Futbol günümüzde hiç olmadığı kadar esnek. Farklı teknik adamların, farklı oyun ekollerinin ve farklı oyun stillerinin birleşimi ‘Dünyanın Oyunu’ olarak adlandırılan sporu sonsuz bir boyuta taşıyor. Jurgen Klopp’un bitmeyen pres oyunundan Ersun Yanal’ın “Yiyelim ama yediğimizden çok atalım mantalitesine”, futbol uçsuz bucaksız bir taktiksel spordur.
Günümüzde maçların birçok kamera ile çekilmesi, sosyal medyanın yaygınlaşması ve futbolun popülerliğinin artması ile futbolun taktiksel tarafı halk arasında hiç olmadığı kadar konuşulan bir konu haline geldi. Taktiksel bağlamda da en çok konuşulan konu oyuncu dizilişidir, diğer bir deyişle takım formasyonu.
1800’lerde detayları üzerine düşünülmeye başlanan futbol, orijinal olarak taktikten çok yetenek oyunuydu. Topu alan bir forvet oyuncusu pas atacak takım arkadaşları yerine direkt rakip kaleye odaklanıyordu. Kale ve kendisi arasındaki oyuncuları ile çalım yetenekleri ile geçmeye çalışıyordu. Takım arkadaşlarının görevi ise bu oyuncunun top kaybetmesi durumunda topu geri kazanıp, yine çalımlar ile rakibi geçmekti. Pas, çok gerekmediği takdirde, oyunun kullanılmayan bir parçasıydı. Takım dizilişleri ise bu sisteme yardımcı oluyordu. Kalecinin önünde kaleyi savunan bir veya iki defans oyuncusu, önlerinde ise topu geriden ileriye diken bir, eğer geride bir oyuncu varsa iki, orta saha oyuncusu ve ileride topu alıp rakibi çalımlamayı bekleyen yedi oyuncu vardı. Forvet hattını oluşturan yedi oyuncu günümüzdeki gibi koşu veya pres yapmak yerine sadece takım arkadaşlarının topu kaybetmesini bekliyordu.
Bu stil, 1870’lerde değişmeye başladı. İskoçya’da geliştirilmeye başlayan ‘Combination Game’ adı verilen oyun felsefesi, takımdaki her oyuncunun birbirinden sorumlu olması ve takım olarak hareket edilmesi gerektiği fikirlerinin aşılanmasını sağladı. 1872’de İskoçya ile İngiltere arasında oynanan bir maçta İskoçyalı oyuncular aralarında paslaşarak ve takım arkadaşlarına defansta yardım ederek bu oyunu mükemmel bir şekilde sergiledi. Bu ilkel oyun felsefesiyle, fiziksel olarak daha güçsüz ve kabiliyetlerinin düşük olmasına rağmen, İskoçya maçı 0-0’lık beraberlikle bitirmeyi başardı. Dünya da futbol felsefesinin gelişmeye başladığını gördü.
Futbolun gelişen takım oyunu mantalitesi ile takım formasyonlarına verilen özen artmaya başladı. 1930’larda WM adı verilen diziliş bunun meyvesi oldu. 2-3-5, yani 2-3-3-2 şeklinde dizilen oyuncular sahada adeta üst üste koyulmuş bir W ve M harfi çizerek yerleşmeye başladı. Orta sahadaki oyuncu artışı topa sahip olan takımın oyunu kontrol etmesini sağlarken ileride bulunan beş oyuncunun belirli bir şekilde olması takıma taktiksel bir sabitlik kazandırdı. W ve M harflerinin yer değişmesi ile 3-2-2-3 şeklinde de yapılan diziliş takıma gerektiği zaman defansif bir dayanak sağlıyordu. Günümüzün en zeki teknik direktörlerinden biri olarak gösterilen Joseph ‘Pep’ Guardiola’nın takım dizilişleri hâlâ WM stilinden kalıntılar kullanır. Ofansif bek oyuncularının ileri gitti bir anda, defansif orta saha oyuncusunun pas dağıtmak için geri gelmesi ve 8 ile 10 numara orta sahalarının ileri gitmesi ile takım üst üste koyulmuş W ve W gibi dizilir. Bu da 1930’lara dayanan WM şeklinin futbolda yarattığı kalıcı etkiyi gösteriyor. Bu sistem, 1950’lere kadar takip tanımadı, Macar teknik adam Gustáv Sebes buna bir antitez üretene kadar.
Sebes, neredeyse 20 yıl boyunca futbol takımları arasında bir kural haline gelmiş WM dizilişini kırmayı başaran ilk adam olarak tanınır. Takımını 4-2-4 şeklinde dizerek defansı hiç olmadığı kadar önemsemiş, pivot santrafor görevini modernize ederek sırtını kaleye dönen ve orta sahadan aldıkları pasları ileride tutabilen oyuncuları kullanmıştır. Bu yenilikçi sistem modern oyun kurma fikirlerini dünyaya yaymakla beraber defansın futbol için en az atak kadar önemli olduğunu da göstermeyi başarmıştır. 1960-70 yılları arasında Brezilya takımı bu dizilişi kullanarak, arkada iki sabit defans oyuncusu bırakıp, sağ ve sol açıktaki oyuncuları dinamik tutarak atak ve defans arasındaki dengeyi kurmalarını sağlamıştı. Bu sistem günümüzde kullanılan bek rolünü icat etmişti. Evrimleşen 4-2-4 sistemi, pivot santraforlardan birinin geri gelip geride oyun kurması ile 4-2-1-3 dizilişinin temellerini atmıştı. Bu formasyon ilerleyen yıllarda 4-3-3 olarak kalıplaşmış ve tarihin en popüler dizilişlerinden biri olarak tarihe kazınmıştır.
MODERN FUTBOLDA diziliş çok esnek bir hal almaya başladı
Zamanın 1-2-7’si veya WM dizilişi gibi bir norm olmamasıyla beraber her takımın ayrı bir sistemi ve ekolü var. Antonio Conte’nin Chelsea’yla beraber meşhur ettiği 5-2-3 sisteminden, Leicester ile peri masalı bir şampiyonluk yaşayan Claudio Ranieri’nin 4-4-2 sistemine her diziliş başka bir taneye antitez olarak görev görüyor. Oyuncuların pozisyonlarına özel taktikleri ve takımların detayları taktikleri es geçildiği zaman oyun stilleri sadece formasyonlardan ibarettir. Günümüzde basit ve ilkel gözüken dizilişleri bile yılların gelişimine borçluyuz. Sporseverler olarak bence hepimiz taktiksel olarak neredeyse sınırsız çeşidin olduğu bir zamanda yaşadığımız için şükretmeliyiz, keyfini çıkarmalıyız.