BERNA KUMAŞ SİPAHİ’nin yeni kitabı: ‘Bir Günah Bir Sevap’
‘Bir Günah Bir Sevap’ Berna Kumaş Sipahi’nin ikinci romanı. Çok sahici, pek cesur, hayatın içinden kopup gelmiş ilişkiler yumağı… Farklı açıdan ele alınmış bir aşk hikâyesi. Aynı zamanda okurunu bir hayat oyununa davet ediyor. Kitabın arka kapağında sizi şu soruyla baş başa bırakıyor: ‘’Günahın yakıcı yıkıcılığını sevgi sözcüğünün arkasına saklayabilir miyiz? İçinde bir tutam sevgi karışan kara günahlar beyazlaşır mı?” Bu kitap, zekice kurgulanmış akıcı diliyle, bitene kadar okurun elinden düşmüyor. Düşündüren, zaman zaman empati kurduran, bazen de kızdıran olma potansiyelini taşıyor. Kesin olan bir şey var ki, her şekilde duyguları harekete geçiriyor.
Yazmakla ilgili serüveniniz nasıl başladı?
Çocukluğumda günlük tutarak başladı diyebilirim. Sonraki yıllarda, değişik dergilere yazdığım köşe yazılarıyla devam etti. 2011 yılında, www.sirkadinlar.com isimli bir kadın portalı kurdum. 2017 yılında ‘Gökten Üç Elma Düşmüyor’ romanımı ve 2018 yılında oğluma ithaf ettiğim ‘Atlas’ın Dünyası’ isimli dörtlü çocuk hikâye serisini yazdım. 2019 yılında da ‘Bir Günah Bir Sevap’ romanım okuyucuyla buluştu. Bundan sonrası için iyi bir yazar olma gayretim var.
Kitap yazmaya sizi motive eden nedir?
Hayallerim beni motive ediyor. Yazmak bende bir tutku ve kendimi en iyi ifade etme biçimim. Bunun üzerine hayallerde eklenince duramaz hale geliyorum. Kafamda sürekli yeni hikâyeler dolaşıyor. Romanlarımın Türkiye’nin en önemli yayınevlerinden Doğan Kitap tarafından basılmaya değer bulunması ve bu kitabımın henüz çok yeni olmasına rağmen dördüncü baskıya girmesi beni ayrıca motive ediyor.
Yeni kitabınızın kurgusu insanı meraklandırıyor; özellikle o ‘hayat oyunu’. Henüz kitabı okumayanlara sırrı vermeden, bu oyun sizce gerçek hayatta da oynanıyor mu? Sadakatin sınırlarını zorlayan erkekler, cezalandırılıyor mu?
İsmi farklı olabilir ya da hiç ismi konmayabilir ama hayat oyunlardan ibaret. Öteki türlüsü çok sıkıcı olmaz mıydı? ‘Bir Günah Bir Sevap’ta hayat oyunu üzerinden anlatmak istediğim, aslında hayatın dengesi. Hep iyi ya da hep kötü olmak, hep sevmek ya da hiç sevmemek diye bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Hayatı değerli ve yaşanır kılan, heyecan yaratan bence bu denge.
Kitabın iki ana kadın karakterinden biri 35’inde Naz, diğeri 80 yaşındaki Maria. Komşulukla başlayan ve zaman içinde yakın dostluğa dönüşen ilişkilerinden bahseder misiniz?
İki romanımda da ikili ilişkilerinde kadını, mutlu ve mutsuz eden duygulara savrulmaları, sonrasında içindeki gücü ve potansiyeli kullanıp toparlanmasını anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de Türk toplumunda ezilen, baskı altında yaşayan, çevre baskısını daha fazla hisseden kadından ziyade eğitimli, şehirli, ekonomik özgürlüğü olan kadını örnekledim. İstediği kadar eğitimli, varlıklı, şehirli olsun, iki farklı kuşak olsun duygusal tahribatların kadında yarattığı etki değişmiyor. Kadınız ve insanız. Yaralanmamız, üzülmemiz çok normal, ancak yaralarımıza sarılarak hayatı kaçırmak ve mutsuzluğa gömülmek normal değil. Bu nedenle ‘Bir Günah Bir Sevap’ta, Maria üzerinden yaralara sarılmak yerine yaralarımızı sararak yolumuza devam etmenin en doğru yol olduğunu anlatmaya çalıştım.
HAYAT BİR ŞEKİLDE GÜNAHI VE SEVABIYLA DENGESİNİ KURACAKTIR
Sizce, beyaz yalan misali, ‘beyaz günah’ diye bir kavram, toplumumuz tarafından kabul görebilir mi?
Dünyadaki büyük günahlardan biri, zina olarak görülür. Bense iki insanın birbirini sevmesini ve bu sevgiyi haz duyacakları her aşamada yaşamalarını başkalarına zarar vermediği sürece çok doğal buluyorum. Günahı bu hazzın yaşanmasında değil, yaşayan iki insanın çevrelerine verdikleri üzüntüde görüyorum. Bu benim görüşüm…
Yalan da çok kötü bir şey ama bazen durum kurtarmak için hepimiz söylüyoruz. Kendimizi masum göstermek için başına ’beyaz’ ekliyoruz. O zaman, içine gerçek sevginin karıştığı kara günah beyazlaşmaz mı? Kitabımda bu sorunun cevabını vermiyorum; sadece sorgulatıyorum. Vicdanımızla ya da yaşananların gerçekliğine göre hepimizin kendi kendine vermesi gereken bir cevap diye düşünüyorum. Ancak şu kadarını söyleyeyim, romanımda başına beyazlık eklenemeyecek çok günah var…
İnsanlığa dair pek çok sitemi var kitap kahramanlarının… Klasik müziğin bir tek insanlığı düzeltemediğini söyleyen Maria’nın, nedir insanlıkla alıp veremediği?
Maria, kimilerine göre çok şanslı doğmuş bir kadın ancak hayat yolunda şans hiç yanında olmamış. Maria, annesi dâhil, sevdiklerinden yediği tüm darbelere karşın insan sevgisini ve merhametini koruyabilmiş birisi. Yaşadığı ihanetler, hayatının büyük bir bölümünde yaralarına sarılarak kendini büyük bir yalnızlığa hapsetmesine neden olmuş. Klasik müzik örneğini, burada, insanın içindeki iyilik ve kötülük dengesinin kurulması ile ilgili bir metafor olarak kullandım.
Aldığınız geri dönüşlere göre, kitaptaki Uğur adlı karakter, özellikle kadın okuyucular tarafından nasıl algılanıyor?
Kadın okuyucularım Uğur’a torpil geçtiğimi, onu finalde ödüllendirdiğimi düşünerek bana kızdılar. Uğur aslında hikâyenin ana temasını oluşturan, hayat oyunu için seçilmiş bir kurban. Biz, kadın duygusallığı içinde, hemcinslerimizi üzenleri affetmiyoruz. Bu nedenle Uğur okların hedefinde. Ortada bir günah ve bu günahın sonucu bir de sevap var. Mevzu derin, uzun uzun tartışmak lazım.
“Ben en çok hayallerimden beslendim ve mutlu oldum”
Sosyal medyadan sizi takip edenler, oğlunuz Atlas’la olan büyük aşkınızı da bilir. Kitapçılarda, ‘Atlas’ın Dünyası’ adlı çocuk kitaplarınız da var. Oğlunuza, yaşama dair, en çok neyi aktarmak istersiniz ?
Atlas hayatımın en büyük sevabı… Sahip olması gereken temel erdemler dışında ona en çok aktarmak istediğim, bol bol hayal kurması ve onları gerçekleştirme çabası içinde olması. Sadece öğütlemekle olmuyor, kendini bilmeye başladığından beri birlikte küçük küçük hayaller kurup onları birlikte hayata geçiriyoruz. Ben en çok hayallerimden beslendim ve öyle mutlu oldum. Ben de işleyen bu yöntem onda işler mi bilmiyorum ama ben onun her şeyden önce mutlu bir birey olmasını istiyorum.
Aşk demişken… Sizce aşk hangi şekilde yaşanırsa yaşansın, bir ödül müdür? Evli bir erkek ile yaşanan aşkta, ikinci kadın olmak, duygusal olarak hırpalayıcı değil mi?
Aşkın hormonlarımızla çok yakın ilişkisi var. Aşk, içimizden coşarak gelen, kontrol edilmesi zor bir duygu. Karşılıklı ve doğru kişiyle yaşanıyorsa kesinlikle bir ödüldür. Evli bir erkekle yaşanan ilişkide, her iki kadın için de, durum çok hırpalayıcı. Birinci kadın olmak işin yükünü hafifletmiyor. Sıralamaya koyduğumuz zaman, tabii ki ikinci kadının sahip olduğu haklar daha sınırlı ama o da başkasının yasak bahçesine giriyor. Bunun da bir bedeli var. Ayrıca dürüst ve karakterli bir erkeğin de çok rahat olacağını düşünmüyorum.
Aşk biraz da cesurların işi; yaşadığının arkasında durabilmeyi gerektirir. Karşı tarafa saygı gösterip, “Ben birini seviyorum ve bunu seni aldatarak yaşamak istemiyorum çünkü kendimi de aldatıyorum” demek, en doğal ve dürüst yolu olmalı. Sevmek günah değil, günah olan karşımızdakinin duygularının incitmek ve kandırmak.
Kitabınızı yazarken, Hürriyet’in Ege Temsilcisi olan eşiniz Deniz Sipahi ile birlikte kurgu karakterler hakkında fikir alışverişi yaptınız mı?
Eşim de roman yazıyor. Tabii ki yazdıklarımızla ilgili konuşuyoruz. Karakterlerden ziyade olayın genel kurgusunu paylaşıyoruz. Baskı öncesi mutlaka okuyor ve görüşlerini söylüyor.
İlk kitabınızda olduğu gibi bu kitaptaki hikâye de İzmir’de geçiyor. İzmir bir kadın olsa, onu nasıl tarif ederdiniz?
Bir kadını en iyi bir şiir anlatır derler. Öncelikle İzmir algısı, sevgisi ve hoşgörüsü yüksek, potansiyelleri olan bir kadın olur benim gözümde ama bir de Cemal Süreyya’nın şiiri ile anlatırsak; “Bir kadını ortadan ikiye böl… / Yarısı annedir/ Yarısı çocuk / Yarısı sevgili / Yarısı aşk.”
İşte benim İzmir’im.
Hayat cesurları neden seviyor? Tehlikeli değil mi?
Risk almadan gelişmek mümkün mü? Hayat bu nedenle cesur olup risk alanlara ödüllerini sunar. Mesaj kaygısı taşıyarak yazmıyorum, amacım okuyucuya bir pencere açmak. Açtığım pencerelerden biri de başımıza ne gelirse gelsin, içimizdeki potansiyeli harekete geçirip ayağa kalkıp yolumuza devam etmemiz gerektiği. Geçmişte ne olduğunu biliyoruz ama gelecekte bizi bekleyen güzel sürprizler için cesur olup yolumuza devam etmeliyiz.