Felsefe ile sanatı harmanlayan FLÜTÇÜ EYAL LERNER

Sanatı için yaşamının yarısını İtalya’da geçiren İsrailli çok yönlü müzisyen Eyal Lerner’i Cenova seyahatimde tanıma fırsatım oldu. Küçük yaşta flüt çalmaya başlayan Eyal, daha iyi bir eğitim almak için babasının evde söylediği aryaların ülkesi İtalya’ya taşındı. Müzik çalışmalarının yanı sıra Holokost ve Yahudi tarihi hakkında Tedex konuşmaları ve yüzlerce şov yaptı. Tüm dünyada gösterime başladığı Broadway şovları da mevcut. Gelin beraber bu renkli kişiliği daha yakından tanıyalım.

Işıl AMANOEL Sanat
10 Temmuz 2019 Çarşamba

Biraz kendinizden bahseder misiniz?

İsrail’de doğdum. Küçüklüğümden beri flüt çalıyorum. Bu konuda ustalık kazanmak amacı ile 23 yaşında İtalya’ya taşındım. Hocam Yahudi asıllı Arjantinli bir müzisyendi. Ve kendisinden klasik ve antik çağ müziği hakkında çok şey öğrendim. Fakat bu konuda ilerleme sağladıkça çok da hevesim olmadığını anladım. İsrailli bir müzisyen olarak kendimi bulmak ve dünyadaki yerimi anlamak için uzun bir yolculuğa çıktım. Bu yolculuk sırasında Yahudi kültürünün ve tarihinin etkisinde kaldım. Özellikle de Holokost ve savaş dönemleri beni derinden etkiledi. Kendimi Yahudi halk müziği ile ilgilenirken buldum. Bir Broadway eseri olan  ‘Damdaki Kemancı’ müzikalinde rol aldım. Özellikle hayatımın son bir kaç senesinde Holokost temalı eserler üzerine yöneldim.

Neden flüt?

Dokuz yaşımda ilk flütümü bir arkadaşım hediye etti. Biliyorsunuz küçük çocuklar genellikle flüt çalarlar. Ailemde babam özellikle müzikle çok alakalıydı. Bu kapsamda beni özel dersler almaya teşvik etti. Ben de iyi bir öğrenciydim. Çok kısa sürede kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Yaşadığımız şehirdeki konservatuarda çok değerli müzik hocalarından eğitim alıp kısa zamanda konserler vermeye başladım. Aslında bir anlamda benim flütü seçtiğim kadar sanırım flüt de beni seçti.

Holokost üzerine yapmış olduğunuz Tedex seminerleri, Broadway şovları, Yahudi müziği sergilediğiniz koronuz ile birçok sanat dalında ve eğitim konusunda aktif bir şekilde çalışıyorsunuz. Performanslarınız, karakteriniz ile ne ölçüde bağlantılı? Sizi ne kadar yansıtıyor?

Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi bu yolculuğa çıkalı uzun bir zaman oldu. Hem kişisel hem sanatsal benliğimi, hem de köklerimi sergilediğim eser ve performanslarda bulabilirsiniz. Hatta şunu diyebilirim ki, zaman geçtikçe yaptığım çalışmalarda kişiliğimin sanatıma etkisinin arttığını söyleyebilirim. Yapmak istediğim hikâyemi ve Yahudi tarihini çocuklara, gençlere aktarmak ve bundan kendilerine bir ders çıkarmalarını sağlamak. Yahudi, İsrailli bir müzisyen olarak en kutsal görevimin bu olduğunu düşünüyorum.

Tüm şovlarınızı ve koro performanslarını kendiniz organize ediyorsunuz. Aynı zamanda da bir müzisyensiniz. Bu iki hayatı nasıl ortak devam ettiriyorsunuz?

Bu ortamlarda ya menajeriniz işlerinizi halleder ya da bağımsız olup her şeyi kendiniz halledersiniz. Açıkçası bu organizasyonları kendim yapmayı seviyorum. Her ne kadar bazen organizasyonu beraber gerçekleştirdiğiniz insanlarla mesafe ve kültür farkı problemler yaratabiliyor olsa da, bunların üstesinden gelmek ve insanları birleştirip yakınlaştırmak bana keyif veriyor. Zaten hocalık yapma sebeplerimden bir tanesi de bu. Bir de sonuçta işbirliği yaptığınız insanlarla bir araya gelip, güzel bir eser ortaya çıkarttığınızda bunun tadının apayrı olduğunu söyleyebilirim.

“ÖZELLİKLE İNSANIN NEFSİNE HÂKİM OLARAK KENDİNİ GELİŞTİRME FELSEFESİ RUHUMDA YER ETTİ“

Size ilham verenler kimler?

En başta en büyük ilham kaynağım babam... Çocukluğundan beri müzikle uğraşıyordu. Çok büyük bir müzik aşkı vardı. Küçükken evimizde babam İtalyanca operalar, aryalar söylerdi. Kendisi dindar bir aileden geldiğinden dolayı sinagogda hazandı. Uzun yıllar sonra annemin de müzikle çok ilgili olduğunu öğrendim. Kibutzta mandolin ve flüt çalarmış. Babam kadar olmasa da o da müzik aşığıydı ve çok iyi bir kulağı vardı. Profesyonel anlamda ise ilk ilham kaynağım tahmin edeceğiniz gibi hocalarım oldu. Onlar bana gerçek bir sanatçı olabilmek için müzik ile yetinmememi, tüm sanat dallarıyla müziğimi harmanlamamı söylemişlerdi.

Sanatçıların dışında hümanist filozofların ve Doğu felsefesinin üzerimde çok etkisi oldu. Özellikle insanın nefsine hâkim olarak kendini geliştirme felsefesi ruhumda yer etti.

Ailenizin kökleri nereden geliyor?

Annem ve babam İsrail’de doğdu. Aileleri ise Doğu Avrupa’dan gelmiş.

 

Sizce sanat mı hayatı taklit eder yoksa hayat mı sanatı?

Düşünceme göre eskiden sanat hayatı taklit ederdi. İlk insan, mağara çizimlerinde bile doğa ve yaradılıştan hissettiği korkuyu,  huşuyu, heyecanı ve sevgiyi diğer insanlara aktarmaya çalışmış. Fakat günümüzde hayatın sanatı taklit etmeye başladığını düşünüyorum. İnsanlar aidiyet duygusu için moda ve trendleri takip eder oldu. Bence sanatın amacı felsefi elementleri hayata yansıtarak, yaşamın gizemini sunmasıyla, bizi düşünmeye teşvik etmektir.

Şovlarınızda unutamadığınız bir anınız var mı?

Tabii var, hem de birçok. Şovlarımdan önce çalıştığım çocuklarla yaşadığım anlar ve onları eğitmek unutulmaz anılarımdan. Birçoğunun yaptığımız, işlediğimiz konularla ilgili tecrübesi yoktu. Onları eğitip, performanslarını sağlamak aklımda en fazla iz bırakan anılarımın başında geliyor.

 Önümüzdeki günlerdeki projelerinizden bahseder misiniz?

Özellikle İtalya’da gerçekleştirdiğimiz şovlarımızı Avusturya ve akabinde Almanya’da gerçekleştireceğiz. Amacımız bu projemizi Avrupa’nın genelinde yapabilmek. Bu şovun kültürel açıdan antisemitizm mücadele edebileceğini düşünüyorum. Çünkü insanların bu konu ile ilgili çok fazla bilgisi yok. Çocuklar biliyorsunuz çok meraklıdır. Onları bu konuda eğitirseniz ve üzerlerine bilgi yatırımı yaparsanız yeni gelecek neslin bilinçlenmesine katkıda bulunabiliriz.

Türkiye ile ilgili yakın gelecekte bir projeniz olacak mı?

Tabii ki de çok isterim. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olduğunu düşünmüşümdür. Türkiye’de bu şovu gerçekleştirme şansını yakalarsam çok mutlu olurum.