Özgür olmayı öğrenmek

60 Kutsal Gün: Büyük Bayramlara Ruhani Hazırlık Kılavuzu

Kavram
3 Eylül 2019 Salı

R.Simon Jacobson, 60 Gün- Büyük Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu yazı dizisinde, Roş Hodeş Elul’den başlayarak 60 gün boyunca her günün anlamı, bu günden nasıl faydalanabileceğimiz, ve günlük spiritüel egzersizlerimiz için bilgi ve tavsiyelerde bulunuyor.

ELUL ve İÇE DÖNÜŞ

Senenin Sonu

Batı takviminde senenin son ayı olan Aralık ayının aksine, Yahudi takvimindeki son ay olan Elul ayı, genellikle Ağustos veya Eylül’e denk gelir. Elul, o dönemdeki bayramlarımız olan Roş Aşana ve Yom Kipur gibi Büyük Bayramlara ve yeni yıla hazırlık olarak kendimizi incelediğimiz ve kendimizle hesaplaştığımız bir ay olarak kabul edilir. Bu bakımdan, teşuva yaptığımız, yani pişmanlık içinde , asla geç kalmadığımızı, dua ederek kaderimizi değiştirebileceğimizi ve bağışlanacağımızı ümit ettiğimiz ve Tanrı’ya döndüğümüz bir aydır.

Elul ayı İlahi merhametin ayı sayılır, çünkü o ay Moşe, Tanrı’nın merhamet göstermesi ve bağışlaması için, son 40 gününü dağda geçirir. Moşe dağda iken, bir insanın Tanrı’yı en iyi tanıyabileceği mertebeye gelir ve Tanrı da ona “Merhametinin On Üç Özelliği”nin sırlarını ortaya çıkararak öğretir. (Mısır’dan Çıkış 33:18-34:8) Elul günlerine bu yüzden,  “lütuf günleri” veya “merhamet günleri” deriz, çünkü bu dönemde Tanrı Moşe’yi dinlemeye hazırdı ve Moşe bağışlanma ve yenilenme yakarışlarında başarılı olmuştu. O günden sonra, Elul ayı İlahi merhametin ve bağışlanmanın ayı olur.

Elul 8

8 Eylül Pazar

 

GİRİŞİMDE BULUNMAK

Tanrı yakın ve meydanda olsa bile, çıkıp Onunla buluşmak için, girişken olmak gerekir. Tanrı’ya uzanmak için girişken olmak gerekir,  sevgi dolu olmak gerekir.

 

Tanrı bize birbirimizi sevme gücünü, yaradılış döneminde erkek ve dişi olarak bölünmüş olan İlahi görüntüyü birleştirme gücünü verdi. Çünkü O, bu sayede O’nu nasıl seveceğimizi öğrenmemizi istedi.

 

Nasıl seveceğimizi birbirimizle olan ilişkiler sayesinde öğreniriz. Ve maalesef nasıl sevmeyeceğimizi de öğreniriz. Bazen birbirimizi kırarız. Ama en sağlıklı şekilde, bir başkasını sevmeyi öğrendiğimiz zaman, bu aynı şekilde Tanrı’yı nasıl seveceğimizi öğrenmenin de ilk adımı olur.

 

Av ayında anımsadığımız acı ve kayıptan sonra, sevgi bizim girişimimizle başlamalı. Burada, yeryüzünde, bize yukardan ışıldayacak olan Tanrı sevgisine hazır olduğumuzu göstermemiz gerekir.

 

Elul, Yahudi takviminde, ilk adımı attığımız dönemdir. Elul akronimlerinden bir tanesi şudur: “ani l’dodi v’dodi li” yani “ben sevgilim için varım, sevgilim de benim için var”. (Ezgilerin Ezgisi 6:3)

 

Elul ayında “ben” girişimde bulunurum ve “benim sevgilim” de aynı şekilde cevap verir.

 

Tora bize, Tanrı’nın cevap vereceğini garantiler. Bu her zaman sonucun bizim istediğimiz şekilde olacağını ifade etmez. Ama bir şey olacaktır, çünkü bir şeyi başlatmaktan daha güçlü bir şey yoktur.

 

Yahudiler Kızıl Deniz’e varıp umutlarını kestikleri zaman, Nahşon adında biri, riske girip suya doğru yürüdü. Su burnuna kadar yükselince deniz yarıldı. Demek ki, girişimde bulunduğunuz zaman denizler yarılır.

 

Kendinize  sorun: Hayatınızda ne kadar sıklıkta girişimde bulunuyorsunuz? Sevdiklerinizle aranızdaki ilişkide ne kadar sıklıkta girişimde bulunursunuz? Ya Tanrı ile?

      Günün alıştırması:

-Bugün sevdiğinize sevginizi göstermenin yeni bir yolunu bulun.

-Beklemeyin-güzel bir şey başlatın.

-Tanrı’nın sizden istediği bir şeyi yaparak O’na olan sevginizi ifade etmek için yeni bir yol bulun.

 

Elul 5

5 Eylül Perşembe

 

DUYARLILIĞI GELİŞTİRMEK

 

Rebbe Yosef Yitzhak çocukken, bir gün bahçede yürürken bir yaprak koparır ve onu parmağı ile ovmaya başlar. Babası “ sen ne hakla ağaçtan bir yaprak koparıp hiçbir neden yokken ona kötü muamele edersin?” diye onu azarlar. Rebbe büyüdüğü zaman bu olayın onun hayatında çok derin bir etki yarattığını anlatır. Bu, ona her şeye karşı duyarlı olmasını öğretir.

 

Eğer kişi bir ağacın üstündeki yaprağa karşı duyarlı olursa, her türlü canlıya, en önemlisi de kendi dostlarına karşı da duyarlı olacaktır. Sadaka’nın (yardımseverlik), yani dünyanın üstünde durduğun üç temel taştan bir tanesinin özü budur. (Tora ve dua diğer iki tanesidir). Sadaka eyleme dönüşmüş duyarlılıktır.

 

Tora’nın birçok uygulamasının hedefi, hayata karşı duyarlılıktır. Bazıları yanıltıcı bir şekilde basit görünürler- örneğin, yemekten önce edilen dua eylemi gibi.  

 

Temelde, yiyecek için okunan dua, Tanrı’ya teşekkür etmek anlamına gelir. Bu insana mantıklı geliyor- birisi size bir şey verdiği zaman teşekkür edersiniz. Size yemek getiren garsona teşekkür edebiliyorsanız, onu yaratan Tanrı’ya da mutlaka teşekkür edersiniz.

 

Ama daha fazla inceleyecek olursak, bu kutsamanın daha derin bir anlamı vardır. Acıktığınız zaman yiyeceği hemen ağzınıza atmak istersiniz. Ama Tora, “hayır, bu şekilde yiyemezsin,” der. İlk önce çevreye, her bir çimen lifine, her bir canlı hücreye karşı duyarlı olmalısın, çünkü Tanrı’nın yaratmış olduğu her şeyde kutsallık vardır. Onu kutsamadığın sürece, yaradılışın bir kısmını tüketmeye hakkın yoktur.  

 

Birçok insanın sadece ezbere, duyarlı davranmadan dua okuduğu doğrudur. Buna mekanik Yahudilik diyoruz. Ama eğer kutsama kavramını anlayıp takdir edebilirsek, buna benzer küçük gündelik eylemler, hayatımızı duyarlı kılacaktır.

 

Kendinize  sorun: Etrafınızdaki dünyaya karşı ne kadar duyarlısınız? Duyarlılığınızı arttıracak veya geliştirecek bir planınız var mı?

 

  • Günün alıştırması:

 

- Yardım amaçlı bağışlarınızı arttırmak için, doğal eğiliminizin ötesinde özel bir çaba sarf edin.

-Evinize, işyerinize ve arabanıza bir bağış kutusu yerleştirin. Çocuklarınıza paralarının ve zamanlarının bir kısmını başkalarına vermelerini öğretin.

-Yemek yemeden önce, bir niyet ekleyerek, onu kutsamaya odaklanın, yemek üzere olduğunuz yiyeceğin içindeki manevi güce odaklanarak Tanrı’ya teşekkür edin.  

 

4 Eylül Çarşamba: İÇİMİZDEKİ GERÇEK 

Pirke Avot der ki: “Tora  öğreniminin derinliklerine dalmış kişinin dışında hiç kimse özgür değildir.” Aslında burada dinin tatbiki- Tora öğrenimi ve uygulamaları-  özgürlükle özdeşleştiriliyor.

Buna rağmen, bazı insanlar dinin özgür kılıcı olduğunu düşünmezler. Aksine onun kısıtlayıcı,  dogmatik ve baskıcı olduğunu düşünürler.

Bunun nedeni de, gördükleri dinin insanoğlunun bir icadı olmasıdır. Onların bildikleri din, Tanrı’nın dini değildir, Tora’nın dini değildir.

Eğer dinle ilgili deneyiminiz özgürleştirici değilse, o zaman insan yapımı bir tuzağa düştünüz demektir.

Özgürlük İlahidir; insan yapısı olamaz. İnsan yapısı olduğu anda, onu kontrol eden, ona sahip olup size satmak isteyen biri var demektir. O zaman din, köleliğin bir başka şekli olmuş olur; İlahi özelliğini kaybettiği için baskıcı olur.

İşte Tora bu nedenle verildi;  kalıcı bir kayıt, herkesin başvurabileceği bir kaynak var olabilmesi için. Bunun sonucunda, Yahudilik , insanlar tarafından istismar edilmeye sürekli meydan okuyan benzersiz güce sahip bir din olarak varlığını sürdürdü.

Talmud, Tora’nın her birimize doğmadan önce öğretildiğini anlatır. Onun anlamı bizim ruhumuza işlemiştir; doğduğumuz an ise şuurlu bir şekilde onu unutmamız planlanmıştır. Ancak ‘gerçek’ yankılanır. O yüzden onu duyduğumuz an, içimizde tanırız.  Büyük ustalar veya hocalar bize  zaten sahip olmadığımız bir şeyi veremezler; bize sadece bir konuda yardımcı olabilirler: içimizdeki gerçeğe doğru kendi yolumuzu bulmamıza .

Kendinize sorun: Dini ne derece baskıcı buluyorsunuz? Hayatınızdaki din ne derece insan yapısıdır? Ne derece kişinin kendisi tarafından yapılmıştır? Kaynağa hiç gittiniz mi? Yüreğinizin derinliklerinde yankılanan gerçekliği hiç duydunuz mu?  Ona kucak mı açtınız, yoksa onu red mi ettiniz?

Günün alıştırması:

Tek başınıza anlamlı bir gelişme yaşamayı başaramadığınız en azından bir alanda (dün belirtmiş olduğunuz), size yardımcı olabilmesi için düzenli olarak bir Tora sınıfına katılmak için kendinize söz verin. 

Günün alıştırması: 

Hayatınızda yapmak istediğiniz, ama kendi başınıza anlamlı bir gelişme sağlayamadığınız ve bu konuda Tora’nın tarafsız rehberliğine çok ihtiyaç duyduğunuz bir alan belirleyin. 

Elul 3 - 3 Eylül Salı: Özgür Olmayı Öğrenmek

Kendi kişisel esaretimizden kurtulma yolculuğunda, zarar veren kalıpları ve kişisel önyargılarımızı tanımlamak önemli bir adımdır.

Bir şekilde hepimiz kendi psikolojik şeytanlarımızın, sosyal standartlarımızın, ailemizin sözlerinin ve tavırlarının, sorumluluklarımızın ve yapmış olduğumuz hataların sonuçlarının, mesleklerimizin, işverenlerimizin veya işçilerimizin esiriyiz.

Nasıl özgür olunacağını öğrenmek, Tora’da “Mısır’ı terk etmek” olarak ifade edilir.

Mısır’ın İbranice karşılığı Mitzrayim’dir ve kelimenin gerçek anlamı “dar”demektir. Bu da, ister bağımlılık, ister uyumluluk, ister sübjektiflik olsun, hayatınızda engeller, sınırlar veya kısıtlamalar teşkil eden her türlü köleliği temsil eder. 

Özgür olmak için kişisel Mitzrayim inizi terk etmeniz gerekiyor. Ancak özgür olmak yeterli değil. Bir süre özgür olabilir ve daha sonra tekrar köle olabilirsiniz. İşte bu nedenle, İsrailliler Mısır’ı terk ettikten ve ilk kez özgürlüğü tattıktan elli gün sonra, bu özgürlüğü nasıl koruyacaklarına dair onlara yardımcı olacak bir kılavuz- Tora’yı aldılar.

Kendi hayatınıza bir göz atın. Kuşkusuz, kendinizi özgür, ilham dolu, her şeyi yapabileceğinizi hissettiğiniz zamanlar olmuştur, ama daha sonra eski kalıplar ve önyargılar tekrar devreye girmiştir. O ilhamı muhafaza edememişsinizdir. Değişme kararı bir süre devam etmiş, ama daha sonra onu sürdürememişsinizdir.

İşte bu aşamada İlahi Tora planının rehberliğine ihtiyaç duyarsınız. Tora size, ruhunuza nasıl ulaşacağınızı, hayatınızın her yönünde, uyandığınız andan uykuya daldığınız ana kadar, hatta uykudayken bile özgürlüğe nasıl kavuşacağınızı söyler.  

Kendinize  sorun: Kendi ruhunuza ulaşmak için Tora’nın rehberliğini ne kadar kullanıyorsunuz? Tora’nın bu alanda öğrettikleri ile ne kadar aşinasınız?

 

 

60 DAYS-A SPIRITUAL GUIDE TO THE HIGH HOLY DAYS BY SIMON JACOBSON

60 Gün- Büyük Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu 

Çeviri: Lizet Deadato