‘GENÇ AHMED’ Cannes’daki sekiz filmiyle yedi ödül kazanan Dardenne Kardeşlerin son iddialı filmleri…
Göçmen sorununa eğilen kariyerlerindeki üçüncü filmle Belçikalı Dardenneler Mizansen Ödülü’nün sahibi oldular. Kur’an’ın köktendinci bir yorumuyla kendisini etkileyen bir imamın sözünden dışarı çıkmayan Ahmed’in üzerinden, Dardenneler günümüz toplumsal hayatın sorunlarına eğilmeyi sürdürüyorlar. Bu konudaki kötümser görüşlerini yineleyen Dardenneler, Ahmed’in kapıldığı bağnazlık hastalığından kurtulacağına dair iyimser bir yorumda bulunmuyorlar. Ahmed, hayatın kendisine sunduğu şansları elinin tersi ile itip, inandığı doğrular için cinayet işlemeyi göze alıyor. Bu yazıda, Jean-Pierre ve Luc Dardenne’in Cannes’daki basın toplantısında bu sert filmleri için yaptıkları açıklamaları okuyabileceksiniz.
Cannes’da yarıştıkları sekiz filmle iki Altın Palmiye, bir Jüri Büyük Ödülü, bir Senaryo Ödülü, bir En İyi Erkek, bir En İyi Kadın Oyuncu Ödülü kazanan Dardenne Kardeşler, bu yıl ‘Genç Ahmed/Le Jeune Ahmed’ ile yine elleri boş ayrılmadılar. Film, Mizansen Ödülü (En İyi Yönetmen) kazandı.
Filme adını veren Ahmed, babasız büyüyen 11-12 yaşlarında bir göçmen çocuk. Kur’an’ın köktendinci bir yorumuyla kendisini etkileyen bir imamın sözünden dışarı çıkmayan Ahmed’in üzerinden Belçikalı Kardeşler günümüz toplumsal hayatın sorunlarına eğilmeye devam ediyorlar.
Dardenneler evvelce göçmen sorununa eğildikleri ‘Lorca’nın Sessizliği/Le Silence de Lorca’da (2008), Belçika vatandaşı olabilmek için sahte evlilik yapan bir göçmen kadının öyküsünü anlatmışlardı. ‘Bilinmeyen Kız/La Fille Inconnue’de bir doktor kadın, semtinde öldürülen göçmen bir fahişenin sırrını çözmeye çalışıyordu.
Jean Pierre ve Luc Dardenne, ‘Genç Ahmed’ ile üçüncü kez işledikleri göçmen sorununda, bu konudaki kötümser görüşlerini sergilemeyi sürdürüyorlar. İlk iki filmde olduğu gibi, Ahmed’in kapıldığı bağnazlık hastalığından kurtulacağına dair iyimser bir yorumda bulunmuyorlar.
Film, radikalleşmenin törpülenmesi, ıslah edilmesi konusunda hiçbir öneri getirmiyor. Karşısına çıkan Belçikalı yaşıtı bir genç kızın yakınlaşmaya çalıştığı Ahmed, günlük hayatın olumlu gerçekleriyle karşı karşıya geliyor. Hayat kendisine bir şans sunuyor ama bu konuda umutsuz görünen Dardennelerin Ahmed’i bu şansı elinin tersiyle itiyor.
GENÇ BİR ZİHNİN ESİR ALINMASI
Cannes’daki basın konferansında Dardenneler’e filmin senaryosunu yazarken, Molenbeeck’teki radikal İslam olayının etkisinde kalıp kalmadıkları soruldu. Verdikleri cevap şöyleydi: “Yalnız Molenbeeck değil, önceleri Paris’teki Charlie Hebdo ve Bataclan, Tolouse’daki Yahudi okulu, Brüksel Havaalanı olayları oldu. Faillerin çoğu Belçikalı ve Fransız vatandaşıydı. Sinemanın işlevi günümüz olaylarına ayna tutmaktır. 11-12 yaşında, babasız bir çocuk, kendisine ailesinin dışında bir rol model seçer. Ahmed’in baba olarak gördüğü imam yüreğine kin tohumları ekiyor. ABD’deki köktendinci Katolikler için de aynı şey geçerli. İlmin tüm keşiflerini reddediyorlar. Filmimiz genç bir zihnin esir alınması ve dini fanatizm üzerine bir filmdir”.
Minimalist filmleriyle ünlenen Dardenne Kardeşler, Avrupa sinemasının sosyal gerçekçi türün öncülerinden sayılırlar. Amatör ve tanınmamış oyunculara filmlerinde yer vermeleriyle tanınan Belçikalı kardeşler, çizgi dışı ve özgün sinema dilleriyle takdir ediliyorlar. Yazdıkları senaryolarda iyi düşünülmüş konuları, gerçek hayattan alınmışçasına, büyük bir gerçekçilik anlayışıyla işlemedeki hünerleri kendilerini benzersiz kılıyor.
Sol eğilimli ve toplumsal sorunlara düşkünlüğüyle tanınan iki kardeş, cesur ve duygu sömürüsünden uzak filmleriyle, zengin sosyal arka planı olan kaliteli konuları işlemeyi sürdürüyorlar.
Son derece sert bir film olan ‘Genç Ahmed, günümüz Belçika’sında, radikal İslam’ın uygun gördüğü şartları yerine getirmenin hayatına anlam katacağına inanan 12 yaşındaki bir yeni yetmenin öyküsü.
İmam Youssouf (Othmane Moumen) kendi bakkal dükkânında çırak olarak çalıştırdığı Ahmed’i (İdir ben Addi) avucunun içine almış, istediği gibi yönlendiriyordur. Babası öldüğü için Avrupalı annesi (Claire Bodson) ve iki kardeşiyle yaşayan Ahmed, annesine içki içtiği için karşı çıkıyor, modern giyimli kız kardeşini orospulukla suçluyor.
FANATİZM HER DİNDE VAR
Okuldaki Kur’an eğitimi almış öğretmeni İnes’i (Myriem Akheddion), Yahudi bir sevgilisi olduğu için öldürmeyi aklına koyuyor. Orta direk bir Müslüman göçmen ailesine mensup Ahmed, birkaç ay önce Playstation ile vakit geçirirken, aniden radikal bir dinciye dönüşür. Annesi mahallenin imamının oğlunun beynini yıkadığından yakınırken, Ahmed bütün vaktini odasında dua ederek geçirir ve Müslüman kadın öğretmeninin uzattığı eli sıkmayı reddeder.
İmam Youssouf’un kışkırtmalarıyla Ahmed, çorabının içinde sakladığı bıçak ile İnes’in evine gidip onu öldürmeyi aklına koyar. Ancak planında başarısızlığa uğrayıp tutuklanır. Islahevinde ve gözetim altında çalıştığı çiftlikteki yaşıtı bir genç kızın kendisinden hoşlanması, Ahmed’in fikirlerini değiştirmez, uyumsuz davranışlarını sürdürür.
Kendisinden hoşlandığını söyleyen çiftçinin güzel kızı Louise’in öpüşmeye zorladığı Ahmed gidip ağzını yıkar. İşlediği bu günahın affedilmesi için Louise’den Müslüman olmasını talep eder.
Bir yolunu bulup çiftlikten kaçan Ahmed’i sivri hale getirdiği diş fırçasıyla öğretmeni İnes’in evine girmeye çalışırken görürüz.
Dardenne Kardeşler cinayet işlemeye şartlanmış, fanatik, dindar karakterleri, genç Ahmed’i senaryolarında nasıl işlediklerini şu cümlelerle açıklıyorlar: “Ahmed’i, çevresindeki insanların (annesi, kız ve erkek kardeşi, öğretmeni, kendisini yargılayan hâkim, avukatı, psikoloğu, çiftçi genç kız) etkileyemediklerini gördük. Hiçbirinin dini inançları uğruna aklına koyduğu cinayeti işlemesini engelleyemediklerine kanaat getirdik. Anne sevgisi, öğretmenlerin iyi niyetli yaklaşımları, genç Louise’in aşk oyunları, bu kapalı kutu, katı fanatik gencin aklından cinayet fikrini çıkarmaya yetmedi.”
Biri felsefe, diğeri sanat tarihi tahsili görmüş bu 65 ve 68 yaşındaki iki kardeş, meslek olarak seçtikleri sinemada ilham aldıkları iki filmden bahsederler; Mouchette ve ‘Au Hasard Balthazar’.
Her ikisi de Robert Bresson imzalı birer başyapıt olan filmler, sanatçının özgün üslubuyla, erdem, masumiyet, suç ve çürüyüş temalarının hakkını veren benzersiz yapıtlar. Popüler bir yönetmen olmamasına rağmen, bu 1966 ve ‘67 tarihli iki başyapıt ve diğer filmleriyle Robert Bresson yalnız Dardenneler’i değil birçok sinemacıyı etkilemişti.
‘Genç Ahmed’, Dardenne Kardeşlerin kariyerlerindeki yapıtların Bresson’unkilere en yakın duranı.
ÖDÜLE DOYMAYAN İKİ BELÇİKALI
Dardenne Kardeşler 32 yıllık kariyerlerinde yaptıkları filmlerin sekiziyle Cannes’da yarıştılar. 1999’da ‘Rosetta’ ile 2005’te ‘L’Enfant’ ile Altın Palmiye ödülü kazanıp, bu festivalin ‘Çifte Altın Palmiyeli Yönetmenler Kulübü’nün yedi üyesinden biri oldular.
Orta sınıf bir anne-babanın çocuğu olan Jean-Pierre ve Luc Dardenne, büyüdükleri endüstri şehrinin işçi grevlerine, boykotlarına ve gösterilerine tanık oldular. Jean-Pierre işçi olarak çalıştığı çimento fabrikasında işçilere uygulanan haksızlıklardan derinden etkilendi.
Belgesel filmlerin ardından yaptıkları üçüncü uzun metrajlı film Söz/La Promesse’ (1996) ile ünlenen Belçikalı kardeşler, üç yıl aradan sonra yaptıkları ‘Rosetta’ ile Cannes’dan üç ödülle ayrılıyorlardı. İki kardeş Altın Palmiye’yi kaldırıp Ekümenik Jüri’den Özel Mansiyon kazanırken, genç oyuncuları, 17 yaşındaki Emilie Dequenne En İyi Aktris seçiliyor.
Film, büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde büyüyen Rosetta adlı kızın alkolik annesiyle yaşadıklarını anlatıyor. Bir sonraki filmleri ‘Oğul/Le Fils’in (2002) başrolündeki Olivier Gourmet aynı festivalin En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.
Ardından gelen ‘Çocuk/L’Enfant’ (2005) Dardenneler’e ikinci Altın Palmiye Ödülü’nü getirdi. Bebeğini satan, serseri ruhlu, sorumluluk duygusu taşımayan, sorunlarını çözmede aciz, genç karısını depresyona sokan, 20 yaşındaki Bruno’nun (Jérémie Renier) öyküsünü anlatan ‘Çocuk’ yürek parçalayan bir dramdı.
Belçika vatandaşlığına geçebilmek için sahte evlilik yapan bir göçmenin dramını anlatan ‘Lorna’nın Suskunluğu/Le Silence de Lorna’ (2008), Dardenneler’e Cannes’da En İyi Senaryo Ödülü’nü getirmişti.
Bisikletli Çocuk/Le Gamin Au Velo’ 2011’de Jüri Büyük Ödülü’nü, Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmiyle paylaşmıştı. Film, babası tarafından istenmeyen, yetimhanede yaşayan bir çocuğa yardım elini uzatan bir kadının öyküsünü anlatıyordu.
Marion Cotillard’a 2015’te Oscar adaylığı getiren ‘2 Gün, 1 Gece/2 Jours, Une Nuit’ fabrikada zor şartlar altında çalışan işçilerin sorunlarını işliyordu.
‘Bilinmeyen Kız/La Fille Inconnue’ (2016) muayenesinin bulunduğu semtte ölü bulunan göçmen bir fahişenin sırrını çözmeye çalışan bir doktorun (Adéle Haenel) öyküsünü anlatan bir filmdi.