İtiraf, saflaştırmaz…

Ferhat ATİK Toplum
21 Ağustos 2019 Çarşamba

Treblinka’da bir tabela üzerinde şöyle bir yazı durmaktaydı:

“Varşova Yahudileri! Şimdi bir transit kampa giriyorsunuz. Buradan bir çalışma kampına götürüleceksiniz. Salgın hastalıkların önlenmesi için, gerek giysilerinizi gerekse bagajınızı dezenfekte edilmek üzere bırakmanız gerekiyor. Altın, nakit para, döviz ve mücevherler makbuz karşılığında ofise bırakılacaktır. Bunlar daha sonra makbuzu gösterdikleri takdirde sahiplerine iade edilecektir. Yeniden yola çıkmadan önce tüm yolcuların yıkanarak temizlenmesi gerekir.”

Treblinka’da bir ölüm kampına, sözde çalışma kampı diyerek götürülen 870 bin Yahudi bir daha bıraktıkları eşyaları alamadı, evlerine ve eski hayatlarına dönemediler. Hepsi Polonya’nın suskun kasabası Terblinka’da kurulan dönemin ikinci büyük ölüm kampında, gaz odalarında öldürüldüler.

***

“Küçücük çocuklar bütün kış tamamen çıplak yalınayak, sürekli artan bir hızla çalışmaya devam eden gaz odalarına girmek üzere, dışarıda, ayazda saatlerce bekletiliyordu. Çocukların ayak tabanları donuyor ve yerdeki buza yapışıyordu. Beklerken ağlıyorlardı. Kimisi donarak can veriyordu. Bu arada Almanlar ve Ukraynalılar sıranın bir başına bir sonuna doğru yürüyor ve çocukları tekme tokat dövüyorlardı. Sepp adlı bir Alman insanlık dışı ve iğrenç bir canavardı. Çocuklara işkence yapmaktan özel bir zevk alıyordu. Kadınlara sarkıntılık ediyor, kadınlar da “Yapmayın, kucağımda bebek var” dediklerinde, kadınların kucağından bebekleri alıp ve elleriyle iki parçaya ayırıyor ya da bacaklarından tutup kafalarını duvara çarptıktan sonra bir kenara atıyordu.”

Bu sözlerin sahibi, Treblinka’dan canlı olarak kurtulan birkaç kişiden birisi olan Yankel Wiernek.

***

“Treblinka üzerinden geliştirmeler yaptık. Treblinka’daki on gaz odasının her biri 200 kişiyi alabiliyordu ama biz odaları 2000 kişi alacak şekilde tasarladık. Kurbanlarımızı, gelen trenlerden Auschwitz doktorları seçerdi. Çalışmaya uygun olanlar, kampa gönderilirdi ve diğerleri hemen imha alanlarına gönderilirdi. Çok küçük olduklarından ve çalışamayacaklarından, çocuklar istisnasız bir şekilde öldürüldü. Treblinka’dan farklı olarak, biz kurbanları kaderleriyle ilgili kandırabiliyorduk, ama Treblinka’da hemen her kurban öldürüleceğini biliyordu. Yapılanları gizlilik içinde yürütmemiz gerekiyordu fakat yanan cesetlerden gelen pis ve mide bulandırıcı koku bütün kampı ve çevredeki alanları kaplıyordu. Bu nedenle çevredeki halk Auschwitz’te olup bitenleri biliyordu.”

Bu sözler ise Rudolf Höss’e ait.

Höss, Holokost’un en acımasız ve en büyük kampı olan, Auschwitz Ölüm Kampı komutanına ait. Nürnberg Mahkemesi’nde ölüm cezasına çarptırılmadan önceki itiraflarındandı.

Birçoğu idam cezası ile öldürüldü.

Öldü de ne geri geldi!