Yüz tanıma, melek mi şeytan mı?

Geçtiğimiz ay San Francisco kentinde alınan bir karar kafaları karıştırdı. Buna göre şehir genelinde yüz tanıma teknolojilerinin kullanımı tamamen yasaklanıyor. Amerika’da federal düzeyde uygulamaya alınmaya çalışılan ve özünde suçluların yakalanmasını amaçlayan bu teknolojinin kişilerin özel hayatlarına müdahale olarak algılanması sonucu bu konuda kesin bir yargıya varılmasını zorlaştırıyor.

Aydın BOLKAR Bilim ve Teknoloji
3 Temmuz 2019 Çarşamba

Amerika’nın Çin’e karşı uygulamaya aldığı teknolojik ambargonun ana kalemlerinden birini Huawei firmasının Amerikan şirketlerinden satın alma yapmasını engellemek oluşturuyor.

 Bu firmalara zaman içinde İngiliz çip üreticisi ARM da dahil oldu. Facebook, Instagram ve Whatsapp gibi uygulamalar bundan sonraki süreçte Huawei telefonlara önyüklü olarak gelmeyecek. Kullanıcıların sonradan yükleme yapıp yapamayacakları ise halen şüpheli. Donanım kısıtlarına ilave en önemli engel ise şüphesiz Android işletim sistemine erişimin kısıtlanması. Burada Huawei’in bir takım alternatifleri olduğu düşünülüyor, zira özünde Android açık kaynak kodlu bir sistem ve Huawei’in bunu adapte edebilecek gücü var.

Huawei kadar büyük olmayan ancak güvenlik cihazları alanında bir dünya devi olan HIKVision firması da bu furyadan nasibini alan bir diğer firma oldu. HIKVision hakkında resmî bir ambargo açıklaması yapılmamış olsa da, geliştirdikleri yüz tanıma teknolojisini Çin’deki Uygurlu Müslümanları tespit amaçlı kullandıkları Amerikan medyasında kendine oldukça fazla yer buldu. Bununla birlikte birçok devletle iş yapan kurumun güvenlik sistemleri içerisinde bu firmanın ürünlerine yer vermekten kaçınmaya başladıkları da gelen haberler arasında.

Bu haberler gelmeye devam ederken, geçen hafta San Francisco kentinde alınan bir karar kafaları karıştırdı. Buna göre şehir genelinde yüz tanıma teknolojilerinin kullanımı tamamen yasaklanıyor. Amerika’da federal düzeyde uygulamaya alınmaya çalışılan ve özünde suçluların yakalanmasını amaçlayan bu teknolojinin kişilerin özel hayatlarına müdahale olarak algılanması sonucu bu konuda kesin bir yargıya varılmasını zorlaştırıyor.

Yapay zekâ tabanlı çalışan yüz tanıma sistemlerin neredeyse tamamı dünyanın en büyük veri firmaları tarafından yönetiliyor. Facebook’a bir resim yüklediğinizde sizin için resimdeki arkadaşlarınızı tanıyıp tavsiyelerde bulunan algoritma sizden aldığı her cevapta kendini geliştiriyor ve algoritmasını güncelliyor. Ben tüm fotoğraf ve video arşivimi yedeklemek için Google Photos uygulamasını kullanıyorum. Bu uygulama, yalnızca yüzleri ve kişileri değil, resimdeki detayları da tanıyor. Ayrıca eğer resim çekilirken telefonun lokasyon bilgileri de kaydedilmiş ise uygulama içinde şuna benzer aramalar yapabiliyorsunuz: “Büyükada’da deniz kenarında çekilen Alper’in fotoları”.

Görüntüler delil olarak kullanılabilir mi?

Kişiye özel uygulamalarda kendini bu denli geliştirmeyi başaran algoritmaların devletlerin hizmetine açıldığı zaman ve tüm kurulu kameralara ortak bir platformdan iletişime olanak sağlandığında ulaşılabilecek bilginin teorik olarak sınırı yok gibi duruyor. Ancak teknoloji halen mükemmel değil. Kadınların, gözlüklü ve koyu tenli kişilerin ayırt edilmesinde, karanlık ortamlarda çekilen görüntülerin analizinde halen sorunlar var.

Amerika gibi hukukun şeklen uygulamasının da çok önemli olduğu ülkelerde bu görüntülerin hangi durumlarda delil olarak kullanılabileceği konusunda da çelişkili görüşler var. Bilindiği gibi, yasal olmayan yollardan elde edilen deliller, geçerli olsa dahi mahkemelerde geçerli kabul edilmiyor. Kişilik hakları, özel hayatın gizliliği gibi konular, metroda veya sokakta bulunan bir kameranın önünden geçerken yakalanan alelade bir görüntünün analizinde büyük önem taşıyor. Ben kendi adıma bu tartışmaların sağlıklı olduğunu düşünüyorum ve yüz tanıma teknolojilerinin gündelik hayatta kullanılmalarını destekliyorum. Bu konuda aksi görüşe sahip olanları da anlıyorum ve birçok kaygının aslında yersiz olduğunu düşünüyorum. Zira yüz tanıma olmadan da kullandığımız telefonlar aracılığı ile çok fazla bilgiyi anlık olarak üçüncü parti uygulamalar ile paylaşıyoruz.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, bu konuda devletin bu konuyu ‘beka sorunu’ olarak görüp istediği gibi kullanması mı, yoksa kişilerin ve yerel yönetimlerin rızasına göre mi hareket edilmesi daha doğru? Bu konuda özgürlükler güvenlik söz konusu olduğu zaman kısıtlanabilir mi?

 Videolarda düzeltme metin düzeltme kadar kolay

Alakasız gibi görünecek ama bu tartışmanın yaşandığı sırada Stanford Üniversitesi araştırmacıları videolarda düzeltme yapmanın bir metni düzeltmek kadar kolay olabileceğini gösteren bir uygulama videosu yayınladılar. Buna göre örneğin videoda “Bugün hava çok güzel” diyen bir kişinin dudak hareketlerinden ve ses tanıma teknolojisi vasıtası ile söyleneni yazıya döken uygulama; cümledeki ‘güzel’ kelimesini ‘yağmurlu’ şeklinde değiştirdiğiniz zaman, yaptığınız değişikliği videoya yansıtılabildiğini gösterdiler. Bu şekilde, herkese her şeyi söyletmek mümkün hale gelecek ve videoların da geçerliliği sorgulanır hale gelecek.

Bu yaşanan son gelişmeyi yazının konusu ile bağladığımız zaman tekrar başlığa geri dönüyoruz, ne dersiniz?