GÜNEY AMERİKA TURU (Arjantin-Uruguay-Brezilya)

Uzun zamandır hayalini kurduğumuz Güney Amerika (Arjantin-Uruguay-Brezilya) gezimizi, şubat ayında, Rio Festivali öncesine denk getirdik. Yaklaşık bir yıl süren araştırmalar ve hazırlıklar sonrasında geri sayım başladı. 18 saat süren uçak yolculuğundan sonra nihayet Buenos Aires havaalanına indik.

Cako TARAGANO Seyahat
19 Haziran 2019 Çarşamba

Buenos Aires’te güler yüzlü rehberimiz Silviya bizleri karşıladı. Yolda kısa bir hoş geldiniz ve tanışma sonrası otobüsümüz bizi Buenos Aires in en büyük caddelerinden biri olan 9.Jull. Av üzerindeki Hotel Brizo’ya getirdi.

Anahtarlarımız hazırdı hemen odalara dağıldık. Oda ferah yataklar büyük boy, hemen pencereyi açtım görüntü muhteşem, Buenos Aires’ in en büyük caddesi ve caddenin alametifarikası Obelisk (Dikilitaş) gözüküyor.

Ertesi sabah, kahvaltı sonrası tam günümüzü kapsayan tura başladık. Gece ışıklar içindeki 9. Jul. Av Caddesini gündüz gözü ile görünce daha da muhteşem geldi bize. 140 metre genişliğinde,  beş ana yol gidiş, beş ana yol geliş, üç yan yol gidiş, üç yan yol geliş, yetmiyormuş gibi bir de ortadan metrobüs yolu olan, kaldırımlarında kafelerin masaları bulunan dünyanın en geniş caddesi… (Çinliler bir metre daha geniş yeni bir cadde yapıp rekoru ele geçirmişler) Tura başlarken otelimizin de bulunduğu bu caddeyi izleyerek geçtik. Yol üstünde Opera Binası Colon, gündüz açılan, gece kapanan metalden dev lalenin bulunduğu park, sanat müzesi, hukuk fakültesi hakkında bilgileri paylaştı rehberimiz bizlerle. Parklar alabildiğine büyük ve her taraf yeşil. Bulunduğu coğrafyadan olsa gerek inanılmaz bir yeşil alan var her tarafta.

Tigre nehir turuna giderken yolda rehberimiz Arjantin ve Buenos Aires hakkında bilgiler aktardı. Arjantin, 2.Dünya Savaşı tarihlerinden beri çok göç alan bir ülke olmuş. İspanya, İtalya, Almanya’dan Yahudi, Ermeni ve Katolik dinine mensup göçler almış. Ülkede 250.000 Yahudi yaşıyormuş. Ülkede Katolik, Evangelist, Mormon ve Ermeni Gregoryenler yaşıyormuş. Bir dolar 37 peso. Ülkenin en bilinen ve dünyaca tanınmış iki futbol takımı Boca Juniors ve River Plat. Dünya markalarının birçoğu bulunsa da Arjantin’in en meşhur bira markası Killes. Tüm bu genel bilgileri alarak Tigre nehir turuna çıkmak üzere teknelerin hareket edeceği limana vardık. Nehir bizim Muğla’daki Azmak Çayı gibi sazlıklar içinde ancak rengi ve kokusu Kurbağlıdere kıvamında. Burada hayat tamamı ile nehir ve kıyısında geçiyor. Market, ambülans ve taksiler teknelerden ibaret. Kıyıyı yalayarak geçen tekneden evleri, yalıları, okulu, kiliseyi, halkı, etrafı izledik. Dönüş yolunda Güney Amerika’nın Lunapark ile Aqua Parkı içinde barındıran en büyük parkını sahilden izledik. Hafif çiseleyen bir yağmur altında yaklaşık 1,5 saat süren turumuz keyifli bir şekilde yine aynı limanda sona erdi.

Tekrar otobüse binip Buenos Aires’in otantik bölgesi La Boca’ya yöneldik. Bölge, eskiden fakir halkın yerleştiği bir semt olup, evlerini gemilerden artan boyalarla boyadıklarından, her biri ayrı renk olan adeta renk cümbüşü içinde sokakları adımladık. Burası artık turistik olmuş. Lokantalarda tango yapan dansçılar, müzik yapan müzisyenler, hediyelik eşya satan dükkânlar, sokak ressamları ile dolu. Bu semtte Boca demek futbol demek, futbol demek Maradona demek. Etrafta Maradona ve Evita Peron heykelcikleri ve mankenleri var. Boca Juniors takımının kuruluşu ve tarihçesi hakkında bilgiler alırken stadyumun önünde fotoğraflar çektik.

Buradan panoramik şehir turu yapmak üzere şehir merkezine doğru yol aldık. İlk durak Plazza de Mayo (Mayıs Meydanı). Neo Klasik tarzda yapılan Jose de Sanmartin’in son evi olan Metropolitan Katedralini gezdik. Bu meydanın en önemli binası Casa Rosada, Başkanlık Binası, (Evita bu binanın balkonundan halkına konuşma yapmıştır)  Cabildo (eski meclis binası); tüm bu bina ve eserler bu meydanda.

Buradan Recoleta (Eva Peron ve birçok ünlü Arjantinlinin mezarlığı) bölgesine gittik. Mezarlık ziyaretini bir başka güne bırakıp, Alvear caddesini baştanbaşa yürüyerek geçtik. Çok gösterişli bir semt. Adeta Nişantaşı’nın şık cadde ve sokakları gibi. Birçok marka mağazalar, lüks oteller ve binaların olduğu bir cadde. Buradan Buenos Aires’in en eski ve otantik cafesi Tortoni’ye yöneldik. Önünde uzun bir kuyruk vardı. Kimimiz sırf merak için bekleyip içeride bir kahve molası verdi. Arjantin’de kahve kültüründen çok Mate içme alışkanlığı var. Kabaktan ya da farklı bir materyalden (çelik, seramik vs gibi) özel yapılmış bardaklar içine konan Mate çayı, otları demlenen, özel süzgeci bulunan pipet ile içilen bir içecek.  Akşam yemeği için Arjantin’e gitmeden tüm grup için Al Galope Kosher Restaurant’ta rezervasyon yapmıştık. Adresi,(Tucuman 2633 C1052ABE B.A Tel:+541149636888). Harika Arjantin steakleri tatmak, ızgara keyfi yapmak kelimelerle anlatılabilecek bir keyif değil, yaşamak lazım.

Eski bir İspanyol sömürge toprağı: Uruguay

Cuma sabahı gemi ile limandan Uruguay’ın Colonia del Sacramento liman kasabasına geçtik. Ülke değiştirdiğimizden liman giriş ve çıkışında pasaport işlemleri yaptırıp geçtik. Kapıda buradaki rehberimiz karşıladı. Otobüse binip panoramik şehir turuna çıktık. Uruguay hakkında genel bilgiler alıp ilk durağımız Arena’ya geldik. Eski bir İspanyol sömürge toprağı olduğundan arena olması çok normaldi. Ancak boğa güreştirilmemiş bu arenada. Antik arenayı fotoğrafladıktan sonra şehir merkezine geldik. Şehrin ya da kasabanın diyelim en bilindik yeri denizcilere ışık tutan feneri. Zaman zaman Portekizlilerin zaman zaman İspanyolların egemenliğinde olan bölgede iki ayrı mimari görmek mümkün. Yörenin en turistik yeri Los Suspiros Caddesi. Plaza Mayor Meydanı, San Francisco harabe ve surları, Santisimo Sacramento Bazilikası, sahile inen Arnavut kaldırımlı yolları çok otantik geldi bana. İnsanları rahat, hiç koşturmaca yok, halkın mutluluğu yüzlerine vurmuş.

 

Tam yaşanası bir sahil şehri

Akşam vakti otele döner dönmez üstümüzü değişip sinagoga Şabat duası için yollandık. Congregacion İsraelita de la Republica Argentina (Libertad 769 – Cap. Fed BA) Buenos Aires’in en büyük sinagogu… Düğünler, özel törenler ve bayramlarda açılıyor, diğer günler dualar, içindeki küçük midraşlarda yapılıyor. Bir hayli büyük ve görkemli bir sinagogdu. Biz Sefarad bölümüne indik. Ayrıca içinde Reformist Sinagogu da vardı. Akşam duası çıkışı Reformist bölüme de göz atıp mekândan ayrıldık.

Cumartesi günü sabah kahvaltı sonrası Fiesta Gaucha’ya hareket ettik. Arjantin kültüründe önemli bir yeri olan yerel çobanların yaşam tarzını Santa Susana çiftliğinde görme şansımız olacaktı. (Ruta Provincial 6, B2814 Los Cardales BA,) Çiftliğe vardığımızda bizleri Gaucholar ve kadın yardımcıları yerel kıyafetleri ve ellerinde şarap kadehleri, kapıda karşıladılar. Arjantin’in özel atıştırmalığı Enpanada ikram ettiler. Çiftlik evini gezdik, atlara bindik, çiftlik faytonları ile tur attık, alabildiğine geniş çimlerde uzanıp güneşlendik. Çiftliğin çanı çalınca yemek hazır anlamına geliyormuş. Lokanta bölümüne yöneldik. Norveçlilerden Amerikalılara, İrlandalılardan Kanadalılara dünyanın dört bir yanından yaklaşık 15 ülkesinden misafirler vardı. Müthiş bir barbekü ziyafeti çektiler konuklara. Biz Kosher yiyenler için hazırlık yaptılar. Farklı bir mangalda özel etlerimizi pişirip ikram ettiler. Müthiş bir keyifti bizler için. Salatalar, şaraplar, biralar, ızgara etlerimiz Asado’yu keyifle yedik.

Yemek sonrası Arjantin kültürüne ait şarkılar danslar ve gösteriler, Bandoneon ezgileri eşliğinde tangolar, Gaucholardan hayvanları yakalamak için kullandıkları ucu taşlı sapanlarla danslar izledik. Akşam, Tango Porteno’da nerdeyse Arjantin milli dansı diyebileceğimiz tango gösterisi izlemeye gittik. Otele yürüme mesafesindeki salon müthiş büyük bir müzikhol gibi. Kırmızı kadifeler içindeki dekoru, balkon ve locaları görkemli. Canlı müzikler eşliğinde tangonun seksi ve ihtiras dolu figürlerinin olduğu harika bir show izledik.                                             

Pazar sabahı İguazu’ya uçuşumuz için daha gün ağarmadan kalkıp, havaalanına gittik. Yaklaşık iki saatlik bir uçuş sonrası İguazu’nun Arjantin tarafına indik. Rehberimiz bizi otobüsümüze bindirip bölgenin yağmur ormanlarını gezeceğimiz cangıla getirdi. Ormanı özel 30-40 kişilik kamyonlara binerek gezmeye başladık. Ormandaki bitkiler, ağaçlar, hayvanları hakkında bilgi aldık. Daha sonra zodyaklara binip şelalelerin içlerine kadar gittik. Bu yüzden önce can yelekleri giydirdiler, sonra ıslanmasını istemediğimiz giysi, cüzdan, telefon gibi şeyleri içine saklayacağımız torba verdiler. Teknenin özel rehberi bölge, şelale ve yapacağımız heyecan dolu nehir turu hakkında bilgiler verdi. Üstümüzde özel yağmurluklar  olsa da  zodyakın yaptığı hız yüzünden sırılsıklam olduk. Müthiş bir deneyimdi.                                 

Üstümüzü kurutup, yanımızda getirdiğimiz yedek kıyafetleri değiştikten sonra bu kez yanları açık tren ile devam edip ‘La Gartanta del Diablo’ (şeytan boğazı) diye söylenen kısma geçtik. Çok büyük bir park, birkaç cafe ve lokantası olan bir yerdi geldiğimiz bahçe. Bahçede serbestçe dolaşan hayvancıklar vardı. En özeli Quati idi. Rakungiller familyasından yöreye özel ve daha önce görmediğimiz değişik bir hayvan türü idi. Belirlenen saatte tekrar trenlere doluşup bu kez İguazu’nun Brezilya bölümüne geçmek üzere otobüsümüze geldik. Pasaport işlemlerinden sonra İguazu’nun Brezilya bölümüne geçtik. Şelaleleri en iyi açıdan izleyip fotoğraflamak için asansörlerle istenilen noktaya geldik. Buradan şelaleler bir başka gözüküyordu. Doğa harikası manzarayı izlemekten adeta nutkumuz tutuldu. Suyun debisi ve akarken çıkardığı gürültü hepimizi adeta büyüledi hayran bıraktı.

Daha sonra otelimiz Viva Cataratas’a geldik. Sabah kahvaltısında grubun nerdeyse yarısının mide problemi olduğunu öğrendik Ya sulardan, ya yemeklerden, belki deş ıslanıp üşütmekten herkese bir haller olmuştu.

Rio’da bir sinagog

Bu halde Sao Paulo aktarmalı Rio’ya uçmak üzere havaalanına yollandık. Öğlen saatlerine doğru Rio’daki Copa Cabana plajı manzaralı otelimiz Windsor Leme’ye vardık. Otele yürüme mesafesindeki daha önceden geleceğimiz bildirilen sinagoga giderken Copa Cabana plajı boyunca caddeyi bir baştan bir başa arşınladık. Yolda Rio’nun en meşhur otellerini görme fırsatımız oldu. Sonra caddeye paralel sokaklara girip adrese yöneldik. Karşımıza randevu alamadığımız Jewish Center çıkmaz mı? Girişinde karavan içinde sandviç, falafel, humus gibi yiyecekler hazırlayan seyyar bir büfe, sinagogu, kültür merkezi, spor kompleksi olan çok amaçlı bir merkez. İçeri girmek için şansımızı zorladık, kapıdaki görevli kabul edip bizleri içeri aldı. Hesapta olmayan mutlu bir ziyaret oldu. Oradan randevu alınan Kehillat Yaacov Sinagoguna yürüdük. Adresi Rua Capeldo Alvares de Silva15 RJ. Türkiye’den gelen Türk Yahudilerinin de katkıları ile yapılmış bir sinagog. İçinde küçük midraşı, mikvesi, seuda salonu, idari ofisleri olan bir hayli büyük bir sinagog. Resimler çekip bilgiler alıp buradan ayrıldık.

Salı sabahı panoramik Rio de Janerio turu ile güne başladık. Copa Cabana sahilini baştanbaşa geçerek şehrin 700 metre yüksekliğindeki Corcovado Tepesine doğru yol aldık. Tijuca Milli Parkı içindeki tepenin zirvesine Brezilyanın kuruluşunun 100. yılında halkın Hristiyanlıktan uzaklaşmaya başladığı anlaşıldığında, insanlar toparlamak amacı ile dikilen kurtarıcı İsa heykeli adeta tüm insanlığı kucaklarcasına kollarını iki yana açmış gelenleri hatta tüm Rio’yu selamlıyor. 38 metre yüksekliğindeki heykel neredeyse Rio’nun her köşesinden görülebiliyor. Maracana Stadından tutun şehri baştanbaşa geçen köprüye kadar tüm Rio adeta elinizin altındaydı. Tepeye çıktığımız gibi yine füniküler sistemli trenle aşağı indik.  İstikamet Sugar Loaf, yani görüntüsünden dolayı kesme şeker diye anılan tepeydi. Yine eşsiz bir manzara yine eşsiz bir görüntü. Yolda rehberimiz meşhur Rio Festivalinin geçit töreni yapılan caddesini ve seyirci tribünlerini gösterdi. Tüm samba okullarının geçit töreni yaptıkları bu caddenin uzunluğu 850 metre. Her bir okul bu mesafeyi 70 dakikada tamamlıyorlarmış. Aynı futbolda olduğu gibi bu okullarda da 1. lig, 2. lig varmış. Brezilya’da et ve barbekü çok yenirmiş. Sarımsak çok kullanılırmış. Gerçekten sokaklarda gezerken kesif bir sarımsak kokusu alıyorsunuz.

Samba şıklığı göz aldı

Akşam rehberimiz ve aracımız bizi alıp Ginga Tropical Samba Show izlemek için gösterinin yapılacağı salona getirdi. Tiyatro düzeninde bir salonda önce animatör, sambanın tüm adım ve hareketlerini seyircilere gösterip öğretti. Ardından dansçılar gruplar halinde sahnede showlarını sergilediler. Finalde dansçılar isteyen seyircileri sahneye alıp dans ederken bazı dansçılar salona inip bizlerin arasına karışıp beraber samba yaptılar.

Çarşamba sabahı yoğun bir gün bizi bekliyordu. Yağmur ormanlarında cip safari yapacaktık. Kahvaltının ardından beni benden alan bir sürprizle karşılaştım otelin kapısında. Yağmur ormanlarına gidileceğini biliyordum ama ciplerin otelin kapısına geleceğini beklemiyordum. Üç tane pırıl pırıl cip kapıda, her birinin içinde rehberleri ile bizlere günaydın diyorlardı. Ufak bir şehir turu sonrası milli park içindeki yağmur ormanları alanına geldik.

Hava nerdeyse 30 derece ve çok güneşli idi. Ancak ormanın içi serindi. Gezmek için çok idealdi. Dönüşte nerdeyse tüm Rio’yu görecek şekilde geze geze otelimize döndük. Rio denince Copa Cabana plajı gelir her kesin aklına. Ancak rehberimiz halkın daha çok İpanema plajını tercih ettiklerini anlattı.  Plajda ayak voleybolu, kum voleybolu oynayan kadınlı erkekli takımları ve insanları görünce neden Brezilya futbolcularının top cambazı olduklarını anlayabiliyorsunuz. Kum gibi zor bir zeminde böyle oynuyorlarsa çim sahada cambazlık yapmaları normal. Öğleden sonra Sao Paulo’ya uçmak üzere çantalarımızı otelden alıp havaalanına gittik. Sao Paulo’ya akşam vardık. Sıkı yağan yağmur altında kısa bir panoramik tura çıktık. Şehir Rio’dan daha zengin daha düzenli ve daha şıktı. Ne de olsa Sao Paulo sanayi ve finans şehriydi. Paulista Caddesinden geçip İbirpuara parkını gece ışıkları içinde gördük. Önünden geçerken şehrin sembolü Monument to the Bandeiras anıtı ile yol üstünde geçerken Obelisk ve Monument to the İndependente bağımsızlık anıtını gördük. Bunlar hakkında ve Sao Paulo hakkında genel bilgiler aktardı rehberimiz.  Ardından yeni bir kıta, yeni ülkeler, yeni kültürlerle tanışmanın mutluluğu ile dönüş yoluna geçtik.

Bir Tutkudur Seyahat…