Yazarımız Eran Kan UEFA Süper Kupa finalini Vodafone Stadında canlı olarak izledi ve yorumlarını derledi.
14 Ağustos Çarşamba akşamı İstanbul tarihin ilk tamamen İngiliz Süper Kupa finaline ev sahipliği yaptı. Bu müsabaka yakın geçmişin en başarılı Liverpool takımı ile yaşayan efsane Frank Lampard'ın Chelsea'si arasında oynandı. Bu iki takım da geçtiğimiz sezonu çok farklı bir şekilde bitirdi ve yeni sezona farklı hedefler ile başladı. Vodafone Arena'da gözlemlediğim ortam adeta taraftarların hikâyelerini ve hedeflerini anlatıyordu.
Chelsea geçen sene kulübün tarihini çok derinden etkileyen bir sezon geçirdi. Takımın yıldızı Eden Hazard'ın takımdan ayrılması ve beraberinde kulübün bir transfer yasağı altında çalışması Lampard'ı çok zor durumda bıraktı. Ligin ilk haftası da ezeli rakipleri Manchester United'a 4-0 yenilerek zaten umutsuz durumda olan taraftarı hüsran içinde bıraktılar. Sahanın neredeyse çeyreğinin bile dolduramayan Chelsea taraftarının bu sezon takımdan bir beklentisinin olmayışı sessiz tezahüratlarından da belliydi.
Liverpool ise Jurgen Kloop yönetimindeki en parlak dönemlerini yaşamaya başladı. Geçen sezon İngiltere tarihinde en çok puan kazanan ikinci olmakla beraber Şampiyonlar Ligi'ni kazanmayı başardılar. Bu sezon eldeki takımın tamamını elde tutmayı başarmaları ve sakat oyuncuların geri dönüşü ile Liverpool geçen seneki başarılarını tekrarlamayı, hatta geçmeyi planlıyor. Sahanın yüzde 80'ini oluşturan Liverpool taraftarı da bu beklenti içindeydi. Konuşma fırsatı bulduğum herkes bu sezon takımdan harikalar bekliyordu. Taraftarın takıma olan güveni sahada çıkan sesten belliydi. Liverpool'un 1-0'lık yenik durumdan 2-1'lik galip duruma gelmesine taraftar şaşırmıyor, adeta biliyorlarmış gibi karşılıyorlardı. Ünlü marşları "You'll Never Walk Alone"'un saha içi hoparlörlerden daha yüksek sesle söylenmesi de tam olarak bu güveni ve beklentiyi gösteriyordu.
Bu maç ayrıca şahsi olarak bir kez daha taraftarların önemimi anlamamı sağladı. Tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirme ihtimali olan Chelsea'ye destek olmak için Londra'dan bir gelen taraftarlardan, Türkiye'de her hafta Taksim'de adeta Merseyside'daymış gibi maç izleyen ve hayatı boyunca Liverpool'un İstanbul'a gelmesini bekleyen taraftara kadar, her taraftarın bir hikâyesi, bir hayatı var. Ama futbol bu hikâyeleri birleştiren ortak nokta olmayı başarıyor. Bu farkındalığa vardığım yerin ise evim ve Napoleon'a göre dünya bir şehir olsa başkenti olacak İstanbul'da olması ayrıca anlamlı.