2018-2019 yılının NBA şampiyonu Toronto Raptors oldu dendiğinde, basketbolu takip eden etmeyen herkesin yüzünde “Bir dakika, ne? Nasıl yani? Toronto mu? Hani Kanada’da olan Toronto?” ifadesini görebiliyoruz. Ne basket otoritelerinin ne de en kallavi bahisçilerin bile aklına gelmeyecek bir peri masalı, Kanadalıların kendilerine verdiği isimle “Büyük Beyaz Kuzey” için zafer sarhoşluğu ve unutulmaz bir hikâye getirdi.
Bu hikâyeyi hakkıyla anlamak için öncelikle doksanlı yıllara gitmek gerekiyor. 1995 yılında kurulan Raptors takımı, ana sporu buz hokeyi olan Kanada’nın en önemli şehri olan Toronto’da kendine yer buldu. Ancak hokeyin gölgesinde kalan basketbol ne hak ettiği ilgiyi görüyor ne de ‘ağabey’ Amerika’nın domine ettiği bu sporda kendini gösterme umudu veriyordu. Ta ki 1998 yılı seçimlerinde Toronto’ya basketbol heyecanını getirecek Vince Carter gelene kadar... ‘The Carter Effect’ adlı belgeselde detaylı bir şekilde bahsedildiği gibi bu yıldız öncülüğünde sadece Toronto değil, bütün ülke artık bu spora dikkat etmeye başlamış, gösterilen gelişme onlara heyecan vermişti. Ama her ne kadar 2000’li yılların başında playoff’ları zorlamayı başarsa da Raptors, bir türlü istediği başarıya erişemedi. Bu Vince Carter’ın şehirle ve takımla olan ilişkisinin önce zedelenmesine ve sonunda tamamen kopmasına neden oldu. Carter şampiyonluk hayali peşinde New Jersey Nets’e geçti ve Toronto ilk göz ağrısını kaybetmiş oldu.
Kanada rüyasını gerçekleştiren Hintli
Basketbol tarafında bunlar olurken Toronto başka bir değişim daha geçiriyordu. Aldığı göç dalgasıyla çeşitlenen demografik yapı bir ‘Kanada rüyası’ çerçevesinde birleşip çok kültürlü bir hal almıştı. Dünyanın dört bir yanından, onlarca dinden, dilden, ırktan insan Toronto’ya yerleşip yeni bir hayat kurmanın peşindeydi. Bunlardan biri de Nav Bhatia adlı Hint asıllı bir iş adamıydı. Kanada’ya geldiğinde cebinde beş kuruş olmayan Bhatia, araba satıcılığından başlayıp birçok galerinin sahibi olmaya kadar yükselmiş ve Kanada Rüyası’nı gerçekleştirmişti. Sikh olması sebebiyle kafasına türban takan bu adamın bir tutkusu daha vardı: Toronto Raptors. 24 senedir tek maç kaçırmayan Bhatia, takımının iyi zamanda da kötü zamanda da her zaman yanında oldu. Ne bir maça geç kalmadığı, ne de bir kere olsun erken çıkmadığı rivayet edilen bu adam, şehir tarafından ‘Super fan’ olarak tanınıyordu artık.
Ufak bir geçmiş turunda sonra gelelim bu seneye. 2018 yaz döneminde Toronto Raptors yönetimi bir değişiklik yapmak durumundaydı; son senelerde takım hep playoff’lara kalıp ilk turda eleniyordu. Takıma ‘kazanan’ karakteri katacak bir hamle peşindeydiler ve aradıkları şans kapılarına ta Amerika’nın en güneyinden, Teksas’tan geldi. San Antonio Spurs’ün sessiz süper yıldızı Kawhi Leonard, ayrılmak istediğini söylemiş, yeni bir takım arayışı içindeydi. Sakatlık sebebiyle tam bir sezon oynayamayan Leonard’ın da kontratında bir sene vardı, yani gideceği takım onu bir sene içinde sonra kaybedebilirdi. Raptors yönetimi bu riski alarak yıllarca takımın yıldızı olan DeMar DeRozan’ı gözden çıkararak Leonard’ı kadrosuna katmayı başardı. Alt liglerde başarı göstermiş bir koç olarak Nick Nurse’e güvenen yönetim yola bu ekiple çıktı. Playoff’lara yakın İspanyol veteran Marc Gasol ile kadroyu güçlendiren Raptors artık makûs talihini yenmeye hazırdı.
Heyecanlı playoff’lar
İlk turda Orlando’yu eleyen Toronto, ikinci turu ise Philadephia’yı Kawhi Leonard’ın mucizevi son saniye basketi (son şutun girme olasılığı yüzde 2 idi) ile geçmeyi başardı. Doğu finalinde Milwaukee’yi de yine Kawhi Leonard önderliğinde 4-2 yenen Raptors, finalde ‘bölüm canavarı’ Golden State Warriors’la eşleşti. Sakatlıklarla boğuşan Warriors önce en önemli yıldızı Kevin Durant sonra Klay Thompson’ı sakatlığa kaybedince, Toronto onları da geçip şampiyonluğa erişmeyi başardı.
Bu bir ilkti, Kanadalı bir takım ‘ağabey’ Amerika’yı kendi oyununda yenmişti. Hem de bunu yaparken takımında biri Kongo asıllı olmak üzere iki İspanyol, bir Kamerunlu, bir Karayipli ve Amerikalıları harmanlayarak, yani tam da gücünü aldığı şehrin çok kültürlü dokusuna sahip çıkarak başardı. Basketbolla ilgili ilgisiz bütün Torontolular sokaklara dökülmüşken, tabii ki Super Fan Nav Bhatia da oradaydı. Yüzündeki mutluluk ve gurur ifadesi kilometrelerce öteden görülebiliyordu. O nasıl azimle kendi rüyasını gerçekleştirdiyse, onun tutkusu olan takımı da aynı şekilde bir rüyayı gerçekleştirmişti.