• DP döneminde refah yıllarını yaşamaya başlayan Türk Yahudi toplumu da bu konuda fazla ısrarcı olmadı. Vergiden dolayı sıkıntı yaşayanların çoğunun 1948-49 yıllarında İsrail´e göç etmiş olmaları da bu tutumda etkili oldu. Birtakım olumsuzluklar olsa da DP´nin azınlıklara ilgisi önceki dönemlere kıyasla dikkat çekiciydi. Türkiye´nin Cumhurbaşkanı ve DP liderleri, azınlık cemaat liderleri ile ilişkilerini iyi tutmaya özen gösterdiler. 1953 yılının Şubat ayında Cumhurbaşkanı Celal Bayar´ın davet edildiği Balat Or-Ahayim Hastanesi´nin geleneksel yıllık balosuna maiyeti ile birlikte katılması, Türkiye´de cumhurbaşkanının herhangi bir azınlık cemaatinin etkinliğine katılması bağlamında bir ilkti. DOÇ. DR. ZEHRA ASLAN – www.independentturkish.com
Bir günlük gazetede, “okuyucu mektubu” adı altında bir haber yer alıyor. İddiaya göre Beykoz Göksu Evleri’nde yaşayan Yahudilerin köpekleri, Müslüman Türkleri ısırıyormuş. Yahudiler bunu kasıtlı olarak yaptırıyorlarmış. Habere konu olan mektup, Yahudi düşmanı, tehlikeli ve saldırgan bir üslupla yazılmış. Nefret ve ırkçılık suçu kapsamına giriyor.
Haberin içinden bazı cümleleri aktarıyorum. Bu tür “gazeteciliğin”, bu meslekteki herkes için bir ayıp olduğu açık:
“Beykoz Göksu Evleri’ndeki sokaklar, kaldırımlar ve caddeler köpek sürülerinin kontrolüne geçti. Saldırıya uğrayanlar, ısırılanlar 100 kişiden fazla.
Safarat Yahudileri dört yüz sene Hristiyan gibi İspanya’da saklanmışlardı. Çocukları çivili fıçıya koyarak yuvarlayıp kanlarını dökünce İspanyollar uyanmış ve ayaklanmıştı.
Bugün Selanik Yahudileri ve Masonların bir kısmı Göksu Evleri’nde yaşıyor. Köpekleri Müslümanların üstüne saldırtıyorlar.
İçlerinden de gayet sevinerek ‘Müslümanı ısır ısır’ diye saldırtıyorlar. Bütün bunları kasten yaptırıyorlar.”
Yahudiler, bu ülkenin yurttaşları. Vergi veriyorlar, askere gidiyorlar. Beykoz Göksu Konakları’nda bir köpek meselesi olsa bile, bunu o insanların kimliğiyle ne ilgisi olabilir ki! Böyle bir konuyu ırkçı amaçlarla kullanmak için gerçekten fanatik bir ırkçı olmak gerekir. Kaldı ki İstanbul'un bir çok yerinde köpek sorunu var. Koca İstanbul'da, Yahudi yurttaşlarımız topu topu 10-15 bin kişi. Müslümanların, “saldırgan köpekleri” yok mu?
Oral Çalışlar
Tamamı için: https://www.posta.com.tr/yazarlar/oral-calislar/goksu-kopeklerinden-irkcilik-uretmek-2186137
Önce genel bilgi. Safarat değil Sefarad. Sefarad İbranicede İspanya anlamına gelir. 1492 fermanıyla birlikte Yahudiler din değiştirmek ile İspanya’dan kovulmak arasında kaldılar. Büyük bir yıkım, büyük acılar yaşandı. Benzer bir karar Müslümanlara yönelik de uygulandı. Yıllarca Arap boyunduruğu altında kalan İspanya’da giderek artan yabancı düşmanlığı, oluşturulan ortak Katolik kimliğine uymayanları tehdit olarak görüyordu. Farklı inançlara sahip olanlar, günah keçisi olarak seçilmişti. Sefarad Yahudileri arasında halen İsabella ve Ferdinand pek tercih edilen çocuk isimleri değildir, yaşattıkları bu büyük acıdan dolayı.
Yani İspanya’da Yahudiler Hristiyan olarak saklanmadılar, yüzyıllarca Yahudi olarak yaşadılar. 1492’den sonra bir kısmı zorla din değiştirip marrano (domuz) olarak damgalandı veya din değiştirmeyi reddedip ülkeden kovuldu. Kovulanların önemli bir kısmı Osmanlı’ya sığındı. Bugün Türkiye’deki Yahudilerin büyük bir bölümü Sefarad Yahudilerinden oluşuyor ancak Roma döneminden beri bu topraklarda olanlar veya başka yerlerden göç edenler de var. Şimdilerde ise yaşlanan, azalan ve hep göç veren bir toplum oldu.
Yeri gelmişken, ‘biz lütfettik geldiniz’ kabalığını yaklaşık 22 nesildir bu topraklarda yaşayan, Osmanlı ve Cumhuriyetin kaderini paylaşan, sadece dini inancı farklı bu topluma karşı kullanmaktan vazgeçin. Beş yüz kusur yıl sonra bunun tanımı ‘hoşgörü’ olmuyor. Ülkemizde kalacak olan Suriyeliler iki nesil sonra bu aşağılamayı Türk Yahudilerine karşı kullanmaya başladığında ise lütfen bu sözlerimi hatırlayın.
(…) Köpeklerin karşısındakinin inancını sezip sırf Müslümana saldırması bölümünü İclal Hanım’ın köpek korkusunun oluşturduğu bir paranoya hali olarak açıklamaya çalışmak isterdim ama o kadar büyük bir antisemitizm var ki içerisinde… Yahudilerin köpeklere komut verip, Müslümanı ısırınca içten içe sevindiğini yazmış hanımefendi. Bu hastalıklı bakış açısına ne denebilir ki… Muhtemelen onun korkusunu görüp sakinleştirmeye çalışan bir köpek sahibinin ‘merak etmeyin ısırmaz teyzesi’ demesindeki samimiyeti bile göremiyor. Köpeğini çocuğu gibi gören birinin ‘merak etme teyzesi’ demesinde hiçbir art niyet yok, ama gel de anlat anlatabilirsen.
(…) Sonra şaşırtıcı bir bilgiyle karşılaştım. En iyisi son sözü Göksu Evleri’ne bırakalım. Yayınlanması için Yeni Akit’e yolladıkları tekzip metninden İclal Yalçınlar’ın ne Göksu Evleri Kooperatifinin bir üyesi, ne de sitenin bir sakini olduğunu öğreniyoruz. Tekzip metninde ayrıca başıboş köpek sürülerinin olmadığı belirtiliyor ve köpek saldırılarının kasti olduğu suçlamaları yalanlanıyor. “Gerçek dışı, ırkçı ve Milli Birlik ve Bütünlüğümüze açık bir kasıt taşıyan haberi yayımlayan ilgililer hakkında Cumhuriyet Savcılığına Suç duyurusunda bulunulacak, ayrıca ortaklarımızın ve Kooperatifimizin manevi şahsiyetini ağır surette zedeleyen bu habere karşı ilgililer hakkında manevi tazminat talebi ile” dava açılacağı da ekleniyor.
Yani tüm iddialar yalan ama Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık baki…
Karel Valansi
Tamamı için: https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/iddialar-yalan-irkcilik-baki,23241
Öncelikle şunu belirtmem lazım ki hayvanlarla bir arada yaşamaya tahammülü olmayan insanlara da benim hiç tahammülüm yok. Sevin-sevmeyin ama sokak hayvanlarının yaşam hakkına saygı göstermek; ‘insan olmak’ tanımının değiştirilemez gerekliliklerinden biridir. Gazeteci İclal Yalçınlar’ın; Beykoz Göksu Evleri’nde yaşayan sokak canlarıyla ilgili yayınladığı provokatif yazısını dehşet içinde okudum. Melek gibi hayvanları birer canavar olarak göstermeye çalışmakla kalmamış; bir de Museviler’in sokak köpeklerini Müslümanlar’ın üzerine saldığını iddia ederek, ırkçılığın da dibine vurmuş. Bu toplumu böyle saçmalıklarla ayrıştıramazsınız, sonsuza kadar kardeşçe yaşamaya, birbirimizin dini değerlerine saygılı olmaya devam edeceğiz. Boşa kürek çekmeyi kesin!
Ben de Beykoz’da oturuyorum ve yıllardır haftanın birkaç günü Göksu Evleri’ndeki bir spor salonuna gidiyorum. Oradaki sokak köpeklerinin uysallığını bizim civarda yaşayan herkes bilir. Bunca yıldır karşıma çıkan bütün köpekleri sevdim, okşadım, besledim; daha bir kere bile değil saldırmak, hırlayanını görmedim! Üzerime Müslüman olduğum için köpek salan kimse de olmadı! (Bu nasıl hasta bir zihniyetin ürünüdür, yazarken utanıyorum ya!) Yani yazının alenen yalan olduğuna bizzat şahidim ve bu çirkinliği şiddetle kınıyorum! Bizim ilçede annemin de aktif olarak çalıştığı hayvan dostu topluluklar var. Ve sadece sitelerde yaşayan sokak canları değil; ormanlara atılıp insanlardan uzak kalan köpekler bile, onlara mama dağıtmak için gidenleri büyük bir sevgiyle karşılıyorlar. Söylediklerime kanıt olarak sayısız video var elimizde, peki onun kanıtı var mı? Hiç sanmıyorum! Bizim birlikte yaşamaktan son derece mutlu olduğumuz sokak hayvanlarımızdan ve hangi dinden olursak olalım bir arada dostça, barış içinde yaşama sevdamızdan uzak durun! Allah’tan Beykoz Belediyesi’nin hayvanlar hakkında böyle dehşet verici bir provokasyona gelmeyeceğine inancım tam.
Nazlı Mengi
Tamamı için: http://www.milliyet.com.tr/cadde/nazli-mengi/beykoz-sokak-hayvanlari-birer-melektir-6004640
1950 ve 1954 seçimleri için partiler, listelerinde Yahudi azınlığın içinden adaylara yer verdiler. CHP'nin adayı 1950 seçimlerinde Munis Tekinalp, DP'nin adayı Salamon Adato idi. 1954 seçimlerinde CHP Munis Tekinalp’i, Cumhuriyetçi Millet Partisi Cemil Beraha’yı ve DP de Cismani Meclis eski başkanı Henri Soriano’yu aday gösterdi. DP'nin zaferi ile sonuçlanan bu seçimlerde Yahudi seçmenlerin büyük çoğunluğu, gerek tüccar ve sanayicileri teşvik etmesi gerekse Varlık Vergisi'nden mağduriyet yaşayanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi gibi beklentilerle, DP'ye oy verdi.
Türkiye Yahudileri, 1950 seçimlerinde iktidara gelen DP’ye karşı büyük umut beslediler ve doğal olarak da bazı beklentilere girdiler. Öncelikle de eşitlik ilkesinin tam olarak tüm vatandaşlara uygulanması talebini dile getirdiler. 22 Mayıs 1950 günü göreve başlayan ve ilk programını Mecliste onaylatan DP idarecilerinin yaptıkları açıklamalar, Yahudi vatandaşların Anayasanın eşitlik ilkesinin tam olarak uygulanacağına dair umutlarını arttırmıştır.
Programın okunmasından sonra memuriyetlere alınmayan gayrimüslim vatandaşlar, bu durumun da düzeltilmesini istediler. Yahudi basın yayın organlarında Osmanlı döneminde nazırlık yapabilen azınlıkların, CHP hükümetleri tarafından üvey evlat muamelesine tabi tutulduklarına dair kıyaslamaların olduğu makaleler dikkat çekti. Fakat DP iktidarının da bu yönde bir eğilimi olmadı. Bazı yüksek görevlere getirilen Yahudi memurlar istisna tutulursa, azınlıklar, yabancı sermayeli şirket ve bankalarda çalışmaya devam ettiler.
Bir diğer beklenti, Yahudi vatandaşların derin yarası olan Varlık Vergisi’nin iadesi meselesiydi. Bu düşüncenin arkasında Celal Bayar’ın, henüz muhalefetteyken bu vergiden mağdur olanların zararlarının karşılanacağı yönünde söylemiş olduğu sözler vardı.
DP döneminin başlangıcında Varlık Vergisi tartışmaları, yeniden gündeme gelmiştir. Fakat bu beklentiler, basında neşredilen birkaç makaleden ileriye gitmedi. Kısa zamanda olayın unutulması gerektiği şeklindeki görüşler ağırlık kazandı ve sonuçta bu vergi iade edilmedi. DP döneminde refah yıllarını yaşamaya başlayan Türk Yahudi toplumu da bu konuda fazla ısrarcı olmadı. Vergiden dolayı sıkıntı yaşayanların çoğunun 1948-49 yıllarında İsrail'e göç etmiş olmaları da bu tutumda etkili oldu.
Birtakım olumsuzluklar olsa da DP'nin azınlıklara ilgisi önceki dönemlere kıyasla dikkat çekiciydi. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ve DP liderleri, azınlık cemaat liderleri ile ilişkilerini iyi tutmaya özen gösterdiler.
1953 yılının Şubat ayında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın davet edildiği Balat Or-Ahayim Hastanesi'nin geleneksel yıllık balosuna maiyeti ile birlikte katılması, Türkiye'de cumhurbaşkanının herhangi bir azınlık cemaatinin etkinliğine katılması bağlamında bir ilkti.
Ayrıca maddi olarak da Musevi kurumları desteklendi. Örneğin Or-Ahayim Musevi Hastanesi’ne, DP dönemi süresince her yıl bütçeden belirli miktarlarda yardımlar yapıldı.
Doç. Dr. Zehra Aslan
Netten okumalar
http://m.bianet.org/biamag/sinema/210903-ona-kral-bibi-derler
http://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j229/a34909-Holokosttan-sonra
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2019/07/26/nazilerin-aradigi-kadin-olga-benario/
https://t24.com.tr/yazarlar/yilmaz-murat-bilican/agnes-heller-bir-dusunuru-ugurlarken,23228
Takılan tweetler
Konak Belediyesi@KonakBel - 23 Tem
Geçmişinde bir çok kadim kültürün izini barındıran ilçemizin tarihi değerlerini koruyup, yaşatıyoruz. Belediye Başkanımız Abdül Batur, Musevi Cemaati temsilcileriyle onarımı süren Sinagogları gezdi, ardından belediyemizce restorasyonu devam eden tarihi yapıları inceledi.
https://twitter.com/KonakBel/status/1153728824376475654
bir vakitler Edirne...@birvakitler1 - 23 Tem
Edirne'den yüzler.. '30'ların, soluk karelerin Edirne'si bizleri bu kez kaşkaval işiyle meşgul, Baruh ailesinin anılarına misafir ediyor...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1153598235602296832
Kutsi Akıllı@Kuzubudu - 23 Tem
Sefarad Yahudileriyle birlikte Osmanlı mutfağına girip günümüz Türk mutfağında da hala sevilerek yenen bir İspanyol yiyeceği/keki vardır; Pandispanya yani İspanyol ekmeği. İtalyanca "Pane di Spagna"nın dilimize uyarlanmış şeklidir
https://twitter.com/Kuzubudu/status/1153731849706975233
Güzel İstanbul@GuzelIstanbul_
Terziler Sinagogu’nun Banker Sokak’a bakan daha mütevazi cephesi.
https://twitter.com/GuzelIstanbul_/status/1155184215652294656
Senem B. Çevik@bsenemcevik
‘Biz lutfettik geldiniz kabaligini kullanmaktan vazgecin’ diyor
@karelvalansi
.500+ yildir birlikte yasandi &cumhuriyet birlikte kuruldu, buyutuldu. Hosgoru ustten bakmaci kullaniliyor.Bugun hos gordum ama yarin gormem demek. Sefaradlar Turkiye’de misafir degil ev sahibidir.
Hosgoru ve misafirlik kavramlari uzerinde yeniden dusunmekte fayda var. Ayrimciligin, irkciligin temelinde de bu iki kavram var. Bugunku misafirler de zamanla bu topraklarin yerlisi olacak. Hepimiz boyle gelmedik mi acaba Anadolu’ya. Misafir/ev sahibi ayrimindan fayda gelmez.
https://twitter.com/bsenemcevik/status/1154702388097363968
Y. Emre Kocabasoglu@Kocabasoglu
Kaldı ki, Sefardim Osmanlı'ya göç etmeden önce de Anadolu'ds binlerce yıldır Romanyotlar yaşıyordu. Zamsnla bu kadim kültürün ağırlıkla Sefarad kültürün içinde eriyerek günümüzde iyiden iyiye azalmış olması, bu tarihi gerçeği değiştirmez.
https://twitter.com/Kocabasoglu/status/1154821183973527552
TrakyaBalkan (yeni hesap)@Trakya_Balkan
1917 Büyük Selanik Yangını’ndan, sonradan renklendirilmiş bir kare. Musevi mahallesi yıkıntı haline gelmiş, halen yanıyor.
https://twitter.com/Trakya_Balkan/status/1155597313567600642
Gökhan Çınkara@gcinkara
1951'de İsrail'e yola çıkan Irak (Bağdat) Yahudileri/Mizrahim.
https://twitter.com/gcinkara/status/1155761803869261824
(((rivokkk)))@Rivokhay
Sosyal medyada fişleme uygulamalarından nasibini alanlardan biri de Yahudiler.
Geçtiğimiz yıllarda,Yahudileri Twitter’da fişleyebilme için ((())) uygulaması geliştirilmişti.
Basit bir sorgulamayla Yahudi hesaplarına ((())) işareti... ekleniyor,böylece kim yahudi kim değil rahatlıkla ekranlarda ayırdedilebiliyordu.
Yahudiler de “Fişleme için boşuna zahmete girmeyin,biz profilimize kendimiz işareti koyarız,rahat bulun”diye tepki vermişti.Benim hesaptaki ((( ))) işaretinin hikayesi bu.
Şimdi de bir hesabın “Kendinizi ırkçılardan saklayın, ben I am jewish diyerek sosyal medyada hedef oldum” üzerine Yahudi olan ve Yahudi olmayan hesaplar “I am jewish” diyerek fişlemeyi bozmaya çalışıyor.
#IAmJewish özetle.
https://twitter.com/Rivokhay/status/1156003458060701704