdi buna ilaveten,  muhtemel yaptırımların da devreye girmesi, Türkiye’nin 2018 yılında ABD ile yaptığı 19,17 milyar dolarlık ticareti, 2019 sonunda yakalayamamasına neden olabilir.

Buna rağmen Türkiye-ABD ilişkilerinde, ortak teknolojik projelerden tutun da, farklı ürün ticaretine ilerleyen bir boyut olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Tam yeni sorunlara hazır olmak gerek diye düşünürken, Türkiye birdenbire, ABD’den LNG alan dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci ülke haline geliyor. LNG alımlarının büyük bir kısmını Rusya, Azerbaycan, İran’ın yanı sıra Cezayir, Nijerya, Katar, Mısır, Norveç gibi ülkelerden yapanTürkiye, yıllık yurtiçi tüketimin hızla artması nedeniyle ve İran yaptırımlarına takılmamak amacı ile bu ülkeden yaptığı alımları azaltmak için, 2017 den bu yana ABD’den LNG ithalatına başlamış bulunuyor.

Ayrıca Türkiye ve ABD aralarındaki ticareti, 75 milyar dolara (halihazırda 20 milyar dolar) yükseltmek konusunda ısrarlı ve iddialı bir siyasi irade sergiliyor. Enerji ticareti bu iddiada aslan payına sahip. 2018 yılında doğaz gaz tüketimi 48.9 bcm’ye yükselen Türkiye, ABD için ‘Türk Akımı’ projesinin tamamlanmasından önce kapılacak bir piyasa. Ayrıca ABD’nin, Türk Akımı’nın 2020’de faaliyete geçmesi ile devre dışı kalacak Ukrayna’ya, Türkiye üzerinden LNG göndermeyi güvence altına almaya çalıştığı anlaşılıyor. Tabii bu arada Kanal İstanbul Projesinin arkasında da, ABD’nin olduğunu düşünmek için her neden var. Bundaki amacı ise Rusya’nın bölgede artan enerji pazarı etkinliğini dengelemeye çalışmak diye düşünüyorum.