Acı ve yas, her birimizin yitimler karşısında hayatımıza aldığımız, kaçınılmaz bir psikolojik durumdur. Kederli olmaktan kaçınmak, yaşamın kuramsal akışı nedeniyle mümkün değildir.
Kederli olma durumu için ‘normal’ kelimesini kullanmak beni hep şaşırtmıştır. Çünkü keder, başlı başına normal olanın dışına çıktığımız bir duygusal süreçtir. “Bu kederi yaşaman normal” gibi bir yatıştırma yaklaşımı bu durumda oldukça gariptir, hatta bilinçsizcedir.
“Normal keder” ne kadar da çelişen iki sözcük.
Keder duygumuzda çok az normallik vardır. Yaşamımızda değerli olan bir kişinin ölümü, kederin anlaşılabilmesine güçlü bir örnektir. Çünkü ölüm nedeniyle yitim, Prof. Vamık Volkan’ın ekolünde gelişen bilimsel verilerden de belirtildiği gibi; öfke, yadsıma ve bölmeyle örüntülü tepkilerimiz, düşlerimiz, hayallerimiz tamamıyla tuhaf görülebilir.
***
Bu tür acı ve keder hallerinde, bir süre (bu süre kişiden kişiye değişmektedir), keder içindeki kişide farklı algı deneyimleri, hayal denecek derecede varsanılar oluşur. Bunlar; katlanılması ya da inanılması güç ancak tek başına psikolojik bir rahatsızlık belirtileri değildir.
Peki, yas tutmakta olan insanda sizce yas tepkileri ne zaman tehlikeli bir boyut kazanabilir? Aslında kederi kaynak alarak oluşan dinamikler ve insan ruhunun bir yitim karşısında ne derece esnek olabileceği son derece şaşırtıcıdır. Ancak buna rağmen, keder süreci yaşayan kişinin yardıma ihtiyaç duyma noktası elbette, yaşadığı kederin hayatını etkileyeceği boyuta ulaşmış olması veya çok uzun sürmesi hallerindedir.
Freud’dan beridir biliriz ki, keder dahil her türden sıkıntıda veya kendisini yalıtılmış olarak hisseden ya da yasın gidişatı hakkında endişe duyan bir birey, kendisini içtenlikle dinleyecek güvenilir bir dost aramalıdır.
***
Yas tutmanın standart süresine gelince…
Bu konuda Dr. Volkan şöyle der: “Her birey kendine özgü, değişik hız ve yoğunlukta yas tuttuğundan, belirli bir süre vermek mümkün değildir. Ancak komplike olmamış (acısızdır anlamına asla gelmez) yasın gidişatı genellikle bir yıldan iki yıla kadar bir zaman dilimini almaktadır.”
***
Ölümle gelen yas ağır bir durum olsa da, kaybedilen şey bir nesne dahi olsa bu yitim, kontrol etme ve öngörebilme yanılsamamıza büyük darbe indirir. Ağır şekilde yitimle karşılaştığımızda ilkel terk edilme ve çaresizlik korkularımız bilinç dışımızda yeniden organize olur. Biraz yönetim bu bilinçaltı organizasyona geçer.
Bebeklik yaşamımızla birlikte, insan olmanın, başkalarına gereksinim duyma olduğu yönünde bir bilinç ediniriz. Bu bilinç bizimle yaşar. Besleyecek biri olmazsa bebek ölür. Biraz daha büyüdüğümüzde, bir annenin sevgisi olmadan asla yaşayamayacağımızı psişik olarak algılarız. İster gerçekleşmiş, ister tehdit şeklinde olsun ayrılık her zaman tehlikelidir. Yaşam ile ilgili öğrendiğimiz ilk gerçeklik de budur.
***
Bu nedenlerle yitim nedeniyle oluşmuş bir keder sürecinin, bize tecrübe gibi bir armağana dönüşmesi için; kederin normal bir durum olduğuna yönelik varsa, olumlu düşüncelerimizi yok etmemiz sağlıklı olacaktır.
Çünkü süreçte normal olmayanların saptanması ile ilerlememiz başarılı olabilir.