Tarımın geleceği nasıl olacak?

Ekranların sevilen yüzü, piyasa yorumlarını Youtube kanalında veya ekonomi programlarında merakla dinlediğimiz sıkı Beşiktaşlı, frankofon dostum, kardeşim, sıra arkadaşım, değerli Hocam Prof. Dr. Burak Arzova bu hafta bizlerle. Kendisi muhasebe, dış ticaret, finans, ekonomi konularında uzman, aynı zamanda bir tarım gönüllüsü. 30 yıllık tanışıklığımız aynen devam ediyor. Saçlarımız biraz beyazladı ancak piyasalar, gıda enflasyonu, tarım, dünya ekonomisi hâlâ aynı, sadece volatilite biraz daha arttı. Bankacılık yıllarımda ve danışmanlık dönemimde tarım kredi kartları ile tarıma dokunmuşluğum var. Bu nedenle röportajda farklı ama önemli bir gündem maddesi olan tarım ve hayvancılık konularını masaya yatıralım istedim. Balıkçılık konusunu unutmadık tabii. Menemen soğanlı veya soğansız ve yapımı kolay olabilir, ama pazardan eve gelmeden önceki işler pek kolay değil. Prof. Dr. Burak Arzova farkı ile işte tarımın durumu ve geleceği.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
17 Temmuz 2019 Çarşamba

Tarımın geleceği nasıl olacak?

Dünyada artan nüfus beraberinde yaşam alanlarına duyulan ihtiyaç tarımsal alanların daralmasına neden olmakta. Sanayileşmenin etkisiyle tarımsal üretimdeki nüfus ise köyleri terk ederek şehir merkezlerine doğru göç ediyor. Şehirlerde yaşayanların zaman içerisinde tarımdan uzaklaşmaları, nüfusun artması, tarımla uğraşanların sayıca azalması gibi temel nedenlerle tarım artık daha stratejik bir hal almaya başladı. Buna küresel ısınmanın etkisini de eklediğimizde tarım artık belki de eskisinden daha önemli hale geldi. Tarımsal üretimden elde edilen pek çok ürünün ikamesi bugünkü teknolojik gelişme ile henüz mümkün değil. Dünyanın en büyük sorunlarından birinin açlık ve yetersiz beslenme olduğu düşünüldüğünde, tarımsal üretim gücüne sahip olan ülkelerin büyük bir stratejik güce sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Gıda enflasyonunu nasıl yönetmeliyiz?

Küresel anlamda FAO verilerine göre son beş yıllık geçmişte gıda fiyatları dünya ortalamasında düşüş gösterirken ülkemizdeki enflasyonun temel nedenlerinden birisi olarak duruyor. Gıda enflasyonunu yönetebilmek için öncelikle maliyetleri yönetebilmeliyiz. Maalesef gıda enflasyonundaki temel sorun maliyetler. Tarımsal üretimin temel girdileri olarak sayılan enerji, tohum ve gübrede dışa olan bağımlılık, yükselen kur değerlerinin doğrudan tarımsal maliyetler içerisine girmesine sebebiyet vermekte. Bununla birlikte tarımsal üretimin belirli bir programa bağlanamamış olması, tarımsal alanların verimli kullanılamayışı, tarımsal üretimin teknolojiden uzak yapıda olması, sulama gibi temel nedenler de enflasyona neden olmakta. Çiftçilerin eğitim düzeyindeki düşüklük, bilinçsiz ekimler vb. unsurları da nedenler arasında görebiliriz.

Tarımın finansmanında sizce daha neler yapılmalı?

Tarımın finansmanı açısından pek çok farklı yöntem mevcut. Öncelikle tarımla uğraşanların aile geleneğinden gelen çiftçiler olduğu gerçeğini kabul ederek önceliği aile tarımına vermek gerekiyor. Bu anlamda mikro ölçekli krediler, tarımda çalışanların sosyal güvenliği ile tarımla uğraşanların statülerinin yükseltilmesi lazım. Büyük ölçekli tarımsal yatırım yapacakların ise yatırım yapacakları konuyla ilgili eğitimlerini almış, sertifikasyonlarını tamamlamış olmaları gereken bir yapının kurulması gerekli. Bugün bir McDonald’s restoranı açarken eğitim almadan bu restoranı açamazken, buraya tarımsal ürün sağlayacak bir çiftliği kurmak için devlet işletme sahibi olacak kişiden hayvancılık bilgisi, çiftlik yönetimi, maliyetlendirme, pazarlama gibi temel bilgilerin sahibi olmasını bile istemiyor. Şahıslara yönelik sertifikasyonlar yokken, onların üreteceği ürünlere yönelik farklı farklı sertifikasyonlar isteniyor. Bu bile garip. Tüm sayılan nedenlerle gerek verilen teşvikler gerekse de tarımın finansmanında verimlilik sorunu ortaya çıkıyor. Bence sorun temelde burada. Bir diğer husus ise çiftçinin üreteceği ürünün tohum desteğinde bulunacak, bunları pazarlayacak ve çiftçinin haklarını koruyup halkı daha ucuz ürünle buluşturacak kooperatiflere ihtiyaç var. Bugün ülkemizde binli sayılarla ifade edilen kooperatifler olmasına karşılık bunların bir ikisi hariç çoğu amacından sapmış, siyasette yer alacak kişiler için basamak haline dönüşmüş yerler. Ayrıca çiftçilerin ortak olacakları Hollandalı Rabobank benzeri bir kooperatif bankasına da acil ihtiyaç var.

Hayvancılığın gelişmesi için teşvikler yeterli mi?

Hayvancılıkta verilen teşvikler üretim artışına göre planlanmış değil. Bu nedenle daha önce bir öneri olarak dişi hayvanların desteklenmesini ve verimlilik izlemesini önermiştim. Bu kısmen kabul gördü. Dişi hayvanların desteğe tabi tutulacağı söylendi ancak konunun hangi aşamasındayız bilgim yok. Çünkü geri bildirim anlamında bir bilgi akışı mevcut değil. Tarımsal teşvikler verilirken hayvan doğum oranları, çiftliklerin modernizasyonu, ortak üretim gibi verimliliği artıracak temel unsurlara destek verilmesi lazım. Herkesin destekten faydalanabiliyor olması, saydığım bu hususların ihmal edilmesine ve verilen onca desteğe rağmen bir türlü istenilen verimin alınamamasına sebebiyet vermekte.

Besin değer zincirinde nasıl bir strateji izlenmeli?

Bence burada besin değer zincirinden ziyade tarımsal tedarik zincirini kontrol altında tutabilecek, üretilen bir ürünün tarladan, satış noktasına gelinceye kadar kontrolünü sağlayacak ve gerektiğinde tedarik zinciri kurallarına aykırı hareket edenleri parasal olarak cezalandıracak bir ‘Üst Kurula’ ihtiyaç var. Bugün Rekabet Kurulu etkin çalışmadığı için, görevi sadece tarımsal tedarik zinciri kontrolü olan ve daha işlevsel bir yapıyı öneriyorum. Bunu ileride biraz daha etkin bir model haline getirip ilgilenenlerin incelemesine sunmak istiyorum.

Tekrar lüfer yiyebilecek miyiz, Marmara’dan izmarit avlayacak mıyız?

Umarım olur ancak hamsinin bile Gürcistan kıyılarına kaçtığı bir sürecin içine girdik. Maalesef geçmişten bu yana aşırı kâr hırsı beraberinde balık avcılığında trol gibi, küçük balık avlama gibi kötü alışkanlıkları da beraberinde getirdi. Balıkçılıkta yine maalesef geleceği düşünmeden, denizin onların ekmek teknesi olduğu gerçeğini inkâr ederek avlandılar. Yasalar caydırıcı olmadı. Bu nedenle bu alanda kökten bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Belki mevcut balıkçıların yıllık parasal ihtiyaçlarını hesaplayıp, bunu bir teşvik modeli çerçevesinde balıkçılara aktarıp, Marmara’da 3-4 yıl avlanmayı yasaklamak en doğrusu olacak diye düşünüyorum. Belki bu şekilde balık nüfusunu artırma imkânı olabilir.

Hollanda modeli nedir, bizim farkımız ne? 

Hollanda küçük bir alanda çok etkin üretim gerçekleştiriyor. Bu üretim sadece süt üretimi de değil üstelik. Mesela lale soğanlarından dünyanın birçok yerine ihraç edilen renk renk laleler üretiyorlar. Ülkenin coğrafi şartları sütçülük için çok uygun ama esas parayı katma değerli ürünlerden elde ediyorlar. Hollanda peyniri denediğinde herkes biliyor ve ülkeye uğrayan hemen hemen tüm turistler evlerine peynir götürüyorlar. Demek ki esas olan katma değerli ürünler üretmek. Hollanda’da çiftçilerin ortak olduğu çok büyük kooperatif bankaları var. Finansmanı buradan sağlıyorlar. Kooperatifler ise siyaset alanı değil, çiftçiye hizmet ediyor. Ayrıca çok büyük tarımsal ürün borsaları mevcut. Bizde ise bu sayılanların hiçbiri yok.

Yerli otomobil mi, yerli tarım ekipmanları ve traktör mü?

Bence hiçbiri değil. Yerli üretim otomobilin iki eksiği var. Birincisi halkın alım gücü, ikincisi büyük ölçekli markalarla rekabet. Burada ana strateji bence yeni nesil araçlara uygun piller ve yazılımlar üretmek olmalı. Gelecekte artık sadece otomobil üreten firmalar bile gelişen yazılıma sahip olmadıkları anda rekabetten uzak kalma riskiyle karşı karşıya. Tarımsal ekipman ve traktör için ise bence herkesin traktör ve tarımsal ekipman sahibi olması büyük bir israf. Köylerin merkezinde ortak ihtiyaç alanları olmalı. Traktör ve ekipmanlar ortak kullanılmalı. Bunun için ihtiyacımız olan öncelikle ortalık kültürü sonrasında kooperatifleşmenin gücüne inanmak olmalı.

Fındık, zeytinyağı gibi üretimde mukayeseli üstün olduğumuz ürünlerde uluslararası markalarımızı nasıl geliştirebiliriz?

Bence Türkiye’nin tarımsal üretimde gündem maddelerinden biri de bu olmalı. Her ikisinde de (fındık ve zeytin) dünyanın ana üretici ülkelerinden biri olmamıza karşılık katma değerli üretimde yani fındıktan fındık kreması, zeytinden zeytinyağı yapıp bunu dünya ölçeğinde pazarlamaktan uzağız. Oysa para katma değer yaratılan ürünlerden elde ediliyor. Bunun için bu alanlara yatırım yapacak firmalara sadece parasal destek vermek yeterli değil, bunların nasıl pazarlayabileceği, neyin ön plana çıkarılabileceği konusunda uluslararası ajanslarla çalışmak gerekiyor. Dünya tedarik zincirinde neleri eksik yaptığımızın, nasıl dağıtım ağlarında yer almamız gerektiğinin analizi gerekiyor. Ciddi şekilde bir irade gerekli. Bu süreç özel şirketler yoluyla yapılamıyorsa eğer devlet ve özel sektör ortalığı şeklinde de yapılmalı.

Endüstri 4.0 tarımı ve hayvancılığı nasıl etkiliyor?

Ülke olarak henüz Endüstri 4.0’ın uzağındayız. Hele tarımda endüstri 2.0’dan endüstri 3.0’a geçiş yapmış bile değiliz. O nedenle önceliğimizin burası olmadığını düşünüyorum. Tarım alanında temelde yapılacak çok iş var. Zaman içerisinde reformlar tamamlandıkça, Endüstri 4.0 ülkenin gündem maddesi haline gelince tarım da bundan nasibini alacaktır.

Dünya Gıda Örgütü Yenilebilir Böcekler Raporu yayınlamıştı. İnsanlığın buna ihtiyacı var mı?

Uzakdoğu’da bazı ülkelerde böcekler yeniliyor. İhtiyaç olup olmamasından ziyade bir bilgilendirme olması açısından bence önemli bir rapor.