Güneş’in tüm ihtişamıyla parladığı, iyot kokusunun, kumların ısısının, denizin serinliğinin, âşık ve sarhoş Akdeniz akşamlarının, Aslan Burcunun ayı temmuzda başlar. Bu temmuzda gökte parlayan güneş dışında kalplerimizi ve gişeleri ısıtan bir şey daha hayatımıza geri döndü: ‘Aslan Kral’.
Yönetmen koltuğunda Jon Favreou’nun oturduğu bu efsane film bu sefer Disney tarafından live-action olarak hazırlandı. Okültizm ve astroloji konusuna fazlasıyla ilgili olduğunu bildiğimiz Hollywood’un ‘Aslan Kral’ filminin vizyon tarihi olarak temmuz ayını seçmesi bir tesadüf olmasa gerek. Siz ne dersiniz?
Daha önce izlememiş olanlarınız için filmin kısa hikâyesi şöyle: Afrika bozkırlarında, her gece batıp yeniden doğan güneş misali, bir kralın devri sona ererken, tahtın yeni varisi olacak bir aslan dünyaya gelmektedir. Aslan Kral’ın ‘Yaşamın Döngüsü’ adlı film müziğinde anlatıldığı gibi sonsuz döngünün bir tekrarıdır bu aslında. Kahramanımız, veliaht Simba’nın tacını takıp tahta geçmesi ise hiç kolay olmayacaktır. Çünkü ormanın derinliklerinde tahta geçmeyi planlayan başka bir aslan daha vardır: Amcası Scar! Babası Mufasa’nın rehberliğinde kral olmak üzere eğitilen Simba, sinsi amcası Scar’ın planlarından habersizdir. Kral olmak için her şeyi yapmaya hazır olan Scar, Mufasa’yı öldürecek ve Simba sürgün edilecektir! Zamanı geldiğinde hakkı olanı almak için geri dönecek ve amcasına yaptıklarının bedelini ödetecek olan kahramanımızın bu karşılaşma için hazırlanması gerekmektedir.
Temmuz doğumlu bir Aslan olmanın dışında ‘Aslan Kral’ filminin benim için çok özel bir yeri vardır. Çin, Hindistan ve Türkiye’nin doğusu başta olmak üzere yaptığım yolculuklar sonrasında insanın ruhsal gelişimine dair edindiğim bilgileri kitlelerle daha etkin bir şekilde paylaşabilmenin formülünü arıyordum. Bu formülün oyunculuk ve sinema olduğuna karar vermiştim. Bu amaçla geldiğim İstanbul’da enstrümanım adını benim koyduğum ‘Sine-drama’ olacaktı. 2014 yılında sinema yüksek lisans ile eş zamanlı tamamladığım ‘Yaratıcı Drama Liderliği’ tezimin konusu; Joseph Campbell’ın ‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ kitabı üzerineydi. Tezimdeki atölyeler ise ‘Aslan Kral’ filmi üzerinden inşa edilmişti!
Bu araştırmaları yaparken dramanın köklerinin Şamanizm’e kadar uzandığından ve ruhsal tekniklerle doğrudan ilişkili olduğundan ise habersizdim. Hindistan’a seyahat ettikten sonra öğretilerini halkla paylaşmak isteyen tiyatro tanrısı Dionysos ve onun öğretilerini revize eden Orfeus’un dramayı bir enstrüman olarak kullandıklarını ise yıllar sonra okuyacaktım… Orfe ya da Arfa sözcüğü, Fenike dilinde, nur anlamına gelen ‘aur’ ve şifa anlamına gelen ‘rofae’ sözcüklerinden oluşmuştur ve “nur aracılığıyla şifa veren” demektir. Mısır’da Osiris rahipleri tarafından inisiye edilen ve ‘Dionysos Gizemleri Okulu’nun kurucusu Orfeus da ışığını yaymak üzere tiyatronun gücünden faydalanmıştı.
Dionysos, Zeus ile Semele’nin oğludur ve bağ bozumu tanrısı olarak bilinir. Onun adına düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde tiyatronun temeli atılmıştır. Dionysos’un doğum hikâyesi ise şöyledir: Zeus Semele’ye âşık olur, fakat karısı Hera onu kıskanmaktadır. Hera, yaşlı bir kadın kılığına girerek Semele’ye Zeus’un ona güçlerini göstermesini tavsiye eder. Zeus bütün parlaklığıyla gücünü gösterirken Semele yanar ve karnındaki yedi aylık bebeğini düşürür. Zeus bu sırada mucizevi olarak orada biten sık yapraklı bir sarmaşığın yanmaktan koruduğu Dionysos’u kurtarır ve baldırında saklar. Tanrı Dionysos Zeus’un baldırından doğar. Hera’nın emri üzerine Titanlar, Dionysos’u kaçırarak öldürürler ve onu küçük parçalara bölüp bir kazanda pişirirler. Ancak çocuğun büyükannesi Rhea torununa acır ve Athena›nın yardımıyla onu kurtarır ve parçalarını birleştirir. Dionysos (iki kere doğan) Hera’dan saklamak için kız gibi giydirilir, sonra Semele’nin kız kardeşi İno ve eşi Athamas’a yollanır. Zeus, Dionysos’u Hera’nın gazabında korumak için onu bir keçiye dönüştür ve Nysa dağındaki nemflerin arasına yollar. Genç Dionysos, Nysa Dağı’nda şarabı icat eder ve nemflerden ve satirlerden oluşan alayı ile Hindistan’a kadar uzanan dünya seyahatine başlar. Yolculuğu sonrası ülkesine döner ve kendi adıyla anılacak öğretisini yaymaya başlar.
“Bu öğretiye göre, tüm tanrıların en büyüğü olan Zeus, tüm evrenin kendisinden var olduğu Tanrıdır. Dionysos ise, onun oğlu, yani tezahür etmiş İlahi Kelamdır. İnsanlar, Dionysos’dan birer parçadır. İnisiyeler ise, insanoğlunun Hermes’leridir (rehber).”
Dionysos da tıpkı Aslan Kral gibi bir tür solar (güneş) enerji sembolüdür. O, 25 Aralık’ta bir bakireden doğmuş, suyu şaraba çevirmiş, sıradan insandan ‘aydınlanmış insan’ yaratmış, Titanlar tarafından öldürülmüş, 25 Mart’ta yeniden dirilmiş ve ondan da bir kurtarıcı olarak bahsedilmiştir.
Anlayacağınız yol tektir, yolcu tektir anlatılan hikâye de aynı ve tektir. Dionysos’un geçtiği yoldan bu sefer ‘Aslan Kral’ kahramanımız ‘Simba’ geçecektir. Bu tüm kadim inisiyelerin sınavıdır: “Gelecekteki hayatına ulaşması ve şu andaki durumunu anlayabilmesi için ölüm imparatorluğundan geçmesi şarttır”. Hepimiz gibi “Işığa kavuşabilmek için, karanlığa meydan okuması gerekecektir”.