Nazilerin Gölgesinde Çölde Açan Çiçekler

Yazar, eğitmen Reneta Sibel Yolak’ın kaleme aldığı ve Alter Yayınları tarafından yayımlanan ‘Nazilerin Gölgesinde Çölde Açan Çiçekler’ adlı kitabı, bir süre önce okurla buluştu. Holokost’ta yaşanmış, birçoğumuzun bilmediği gerçek hayat öykülerini ve bu trajedinin asli özneleri olan Yahudileri kurtarmak için çabalayan farklı milletlerden, dinlerden ‘kahramanların’ hikâyelerini içeren eser, konuyla ilgili bilgilenmek isteyenler için kaynak niteliğinde…

TUNA SAYLAĞ Sanat
20 Ağustos 2019 Salı

Dünyada II. Dünya Savaşı ve Holokost ile ilgili yazılmış bir külliyat var; sen bu kitabı yazmaya nasıl karar verdin?

Öncelikle dedemin babası da bir Holokost kurtulanı. Soyadımız Seloni. Selanik’ten geliyor. Çok üzücü ki, Holokost’ta, Yunanistan Yahudilerinden çok az kişi kurtulabilmiş.

Holokost’la ilgili birçok film seyrettim, kitap okudum ama beni bu konuda yazmaya yönelten istek, öncelikle kollarında dövmeler bulunan Holokost kurtulanlarını tanımak ve onların hüzünlü öykülerini dinlemek oldu. İlkini Rodos Adasında bir sinagogda görmüştüm. Diğeri ile Rusya’da tanıştım. Daha sonra birkaçı ile de İsrail’de bir araya geldim. İsrail’deki liselerde her sene böyle projeler gerçekleştiriliyor. Holokost kurtulanları liselere giderek öğrencilerle sohbet ediyor ve hayat öykülerini anlatıyorlar. Hatta çalıştığım okullara da geldiler. Öğrencilerim onlarla sohbet etti, hep birlikte vakit geçirdik. En önemlisi yaşam öykülerini dinleme fırsatı buldum. Sonra, Tel Aviv Üniversitesinde de tanıştıklarım oldu. Hatta şu anda üniversitede hayata geçen bir proje var. Herkes kendine bir büyükbaba veya büyükanne seçerek onlarla haftada birkaç saat geçirip işlerinde yardımcı olacak. Ayrıca Holokost kurtulanlarının olduğu bir gruba üyeyim. İnsan tarihini ve geçmişini bilirse geleceğe daha bilinçli bakabilir. Holokost kurtulanlarının hepsine uzun ömürler diliyorum ama muhtemelen büyük bir bölümü on yıl sonra aramızda olmayacak. Bu kanlı tarihe tanıklık edenler yaşarken, bir şeyler yapmalı ve öykülerini yazmalıyım diye kendimi sorumlu hissettim. Hayatları çalınmış savaş çocukları onlar…

Bu kitabı oluşturmak ne kadar zamanını aldı, nerelerden referans aldın?

En uzun zaman alan kitabım bu, yaklaşık beş buçuk sene kadar... Bu kitap için çok çalıştım ve araştırma yaptım. Hatta Almanca ve Yidiş öğrenmeye başladım. Daha okunması gereken çok belge var.

Tel Aviv Üniversitesinde büyük bir arşiv var. Kitabımın içinde yıllar önce Avrupa’da gerçekleşen soykırımın gerçek hikâyeleri yer alıyor. Hitler Almanya’sında başlayıp neredeyse tüm Avrupa’yı kasıp kavuran öyküler… ‘Naziler’in Gölgesinde Çölde Açan Çiçekler’de, çoğunu henüz duymadığınız ve okumadığınız II. Dünya Savaşına ait, canlı tanıkları tarafından birebir anlatılmış gerçek yaşam öyküleri okuyacaksınız. Yad Vaşem Müzesi bazı gerçek yaşam öykülerini saklı tutmuştu. Geçtiğimiz günlerde onlardan bazılarının gün ışığına çıkmasına izin verdi.

Kitabına verdiğin başlığı bir metafor ile açıklıyorsun, okurlarımızla paylaşır mısın?

Hiç çölde bulundunuz mu, o kurak ve ıssız kumların içinde?

Ben bulundum. Bir çölde çiçek açması imkânsızdır. Ancak yüce Tanrı isterse, o da gerçekleşebilir. Kurak bir çölde çiçek yetişmesi nasıl bir mucize ise, bir insanın Holokost’tan kurtulup hayatta kalması da bir mucizedir. Her Holokost kurtulanı da çölde açan bir çiçektir. İnsan, Tanrı’nın kendisi için ne gibi mucizeler gerçekleştireceğini önceden bilemez. Her hayat bir öykü ve her öykü bir hayattır. Geçmişe dönüp bu hayatları incelediğimizde kendimize dersler çıkarır ve yaşananları unutmayız.

Ümit her insanın içinde saklı bulunan bir kuştur. Yıllar önce bir yazıda okumuştum: “Eğer Yahudi olarak doğmuşsan asla ve asla ümitsizliğe kapılmaya hakkın yoktur.”

Seneler geçtikçe, yaşanan korkunç trajediye rağmen Holokost, insanların bir kısmını eskisi gibi etkilemiyor, hatta bazı kesimlerce inkâr da ediliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?

Evet, zaten en büyük problem de bu. Holokost anlatılmaz ve dünya tarihinde yaşanmış herhangi bir olaymış gibi üstü örtülürse, ölenler bir daha öldürülür ve dünyada yeni soykırımlar gerçekleşir. Böyle vahşetlerin unutulmasını sağlamak, yenilerine zemin hazırlamak için uydurulmuş kılıflardır. Bunları durdurmanın en önemli yolu tarihteki Soykırım'ı sürekli anlatmak ve bundan ders almaktır. Bir daha olmaması için yeni nesiller bilinçlendirilmeli ve bilgilendirilmelidir. Kitabımın bu anlamda çabası önemlidir.

Kitabında o döneme ait birçok yaşam öyküsünü paylaşıyorsun. Bunların içinde en etkileyici olanı hangisiydi sence?

Bence bütün öyküler etkileyici. Mesela bir Müslüman profesörün Holokost’u reddedenlere açtığı savaş var ve tabii, haliyle çok sayıda tehdit alıyor. Sonra ‘Saklı Çocuk Ariella’nın öyküsü var. Koyu Hıristiyan olarak büyütülmüş ve dadısını annesi olarak bilmiş. Yıllar sonra Yahudi olduğunu keşfediyor. Bir de Çingenelerin siyah yıldız takmaları ve toplama kamplarında öldürülmeleri var. Bunu pek fazla kişi bilmiyor. Sevdiği kız için toplama kampına giren sevgili var ki kaç kişi bunu yapar? Sonra Yahudiliği seçen bir Nazi’nin oğlu var.

Tunus Yahudi’si Şoşana’nın öyküsü de çok etkileyici. Müslüman bir Arap olan Halid Abdülvahap, Nazi askerlerinin çok güzel bir kız olan Şoşana’ya tecavüz etmelerini engeller; Şoşana ve yirmi kişilik ailesini dört ay boyunca şehir dışındaki çiftliğinde saklar, hayatlarını kurtarır. Kitapta yaşanmış mucizelerin yanı sıra iyiliğin ve duanın gücüne de dikkat çekiliyor.

Birçok Holokost kurtulanı ilerleyen yıllarda da travmasından kurtulamadı ve sessizliğe gömüldü. Bu insanlar, savaş yıllarını yaşamamış çocuklarına soykırımdan söz etmedi ya da çok az detay verdi. Sence neden?

Yaşanan fiziksel ve psikolojik travmalar nedeniyle bazı insanlar için Holokost’u unutmak çok zor, hatta imkânsız. İnsanların insanlıktan çıktığı, isimlerinin yok olup sadece numaraya dönüştüğü, Yahudi olduğu üstündeki ‘Davut Yıldızıyla’ teşhir edilmiş hayatlar… Yaşamak için hayata tutunmaya çalışan binlerce Yahudi’nin çığlığı bugün bile Holokost’un canlı tanıklarının hafızalarında tıpkı dünmüş gibi. En büyük intikam ‘YAŞAMAKTIR’. Öldürene ve öldürmeye karşı verilen savaşta, yanan insanların kokusu, toplu mezarlar, Nazi generallerin çizmeleri, formaları daha yüzyıllarca nesillerin zihninden gidemeyecek.

Yapılan araştırmalara göre sadece Holokost’u yaşayanlar değil onlardan sonra gelen diğer iki nesil yani Holokost kurtulanlarının çocukları da travma içindeydiler. Yani bu trajedi birkaç nesli etkiliyor. Öykülerini anlatma cesareti gösteremeyenlere gelince, onlar ise psikolojik olarak buna hazır değildi.

Okurlardan nasıl tepkiler alıyorsun? Başka bir dile tercüme ettirmeyi düşünüyor musun kitabını?

Bu konuda basılan ilk kitabım ‘Holokost Bir Avrupa Soykırımı’, Amerikan Holokost Anıt Müzesinin (United States Holocaust Memorial Museum) kütüphanesinde ve koleksiyonunda yer alıyor. Bu önemli, çünkü kitabım bu müzedeki Holokost kitapları içinde kayıtlı ilk Türkçe kitap. (https://collections.ushmm.org/search/catalog/bib253431)

Naziler’in Gölgesinde Çölde Açan Çiçekler’ kitabımın başka dillere, özellikle Holokost’u inkâr eden ülkelerin diline çevrilmesi iyi olur, çok isterim. Okurlara gelince, gerçek hayattan alınmış,  bizzat bunları yaşamış insanların öykülerini okuyunca o zamanlarda yaşananları daha iyi anlayıp hayal edebilirler. Bunlardan ders çıkartabilirler. Aynı zamanda bilgi sahibi olabilirler. Genelde çok olumlu geri dönüşler alıyorum.

Yeni bir kitap hazırlığı var mı?

Şu anda baskıda olan, esprili bir dille yazılmış ‘Ah Şu Kadınlar’ adlı bir kitabım var. İçinde kadınlara dair her şey var.

Yayınlanmayı bekleyen kitaplarımın arasında ‘İnançların Mucizelere Dönüştüğü An’ adlı bir kitap var. Bu kitap da uzun süreli yaptığım tarih çalışmasının gerçek hayatta yaşanmış öykülerini içeriyor. İçinde öykülerin kahramanlarıyla yaptığım röportajlar da yer alıyor.

Ayrıca iki farklı romana başladım. Ne zaman bitiririm bilemiyorum, fakat benim için yeni ve heyecan verici bir süreç…